* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: “BOŞ ZAMANLARDA” ZAMANI HARCARKEN  (Okunma sayısı 992 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2330
“BOŞ ZAMANLARDA” ZAMANI HARCARKEN
« : Ocak 24, 2015, 09:20:19 ÖÖ »
“BOŞ ZAMANLARDA” ZAMANI HARCARKEN

Dünyaya geldik geleli âhirete doğru yol alıyoruz.
Bunun için de âhiret yurdu, bize dünya yurdundan daha yakın.
Ne zaman terk edeceğimizi bilmediğimiz bir diyardayız.
Ve âhiret yolunu tutmuş gidiyoruz.
Sanki bir deniz kıyısında yürür gibiyiz. İleri¬de Ölüm durağımız olan bir burun var. Her adım atışta o buru¬na biraz daha yaklaşıyoruz ve geride bir ayak izi bırakıyoruz. Şimdiye dek ne kadar ayak izi bıraktık acaba? Ve hangi adımla¬rı, hangi niyetle, ne yöne attık?
Gelip geçtiği halde dokunulmamış, el değmemiş, yaşanma¬mış vakitlerimiz var. Hepsi de boşa geçirilmiş. Bize bir hediye gelse hemen paketi açar, hediyemizi kullanırız da, açılmamış paketler olan boş vakitlerimizi yaşamadan geçmişe göndeririz. Hepsi de “tembel” damgasını yiyen paketlerdir.
Doğan günü batana kadar yakalayamazsak, günün batımı gi¬bi batarız. Günün boşa geçirilmesi bir çeşit yavaş intihardır. Biz farkında bile olmadan tembelliğimiz bizi harcar. Ömür dediği¬miz sel gider, eser dediğimiz kum kalır. Ama bir tembelin sel gibi gidişinden sonra, bırakacak kumu, eseri de yoktur.
Gider¬ken ardımızda iyi eserler bırakmak için faaliyete geçmeli, her yeni günü yeni bir fırsat bilmeli, geçen zamanla savaşa girip ganimetler toplamalıyız. Aksi takdirde sel gibi geçen zaman, bir tembeli daha yanma katıp götürecektir.
Hepimiz fizikî ve fikrî kaynaklarımızın çok gerisinde yaşıyo¬ruz.Sahip olduğumuz kabiliyetler bakımından kâinatın en mü¬kemmel varlığıyız. Ve her kabiliyetimiz işletilmeyi, körelmekten kurtulup gün yüzüne çıkmayı bekliyor. Eğer tembellik has¬talısına yakalanır da kabiliyetlerimizi kullanamazsak, hepsi zamanla körelmeye ve sönmeye başlar. Ve adeta paslanır. İşle¬yen demirin pas tutmadığı gibi, pas tutmaya yüz tutmuş kabili¬yetlerimizi işletmeli ve hepsini kurtarmaya bakmalıyız.
Uzuvlarımızda bile tembellikten ya da hareketsizlikten mey¬dana gelen körelmeleri görebiliriz. Uzun zaman hareketsiz ka¬lan bir uzvumuz uyuşmaya başlar ve bize ızdırap verir. Bir gö¬zümüzü bir dakika bile kapalı tutsak, açtığımızda bulanık gör¬meye başlarız ve işlevini yitirdiğini görürüz. O halde çalışmayı aç gözlülük bilip, gözümüzü açalım. Uyuşukluğumuzu gider¬menin tek yolu harekettir. Ama hareketlerimiz de boşa kürek sallarcasına mânâsız hareketler olmamalıdır. Faydalı işler yap¬mak üzere harekete geçmeliyiz.
Büyüklerimiz, “Bir derenin kenarına otur da, zamanın akışını seyret” demişler. Bakalım oturmaktan ve seyretmekten ne za¬man vazgeçeceğiz. Atomlardan güneşe, yıldızlara kadar her şeyde çalışma ve hareket prensibi var. O halde bizler de kendimizi hareketsiz, çalışmaz ve tembel halden kurtarmalıyız. Çünkü gö¬revimiz çok, vaktimiz ise alabildiğine sınırlı bir yolcuyuz.
Cebimizde paramızla bir alış-verişe çıksak, en az parayla en iyi malı nasıl alacağımızın hesabını yaparız. Yaparız da, en kısa zamanda en iyi işi nasıl yapacağımızı nedense hiç düşünmeyiz, herhalde tembelliğimiz böyle ince hesaplar yapmamıza izin vermiyor. Oysaki milyarlar versek, geçmişteki bir dakikamızı bile geri vermezler. Ömür karşılığında sattığımız günleri bir daha geri alamayız. Çünkü, satılan mal geri alınmaz.
Pazardan bir kilo meyve alsak, eve geldiğimizde çoğunun çü¬rük çıktığını görsek, aldatılmanın öfkesiyle manava veryansın ederiz. Aldanmayalım. Ömür sermayemizle yaptığımız alış-verişlerde aldatılmak istemiyorsak, ne aldığımıza dikkat etmeli¬yiz. O çürük meyveler, “tembellik” damgasını yiyen boş vakitlerimizdir. Çünkü uzun süre duran, yenmeyen meyve çürür. Her hayırlı işimiz, bakî hayata gönderdiğimiz meyvelerimizdir. Tembel insanların nasibiyse boşlanmış vakit, yapılmamış işler ve çürük meyvelerdir.
Vaktin değerini daha iyi anlamamız için ölümü sürekli hatır¬da tutmak bize yardımcı olacaktır. Her an ölebileceğim düşü¬nen insanlar tam bir faaliyet içindedir ve böyleleri tembellik edecek vakit bulamaz. Her halde kabirdeki insanlar dirilselerdi bize vaktin ne kadar kıymetli olduğunu daha iyi anlatırlardı. Çünkü ancak ömür bitince kıymeti anlaşılacaktır. Ölümü düşünmek, bizlere hayatın kıymetini daha iyi hissettirir ve her gü¬nümüzün dolu dolu, iyilikle geçmesini sağlar. Böylece vaktin değerinin anlaşılmasıyla, vakit israfı da önlenir.
Tembel oluşumuzun ve vakti israf etmemizin tek nedeni ha¬yatın değerini bilemeyişimiz. Bir gün öleceğimize inanıyoruz ama uzun bir zaman sonra, hayallerimizi gerçekleştirdikten sonra olacağını zannediyoruz. Hele sağlığımız da yerindeyse ölüm bizim için dağların arkasında, başka diyarlardaymış kadar uzak geliyor. Bu yüzden hayatın kıymetini bilemeden, önemsiz işlerle uğraşıp gidiyoruz.
İnsanlara sorduğumuz ya da insanların bize sorduğu şu soru çok düşündürücüdür: “Boş zamanlarınızda ne yapıyorsunuz?”
Boş vakitler hayatımızda Öylesine büyük bir yer oluşturmuş ki, insanlar bu soruyu sorma ihtiyacını ve cesaretini gösterebiliyorlar. Hayatımızda boş vakit diye bir kavram olmasaydı, böyle bir soru da olmazdı. O halde aslında bütün bir ömrümüz bize boş vakitler halinde veriliyor ve biz de güzel şeylerle doldurmakla yükümlüyüz. Hani suların kesileceği haberini alınca nası1 kapkacak doldurma telaşına giriyoruz. İşte aynen onun gibi, iyi işlerle vakit doldurma telaşına girmeliyiz. Az sonra su kesil¬meyecek, ama ondan daha kötü bir şey olacak. Öleceğiz…
“Boş vakitlerinizde ne yapıyorsunuz?” sorusunu bir insana sorduğunuz da hemen ezberlemişçesine sıralamaya başlar: Ki¬tap okuyorum, ev işlerine yardım ediyorum, müzik dinliyo¬rum, hobilerim var. Aslında bomboş zamanı olan böyle bir insa¬nın bu saydıkları, onun dolu zamanının işleridir. Dolu zamanla¬rında yaptığı bu işler haricinde bomboş vakitleri vardır. Boş za¬manlarını da boşlayarak geçirir.
Eskiden hobi diye bir şey yok¬tu. Atalarımız hayırda yarışmaktan, hobi gibi faydasız işlere va¬kit bulamazlardı. Hobiler, gayesiz ve hedefsiz yaşayan insanla¬rın kullandığı bir çeşit vakit öldürme ve ömür tüketme aracıdır. İbadet etmek için gönderildiğimiz dünyada hobi yapıyorsak, dolu zamanlarımızın işleri de hobilerden farksızsa, tembel ol¬duğumuzu kendimize itiraf etmemiz ve âhiretteki güzel şeyler¬le tembellerin karşılaşmayacağını da bilmemiz gerekiyor.
“Vakit öldürme” tabirini bilirsiniz. Aslında bu, insanın kendi kendini öldürmesidir. Yani bir çeşit yavaş intihar. Doğduğu¬muz andan itibaren bize verilen ömür mühletinin içine giriyo¬ruz ve büyüdükçe geri sayım başlıyor. Bizse bu mühleti, bu vakti öldürme peşinde koşarken aniden ölüvereceğiz.
Niyedir bilinmez “vakit öldürme” eylemini çoğu zaman yapı¬yoruz. Bu da ölümün nefesini ensemizde hissetmediğimizin, Ölümün, dağların-taşların ardında bir yerlerde olduğunu zan¬netmemizin bir sonucu. Yani ömrümüzü şu sözün iki şıkkından biriyle geçiriyoruz: “insan vardır, zamanı kendi hesabına yontar, insan da vardır, bir ömür boyu zaman onu yontar.”


Ne dersiniz? Zamanı faydalı işlerimizle kendi hesabımıza yontabiliyor muyuz? Yoksa zaman, boş vakitlerimizle bizi mi yontuyor? O halde hepimiz, boş vakitlerimizi öldürüp, dolu va¬kitlerimizi diriltmek durumundayız.
Bir de vaktimizi habersizce çalan insanlar vardır. Tam güzel bir iş yapacağımız sırada bizi lafa tutup, dakikalarımızı çalan insanlar.
Andre Moris böyleleri için bakın ne diyor:
“Çalışan bir kimse için zaman yiyicilerden sakınmak bir gö¬revdir. Bunlar acımasız kişilerdir. Kendilerine karşı koymayan birini son saniyesine kadar alırlar ve bir an bile düşünmezler ki, kendi haline bırakılacak olsa, o adam değerli bir iş çıkartacak¬tır.”


O halde vaktini öldüren insan yalnızca kendi vaktini öldür¬mekle kalmıyor, intiharına çalışan insanları da davet ediyor. İn¬sanların da ömürlerini çalıyor.
Batılı bir düşünür şöyle diyor: “Osmanlıların güldükleri nadir görülür. Konuşmaları gayet ciddidir. İşlerinden bahsederken çok kısa konuşurlar ve kendilerine de az kelimeyle cevap veril¬mesini isterler.”
O zamanlar iş yapmaktan konuşmaya vakit bulunmazdı. Bizlerse konuşmaktan iş yapacak vakit bulamıyoruz.
O halde hem kendi vakitlerimizi öldürmeyelim, hem de in¬sanların ömürlerini çalmayalım. Boş vakitlerimizi öldürüp, do¬lu vakitlerimizi diriltelim.
Madem ki ömür sermayemizle dün¬ya çarşısına alış-verişe çıktık, yol için ne lazımsa en güzellerini almaya bakalım. Tembellerin âhiretteki nasibi çürük meyveler¬dir. Hayırlı işlerde yarışarak, bakî hayatta karşımıza çıkacak gü¬zel meyveler alalım.

Hülya Kartal

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]