HAYATA FARKLI BAKMAK
Gençler!
Hayata farklı bakmaktan ve farklı düşünmekten çekinmeyin. Sam yellerine, rüzgarakarşı durmaktan korkmayın. Rüzgara karşı duramayıp ondan medet uman çiftçiler, ancak harmanlarını savurabilirler. Fakat ona karşı mücadele etmek için tasarlanmış sistemler elektrik enerjisi üretirler. Alışılmışın dışına ne kadar fazla çıkarsanız başarınız da o nispette artacaktır. "Akıntıya karşı kürek çekmekten çekinmeyin. İnsanlığın ilerleyişi, tekdüzeliğe karşı aykırı düşünce ve durumları savunanlar sayesinde olmuştur." (Adlai Stevenson).
Hayata bakış açınız diğer insanlardan farklı olmalı. Yerine göre başkaları tarafından garipsenebilirsiniz, olsun aldırmayın. Sonuçta herkes kendi ömür takviminin yapraklarını koparıyor. Her canlı doğar, yaşar ve ölür. Ama bu yaşantıya anlam kazandıran, onu yaşama biçimidir. Kimileri tek başına sessiz sedasız üç-beş kişi tarafından defnedilirken, kimileri de çok büyük kalabalıklarla, hatta devlet başkanlarının katıldığı muazzam cenaze törenleriyle defnedilir. Bu, sadece yaşadıklarından değil, diğer insanlardan farklı bir şekilde yaşadıkları içindir.
Bazen basit, sıradan bir eşya bile aynı iş için kullanıldığı halde, kullananın amacı ve gayesi farklı olduğu için diğerlerinden ayrılır, değer kazanır. Bediüzzaman Said-i Nursi (r.aleyh.) Erzurum’da yaz günleri, yağmursuz havalarda da şemsiye ile dolaşırmış. Diğer insanlar şemsiyeyi yağmurdan korunmak için kullanırken, o, haramlar gözüme ilişmesin diye, haramlardan (günahlardan) korunmak için kullanırmış. Sonuçta sıradan, basit bir şemsiye. Ama onu bu satırlarda yazmamıza sebep ise farklı ve uhrevi bir amaca hizmet etmesi değil mi?
Sıradan, basit eşyalara bile değer kazandıran, onların normalden farklı bir gayeyle kullanılmasındandır. Ya sizin hayatı kullanış biçiminiz! Diğer bir ifade ile ya sizin hayatı yasayış biçiminiz!
Hayata bakış açınız farklı olmalı, ama yaşama şekliniz de farklı olmalı. Çünkü "Topluluklar, her zaman diğerlerinden farklı olmaktan çekinmeyen insanların sayesinde gelişir." (B. Fosdick). Sıradan kalabalıklar sadece nutuk atmak için meydanları doldurmaya yarar, başka değil. İnsanlığın gelişimi, o kalabalıkların içinden çıkıp, onları, gittikleri yanlış yoldan çevirebilecek yiğit ve dinamik gençlerin mücadele gücü ve yetenekleriyle olur. Bugün toplumumuzdaki en büyük tehlikelerden birisi, farklı olmak isteyen gençlerin az oluşu ve her çıkışlarında cahil topluluk balyozlarının tepelerine inmesidir. Çünkü gelişime ve değişime açık olmayan toplumlar, içlerinden çıkan bu nadide insanları ezmeyi bir hüner zannederler. "Keşfetmek, herhangi bir işe diğer insanların baktığı gibi bakmak fakat onlardan farklı düşünmektir." (A. V. Szent-Gyorgy). Bakmak ve görmek farklı şeylerdir. Bakar gibi bakanlar sadece midelerini, ceplerini daha fazla nasıl şişireceklerini düşünebilirler. Oysa görmek için bakanlar, her hadiseden kendilerinin ve içinde yaşadıkları cemiyetin manevi hastalıklarına çare düşünebilecek bir firasetle olayları tahlil edebilirler.
Gençler!
Farklı olmak demek sadece giyimde-kuşamda farklı olmak demek değildir. Esas farklılık insanın ruh dünyasında, gönül aleminde, düşünce ufkunda olan farklılıktır. Ve yarınlara yön verecek olan sizler, farklı olmak zorundasınız. Koskoca bir müşrik toplumunda tek başına herkesten farklı bir şekilde ortaya çıkan ve kainatı nuruyla aydınlatan Nebiler Nebisi’nin (s.a.v.) izinde farklı olmalısınız.
Nefsin, heva ve hevesin, haramların peşinde şuursuzca sürüklenen binlerce hatta milyonlarca gençten sizin bir farkınız olmalı.
Daima güneş gözlüğü ile dolaşan insanlar çevrelerindeki her şeyi siyah görürler. Tabiata ve eşyalara canlılık veren renklerin cıvıltısını fark edemezler. Her şeyin tekdüze ve siyah göründüğü bir gözle hayata bakan insanın, iç aleminden parlaklık ve berraklık beklenebilir mi?
Hayata gözlüksüz, farklı bakın. Renk cümbüşünü seyredin, içiniz, ruhunuz açılır. O renklerin bir kısmında dünü, bir kısmında bugünü, bir kısmında da kabir kapısının arkasını görebilirsiniz. Dünkü renkler Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashabının yaşadığı Asr-ı Saadeti resmeder, bütün berraklığı ve canlılığıyla. Bugünkü renkler, onların yansımalarında tertemiz bir ömrü resmeder, yarınki renkler ise cennet bahçelerinin ruhani rüzgarlarını resmeder ebedi saadetler içinde.
Gençler!
Pişmanlıklarınız geçmişe değil, geleceğe yönelik olmalı. Yaşı kaç olursa olsun, insan arkasına dönüp baktığı zaman geçmişe dönük keşkeleri, şayet ileriye dönük yapmak istediklerinden fazlaysa, o kişi hayat yolundaki mücadelesini kaybetmek üzeredir. İnsanların büyük bir kısmı geçmişte yaptıkları bazı hatalardan dolayı pişmanlık duyarlar. "Yaptığımız şeyler için pişmanlık zamanla geçer, ne var ki, yapmadığımız şeylere pişmanlığın çaresi yoktur." (Sidney J. Harris). Oysa bazı şahsiyetler vardır ki, aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hala hatırlanırlar ve hala hayırla yad edilirler. Bu insanların hayatlarını detaylı bir şekilde incelersek görürüz ki, geçmişe dönük pişmanlıkları yok denecek kadar azdır. Diğer bir ifade ile hayat sahnesinde hatalarını en aza indirgeyebilen insan, saygın ve olgun bir şahsiyet demektir. Geleceğe dönük keşkelerimiz ne kadar fazla olursa, hayattan o kadar ümitvarız, yaşantımızdan o derece zevk alıyoruz ve ilerde çevremize ve yaşadığımız topluma yön vermeye namzet bir şahsiyetiz demektir. "Geçmiş hayatını iftiharla hatırlayabilen kimse, hayatını iki kere yaşıyor demektir." (Martial). Şimdi bırakın şu satırları okumayı ve düşünün. Geçmişte kalan keşkelerinizi ve ilerisi için düşlediğiniz keskelerinizi bir karşılaştırın. Hangisi daha fazlaysa siz orada yaşıyorsunuz demektir. Geçmişteki pişmanlıklarla dövünmek, insana ancak zaman kaybettirir ve yarınlara ümitsiz bir gözle bakmayı sağlar. Oysa akıllı bir genç, dünden dersler çıkararak yarınlara ümitle bakar. Çoğu ihtiyarlarla konuştuğunuz zaman hep geçmişe dönük hatalarını anlatırlar. Çünkü gelecekten ümitsizdirler ve kendilerini hiçbir işe yaramayan birisi olarak görmektedirler. Halbuki her doğan yeni gün nice güzelliklere gebedir. Her sabah nice olağanüstülükleri beraberinde getirir de insanların büyük bir kısmı bundan gafildir. Yarına dair keşkelerinizi Azrail’í görmeden gerçekleştirmeye bakın. Gün ola harman ola. Eğer bir şafak vakti, nazlı bir rüzgar alıp götürürse sizi Mescid-i Nebevinin deruni iklimine, biliniz ki, yarınlar sizi Medine kumsallarında karşılamaya namzettir...
İlker Çakır.