DİN BİNAMIZ
Kulları üzerinde haram ve helal koyma hak ve yetkisi yalnızca Rabbülalemine aittir. Aksi anlayış ve inanış ise şirktir. “Helali haram saymak, haramı helal saymak gibidir.” “Haramlar bellidir. Helaller bellidir. İkisi arasındaki şüpheli şeylerden kaçınan korunmuş olur.” (S.A.V)
Rabbimizin hudutları aşıldığında zulüm ortaya çıkar. “Lehimize ve aleyhimize olan şeyleri bilmek farzdır.” Helal ve haramları doğru olarak bilmeden nasıl koruyabiliriz? İlim Allahu Teâlâ’nın sıfatlarından. İlim olmadan, ihlas, niyet ve sabır olmadan amellerimiz makbul olmuyor. İlim de amel de sadece Allah için olacak... Lokmalar temiz olmadan “salih amel” oluşmazsa, faizsiz lokma da kalmamışsa ne olacak?! Hele hele bir de faiz ticaret gibi kabul edilince vay halimize... Faiz ve fuhuş yaygınlaşırsa sigortalarımız atmış, belalara müstehak hale gelmiş oluyoruz. “Tüm sıkıntılarımızın sebebi faizli lokmalar ve besmelesiz eğitim değil midir?!” (H. Şaban Efendi (K.S))
İslam’ı doğru ve tam olarak öğrenmek ülkemizde ne kadar mümkün? Yanlış veya eksik dini bilgilerimiz bizi nerelere getirdi? Devlet laik olduğu için İslam’ı sınırlandırıp, bölüyor. Bir kısmını kabul edip, bir kısmını reddediyor. Böylece İslam, Allah’ın dini tahrif ediliyor ve bir “devlet dini” haline geliyor. İslam da bölünme kabul etmeyince ortaya sakat, eksik, yanlış din algıları çıkıyor... O zaman anlaşmak, uzlaşmak, vahdet, barış zorlaşıyor. Tefrika ve din sömürüsü, din düşmanlığı artabiliyor. İşte bugün yaşadığımız manzara....
Vatandaşlık nasıl bölünemezse, Allah-u Teâlâ’nın dini İslam da (kulluk) öylece bölünemez; bölünme kabul etmez... Hem iyi bir vatandaş, hem de iyi bir Müslüman olmak nasıl mümkün? Allah-u Teâlâ’nın dini İslam “ekmel” bir nizam, yol, hayat tarzı sunuyor bize... Rabbimiz ihtiyacımız olan maddi nimetler gibi adalet ihtiyacımızı karşılayacak bir hukuk ve siyasi düzen de sunuyor... İdeolojilerin köleliğinden korunmamız dünyada da ahirette de saadette olabilmemiz için...
İslam bize inanmamız gerekenleri (itikat, iman) bilmemiz gerekenleri (ilim), yapmamız gerekenleri (emir ve tavsiyeler/farzlar, ahlak...) bildirmiştir.
İslam dini iman, sevgi, güven ve temizlik temelinde, mükemmel, sağlam ve güzel, kusursuz bir binaya benzetilmiştir. “Namaz, dinin direğidir.” Tüm peygamberler İslam Sarayının (binasının) birbirini tamamlayan, destekleyen değerli taşları gibi olup, zirvesindeki sonuncu değerli taş ile (S.A.V) İslam sarayı tamamlanmıştır. Her peygamber kendi dönemindeki en güzel din (binasını) inşa etmişler, hem dini anlayışlarıyla hem de örnek hayatlarıyla bunu gerçekleştirmişlerdir.
Son Elçisi (S.A.V) de din binasının ekmelini, hayatıyla göstermiş, inşa etmiş, örnek olmuştur. Biz Müslümanlara düşen ise O (S.A.V) en güzel örnek rehberliğinde kendi dinimizi (binamızı) inşa etmeye gayret etmek olmalıdır. O’nun eliyle, aracılığıyla inşa edilen örnek binaya ne kadar benzer bir binayı (ev) inşa edebilirsek, din binamız o kadar muhkem ve güzel olur.
Nasıl ki Rabbülalemin’in tabiattaki taş, toprak, ağaç vb. gibi kevni ayetleri (nimetleri)yle binalar yapıyoruz... Ve binalarımızı muhkem ve güzel inşaya çalışıyoruz. Bunun için mühendis, mimar, müteahhid, paraya, emeğe ihtiyaç duyuyoruz. Evimizin güzel olmasını istiyoruz. Bunun gibi, din evimizin muhkem ve güzel olması için de gereken gayret sorumluluğundayız.
Bunu da ancak Rabbimizin tenzili (kelami) ayetlerinden, Son Elçisinin rehberliğinde/ örnekliğinde imar ve inşa edebiliriz. Bunun için, dışarıdan yardıma muhtaç olduğumuz müteahhid, mühendis, mimar ve malzeme de yoktur...
Örnek evimizin temeli çok sağlamdır. (Sahih itikat) Kıbleye ve güneşe göre konumlandırılmıştır. Evler, bahçeler içinde ve yan yana olmalarına rağmen birbirlerini rahatsız etmezler.
Dünya evimizin inşası için gösterdiğimiz hassasiyet ve özeni, hem dünya hem de ahiretimiz için gerekli olan din(evi)imizin inşası, imarı için göstermek gerekmiyor mu?! Temelinde tevhid olan binayla, şirk olan bina bir midir?
Dünyalık evimiz, eskir, aşınır, yıkılır. İçinde huzur olmayabilir. Ama din (evimiz) havasını imandan, ışığını vahiyden, düzenini İslam’dan alır, vahiyle gıdalanır, beslenir ve yaşar... Ve böyle bir ev, ne ölümle, ne de depremle ne de kıyametle yıkılıp, yok olmaz... Çoğalarak, katlanarak, daha da güzelleşerek ahirette sakinlerini bekler... Ev içinde geçimsizlik, kavga yok. Barış, adalet, sevgi, birlik, saygı, düzen, uyum, bereket ve saadet vardır...
Evlerimiz takva evi olsun, fücur evi olmasın. Aydınlık ve sağlam olsun. Namazla kolonları sağlamlaştıralım, zekât ve sadakalarla arınmış ve bereketlenmiş zikir ve fikirle mutluluğa ulaştırılmış geniş evler... Bu evler, Beytullah’ın, tüm mescidlerin birer şubesi gibi güvenli, bereketli ve huzurludur. Temelinde ilim, ihlas ve takva vardır. “Yoksa, Allah’tan başkalarını veli edinenlerin örneği olan ankebut (örümcek) yuvası gibi çürük” evler değildir. (Ankebut,41).
Müteahhidleri, mühendisleri ve mimarları da dürüst ve ehliyetlidirler. İşlerini güzel yapan mühendislerdendirler. İzin verenler de öyledir.
“Ümmetim ahir zamanda 73 fırka olacak. Bunlardan biri hariç (benim ve ashabımın yolu üzere olan fırka-i naciye) ötekiler, ateştedir. Bunların da en zararlısı, tehlikelisi Allah’ın haram kıldıklarını helal sayan, helallerini de haram sayanlardır.” (S.A.V)
Hepimiz, dünya evimizde birer misafir durumundayız. Burada misafir ve yolcu olduğumuzun şuuruyla -tüm nimetlere emanet gözüyle bakabilirsek, İslami bir hayat yaşayabilirsek, ebedi olan “selam yurduna” lütufla girebilir, sonsuz mutluluğa ulaştırılabiliriz...
-”Umera ve ulema doğrulursa, biz de doğruluruz.” (S.A.V) Onların yamukluğunun sıkıntıları yaşanıyor. -Doğruları tenzih ederiz. “Ahir zamanda marufu emir, münkeri nehiy terkedilecek, hatta yasaklar emredilecek, emirler yasaklanacak, sonunda haramlar helal, helaller de haram olarak algılanacak...” (S.A.V)
-Din evimizi inşa ve imar için, laik düzen içinde Rabbani âlimlere ne kadar muhtaç olduğumuz açık... Dini gizlemeyen, bölmeyen, sömürmeyen, eğriltmeyen,dünyalığa satmayan, derdi “ila-i kelimetullah” olan ilmi, ahlakı, ameli, hikmeti kuşanmış Rabbani âlimler...
Dünyada hem dünya evimizi, hem de ahiret evimizi inşa ve imar ediyoruz. Ahiretteki ikametgâhımızı bu dünyada kendi iman ve amellerimizle kendimiz hazırlıyoruz. Söz ve amellerimiz de kaydediliyor.” (Kaf,18) “Dünya, ahiretin tarlası...” (S.A.V) Ya salih iman, salih amellerle,güzel ahlakımızla, algılayamayacağımız güzellik ve genişlikle selam yurdu evler ki saadet dolu...
Veya bozuk inanç ve salih olmayan amellerimizle, kötü ahlakımızla ahirette inşa ettiğimiz ceza evlerimiz, azap yurdu... Bunun için dinimizi kimlerden öğrendiğimize, kimlerin rehberliğine bağlı olduğumuza, kimleri sevdiğimize özen göstermemiz gerekmiyor mu? “Kişi, önderinin, arkadaşının dini üzere, sevdikleri ve önderleriyle haşrolunacak, beraber olacak.” (S.A.V)
Evlerimizin birer saadet yuvası olmasını Rabbülaleminin sınırsız kereminden diliyoruz.
Bahaddin Elçi.