Engellenmeyen Kötülükler - Musibetlerin Gelmesine Sebep Olabilir mi
Hz. Ebu Eyyüb el-Ensarî [R.a.] vefat etmek üzereyken şöyle dediği nakledilmiştir:
“Resulullah [s.a.v.] Efendimizden duyduğum ve şimdiye kadar sizden gizlediğim bir hadisi size haber veriyorum. Resulullah’ı [s.a.v.] şöyle buyururken dinlemiştim:
“‘Eğer siz (hiç) günah işlemeyecek olsaydınız (Allah sizi yok eder) günah işleyecek bir başka millet yaratır, (af dilemeleri üzerine de) onları bağışlardı.”
İnancımıza göre insanoğlu dünyaya günahsız olarak gelir. Ancak dünyaya günahsız olarak gelen insanoğlu, günahsız yaşayamaz. Bu saf ve temiz halini koruyamaz günah bataklığına saplanır. İnsan, günah ve sevap işleme özelliğinde yaratılmış bir varlıktır. Bu özelliği insanı meleklerden ayırır.
İnsanoğlu için; ”beşerdir şaşar” sözü çok meşhurdur. Doğrudur kul, kusursuz olmaz. Doğduğumuzdaki temiz hali koruyabilseydik ölünce yıkanmazdık diyor ustad. Evet, ölmeden temizlenmek, saflaşabilmek bir erdemdir. Günah yükünü dünyada indirmek bir erdemdir. Günahlarla öteki âleme gitmemek gayret ister, çaba ister. Gayret olmadan temizlik olmaz.
Burada aklımıza önemli bir soru geliyor; Hiç günah işlemeden ahirete göçmek mümkün olmadığına göre ne yapmalıyız? Hiç günah işlememek mi yoksa işlediğimiz günahları affettirebilmek mi?
Dünyadan günah işlemeden ahirete varmak mümkün değildir. Kaldı ki bu bir hüner de değildir. Asıl hüner, yüzümüzü kızartan hatalarımızı düzeltmek, işlediğimiz suçlarımızı itiraf ederek onları bağışlattırabilmektir.
Yaratılmışlar içerisinde yaptığı yanlışı, işlediği hatayı düzeltme kabiliyetine sahip olan yegâne varlık insandır. Madde dünyasındaki yanlışlarını kendisi düzeltebilen insan, manevî dünyasındaki hatalarını da yine kendisi düzeltmek görevi ile baş başadır. Bu aynı zamanda bir ödevdir. Maddî dünyamızın temizliği kadar manevî dünyamızın temizliği de önemlidir.
İşlenen günah ve kabahatten kurtulmanın, manevî kirlerden temizlenmenin yolu tövbedir. Tövbe ile insan, yapmış olduğu günah ve kusurlardan kurtulur. Yine tövbe ile insan, günah ve hataları hiç yapmamış gibi tertemiz olur. Nitekim bu hususta Peygamber [s.a.v.] Efendimiz, İbn-i Mace’de yer alan hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
“Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gibidir.”
Hz. Ebu Eyyüb el-Ensarî [R.a.] Efendimizin naklettiği mealini sunduğum hadis-i şerifi ömrünün sonuna kadar rivayetten çekinmesinin altında birçok neden olabilir. Ben, burada sadece iki tanesi üzerine dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Bunlardan birincisi hadis-i şerifteki müjdenin çok büyük olmasından dolayı duyanların aşırı bir güvene kapılarak günahlara karşı gerekli titizliği göstermeyecekleri endişesi,
İkinci olarak da son anda hadis-i şerifi haber vermesi Hz. Peygamber [s.a.v.] Efendimizden öğrendiği bir bilgiyi gizlemiş olmanın vebalinden kurtulmak istemesinden kaynaklanmış olabilir. Allahu E’lam.
Bu hadis-i şerif, bir şekilde günah işlemiş ve kirlenmiş kimseleri sonsuz bir ümitle tövbe etmeye özendirmekte, karamsarlığı ve ümitsizliği reddetmektedir.
Kur’an-ı Kerim, toplumsal hatalardan ferdi hatalara duyarsız kalınmamasını, müsamahalı davranılmamasını emreder. Özellikle Müslüman’ın kendi hatalarına karşı müsamaha göstermesini asla müsaade etmez. Bu gerçek Al-i İmran suresi 135. ayet-i kerimede; “Bir kötülük yaptıkları ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Ve onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.” Şeklinde açıklanmaktadır.
Tirmizi’de yer alan hadis-i şeriflerinde Resulullah [s.a.v.] Efendimiz şöyle buyurmuşlardır; “Kötülüğün peşine hemen bir iyilik işle ki önceki kötülüğü yok etsin” tavsiyesinde bulunmak suretiyle Müslüman’ın kendi hatası karşısında hoşgörüsüz olması gerektiğine dikkat çekmişlerdir.
Cennetlere girmek şöyle dursun cennetin kokusundan bile mahrum olmamıza sebeb olacak olan günahlarımızdan kurtulmak için irademizi güçlendirmeliyiz. Güçlü ve kararlı bir irade ile kötülüklerin, günahların üstesinden gelebiliriz.
Bağışlanmak, kurtulmak için gayret edilmeyen günah ve hatalar zamanla bütün bir toplumu kaplar. Hatta dahasını ifade edeyim zamanında engellenmeyen kötülükler ve günahlar büyük bela ve musibetlerin gelmesine sebebiyet verebilir. Şura suresi 30. ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz:” Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.” Buyurmaktadır.
Şurası bir gerçektir ki seherlerde, gece karanlıklarında gözyaşı dökmeyenler aşikâre gözyaşı dökmek zorunda kalabilirler. Gözyaşı ile yumuşamayan kalpler katılaşır, taş gibi belki taştan daha kati hale bile gelebilir.
Günahkârın tövbe ve gözyaşlarıyla nasıl temizlendiğine dair Hazreti Mevlana, kirlenip de sonra buharlaşan ve yeryüzüne tekrar berrak bir rahmet hâlinde dönen suyu misal olarak önümüze koyar. Şöyle ki;
“Su, arılığı ve duruluğu kalmayınca, yani çamurlanıp bulanınca, o da bizim gibi yeryüzünde kirlendiği için huzursuz olur, şaşırıp kalır. İçten içe feryada ve Hakk’a yalvarmaya başlar. Bu feryatlar ve yalvarışlar üzerine Cenâb-ı Hak, onu buharlaştırıp göklere alır. Orada çeşit çeşit yollara sürerek tertemiz eyler. Sonra da bazen yağmur, bazen kar, bazen de dolu halinde yeryüzüne yağdırır.”
Aynen böyle günah kirleriyle çamurlanmış kimseler de tövbe suyu ile pişmanlık ateşi bir araya gelirse, Cenâb-ı Hak o gönülleri adeta göklere alır. Tozdan, topraktan ve bütün nefsanî kirlerden onları temizler. Tekrar varlıkların en şereflisi olarak yeryüzüne ihsan eder. Bunun en önemli tecelli makamı namazdır. Allah [Azze ve Celle] namazla bizi semaya çıkarır, saflaştırır, temizler tekrar dünyamıza bırakır.
Zira topraklar, sudan ayrılınca çoraklaşır. Irmaklardan, derelerden ayrı kalan, uzak düşen sular da sararır, kokar, bulanır, kapkara olur.
Cennet gibi yemyeşil olan bağlar, bahçeler sulardan ayrı düşünce sararır, solar, yaprakları kurur, dökülür. İnsan da böyledir. Gönül bahçesini gözyaşları ile sulamalıdır. Gönlündeki kirleri gözyaşları ile yıkamalı, yok etmelidir.
Gözyaşlarından mahrum kalan gönüller katılaşır. Gönüller katılaşınca sadece sevgi ve merhamet duygusu yok olmaz. Belki insan yok olur.
Burada Müslüman’a yakışan, hatası küçük de olsa onu büyük görüp izlerini kalbinden ve amel defterinden temizlemek için vakit geçirmeden gayret göstermektir.