İSLAM KARDEŞLİĞİ VE SORUMLULUĞUMUZ
Günümüzde vahyin bereketinden uzak kalan Müslüman'ların yaşamayıp, unutup tadamadıkları, birliğin ve beraberliğin simgesi, gücün bereketin kaynağı, sevginin rahmetin doruk noktasına ulaştığı kardeşliğimiz tekrar hayatımızın bir parçası olmalıdır.
Rabbimiz ALLAH (c.c) şöyle buyurmaktadır:
"Hepiniz toptan Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini de hatırlayın. Hani siz düşmanlar idinizde o kalplerinizi birleştirmişti de onun nimeti ile Kardeş oldunuz.Ve yine siz ateşten bir çukurun kenarındayken oradan da sizi o kurtardı. İşte Allah hidayet bulasınız diye, size ayetlerini böylece apaçık bildirir.Buyurmaktır." (3/Al-i İmran 103)
Düşmanlığın bitmesi için, ateş çukurundan kurtulmanın ve hidayete ermenin tek çıkar yolu, Allah yolunda KARDEŞLİK'tir. İnsanlar ne zaman Allah'ı unutup, haktan adaletten sapıp, küfür ve sapıklığa dalıp, şeytanlarla da mesaiye girince, Allah insanlara bir uyarıcı,korkutucu ve müjdeci peygamberler göndermiştir. Peygamberlerde insanları tekrar Allah yoluna, adalete, birbirlerine kulluktan Allah'a kulluğa ve İslam kardeşliğine çağırmışlardır.Bu davet silsilesi son Peygamber hayat rehberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v) e kadar devam etmiş mükemmelliğini tamamlayarak bizlere, eksiksiz ve kusursuz bir şekilde teslim edilmiştir. Peygamber efendimiz her şeyde olduğu gibi Müslümanların nasıl kardeş olması gerektiğinide bizzat yaşayarak ve yaşatarak göstermiştir. Bu günkü biz Müslümanların her şeyde olduğu gibi kardeşlik konusunda da Peygamber efendimizi çok iyi tanıyıp anlamamız lazımdır.
Peygamber efendimiz Mekke de İslam'ı ilk tebliği etmesinden vefatına kadarki zamanda Müslüman'ın kardeşlik ve sorumluluğunu, sahabelerin adeta kalplerine çivi ile kazımıştı. Mekke de iman ettiğinden dolayı kafirlerin işkencesine uğrayan zenci köle Bilal'i, parası değerinin 4-5 katı maliyete satın alıp azat ettiren düşünce, H.z Ebu Bekir (r. a)'in kardeşlik sevgisi ve sorumluluğudur. Resülüllah (s.a.v)'in işte bu etkili sevgi metodu, İslam'ın ilk neslini yetiştirmiş, onlarda İslam'ı dünyaya yaymıştır.
Efendimizin oluşturduğu bu sevgi olmadan ilk Müslümanlar Cihat yükünün ağırlığına ve İslam devletinin kurulmasında gösterdikleri büyük fedakarlıklara,güç yetiremezlerdi.
Şeytani sistemlerin, sahte ilahların, insanlar arasında sınıf farkı koyarak, zengin,fakir, efendi, köle, patron, işçi gibi isimlerle insanları sınıflara ayırdıkları, böldükleri bir zamanda, Peygamber efendimiz iman eden müminleri hiçbir ayırıma tabi tutmadan Erkam (r.a)ın evinde aynı safta, aynı inanç ve düşüncede birleştiriyordu. H.z. Erkam'ın (r.a) evinde başlayan kardeşlik bağ ları, hicretden sonrada Medine'de kökleşerek devam etti. Peygamber efendimizin (s.a.v), hicretten sonra Medine de yaptığı ilk üç şeyden birisi de Mekkeli ve Medineli Müslümanları kardeş ilan etmesi ve bunu hayata hakim kılmasıdır. Rabbimiz Allah (c.c) Hucurat süresi ayet 119 da şöyle buyurmaktadır :
"Ancak müminler kardeştir."
Bu ve bunun gibi emri ilahilere uyan Peygamber efendimiz, cahili toplumlarda geçerli olan efendilik,kölelik,zenginlik,fakirlik gibi ırk çılık ve sınıfçılık anlayışıyla yetişmiş insanlara,hepsinin aslının Adem (a. s) ve Havva anamıza dayandığını, onların ise topraktan yaratıldığını,gene herkesin toprağa döneceğini,yaratılış itibariyle Allah katında herkesin eşit olduğunu, üstünlügün ise sadece takvada olduğunu anlatıyor ve o insanları aynı safta birleştiriyordu.
Bu safa katılanlar ise bu safta sadece ihlas, takva, samimiyet, yardımlaşma derdi ile dertleşme ve Allah rızası için sevgiden başka bir şey bulamıyorlardı. Bu safta öyle bir kardeşlik olmalıydı ki, kupkuru ve sadece sözde kalmasın. En samimi duygular altında devam ettirilen, ancak öz kardeşler arasında bulunabilecek derecede üstün bir kardeşlik anlayışı kurulsun.
İslam yolunda, sevgi, nasihat, iyilik ve vefanın gereklerinden biri de, ne pahasına olursa olsun, kişinin her türlü şartlarda kardeşine yardım etmesidir.Çünkü bu dostluğun temelinde ALLAH (c.c)'ın rızası vardır.
Böyle bir dostluğun tezahürleri :
* İyilik yapmak fakat karşilığında iyilik beklememek.
* Dar ve sıkıntılı günlerinde kardeşinin yanı başinda bulunmak onun dert ortağı olmak, kara gün dostu olmak manasında bir kardeşlik.
* Kardeşi aç iken kendi tokluğundan utanan ve onun açlığını, gıdasını vererek gideren bir kardeşlik.
* Kardeşi gülerse gülen, ağlarsa ağlayan, onunla hem dam olmuş bir kardeşlik.
* Menfaat ilişkilerinde nefsinden ziyade kardeşini tercih eden, onun çıkarını kendi çıkarı bilen bir kardeşlik.
İslam kardeşliği kişiye şu soruyu sordurur :
* Yaptığım veya yapacağım bu hareket bana yapılırsa hoşuma gider mi?
* Çünkü aldatılmak istemeyen aldatmaz.
* Kötü düşünülmesini istemeyen kötü düşünmez.
Önderimiz Efendimiz(s.a.v) şöyle buyuruyor:
"Kendi için sevmediğini, kardeşi içinde sevmeyeniniz (tam) İman etmiş olmaz."
"Nefsin (Kudret) elide olan (ALLAH'A) yemin ederim ki İman etmedikçe cennete giremezsiniz."
Ateşten kurtulmanın ve hidayete ermenin şartı, gene İmanın sıhhati için "Kendi nefsin için istediğini kardeşin içinde isteyebilmektir."
Bir yığın menfaat ve tamahların dolu olduğu bir hayatta, sırf Allah rızası için sevmek, ulaşılması zor bir mertebedir.Bu mertebeye ulaşmak ise dünya ve dünya nimetlerinin sevgisinden nefislerini arındırmış kimselere nasip olur. Bütün bunlara rağmen, dünyalık çıkar ve menfaatleri için aynı davanın eri müslüman kardeşini rencide edenler, onu hor ve hakir görenler, ona bir sıcak gülümsemeyi çok görenler neden bu hal üzereler. Hani biz müminlere karşi merhametli olacaktık.
Peygamber efendimizin şu sözleri, düşünmemiz gereken sözlerdendir.
"Müslüman kardeşini 3 günden fazla terk etmesi helal olmaz."
"Pazartesi ve Perşembe günleri Cennet kapıları açılır. Allah(c.c) şirk koşmamış her kul bağışlanır. Ancak kendisi ile kardeşi arasında düşmanlık bulunan kimse bunun dışındadır. (Onlara) Şu ikisi barışıncaya kadar bekletin. Şu ikisi bağışlanıncaya kadar bekletin." denilir.
Cennet kapısında beklemeye tahammülü olanlar mümin kardeşiyle dargınlığa devam etsinler.
Bizler büyük bir davanın erleriyiz :
Bizlerin dünyadaki asıl görevi ALLAH(c.c.)'ın bizlere emaneti olan dini mübini yeryüzüne hakim kılmaktır. Bu davanın önüne engel olacak, dünya sevgisiyle, dargınlıkla, haset ve kinle kaybedecek zamanımız yoktur. Küfür cephesi her gün yeni bir saldırı ile üzerimize gelmektedir. İçimize bir çok nifaklar sokmuştur. Dünya müslümanları paramparça olmuş, birlik ve beraberliğimiz kalmamıştır. Dünyanın her tarafında mü'minlere karşı son derece şiddetli ve acımasız katliamların yapıldığı, kafirlerin galip, mü' minlerin mağlup olduğu bir dönemde yaşiyoruz ve TOPU TOPU bir avucuz.
Kafirler beldelerimize, mallarımıza, bedenimize zorlada olsa sahip olabilirler. Fakat bizler kalplerimizi, sevgilerimizi, merhametimizi de onlara teslim etmeyelim. Sevgi ve merhametimizi de kaybedersek elimizde bizi biz yapan, hangi değerimiz kalacaktır. Bizler birbirimize merhamet ve yardım etmeyeceğiz de bize kim yardım edecektir.
Mü'minlerin tekrar galip, kafirlerin mağlup olacağı bir zamana kavuşmak istiyorsak, tekrar bütün gücümüzle, bütün kalbimizle merhamet ve sevgimizi mü'minlere, kin ve buğuzumuzu kafirlere yönlendirmediğimiz müddetçe ne dünyada zafer elde edip rahat ederiz, ne de Rabbimiz bize ahiret nimetlerinden nasip eder. Bunları elde etmek için ise sevgi, merhamet ve dostluğumuzu sadece müminlere vermeliyiz.
Allah(C.C)'ı veli, dost edinmenin yolu Peygamber(s.a.v)'i veli dost edinmektir.Peygamber(s.a.v)'i dost edinmenin yolu, mü'minleri veli, dost edinmektir. Mü'minleri dost edinenin dostu ise Allah (c.c)'tır.
Kişi kimi dost edinirse onun hali ile hallenir. Onun gibi düşünür onun gibi inanır, onun gibi giyinir, onun gibi yaşar.
Ebu Hureyre (r.a), peygamberimiz (s.a.v.)' den şu hadisi nakleder :
"Kişi dostunun dini üzerinedir. Sizden her hangi biriniz, kiminle dostluk yaptığını iyice düşünüp, tetkik etsin. "
Şimdi bizlerde dostlarımızı, bir gözden geçirelim.Bizim dostlarımız, bizimle niçin dostluk yapıyorlar.
1-) Senden menfaat ve çıkarı olan, gerektiği zaman seni kullanan, iyi günlerinde yanında, kötü günlerinde Seni terk eden biri mi?
2-)Benim kalbim temiz. Nice namaz kıldığı halde kötü olanlar var, hem yaşında genç nasıl olsa ALLAH affeder diyerek nefsini İLAH edinmiş biri mi?
3-) Hayatını yemek,içmek, eğlence ve cinsi ilişkiden başka bir ölçüye oturtamayan biri mi?
4-) Dünyaya meyletmiş, mal ve para hırsı ile dolu biri mi?
5-) Rabbinin verdiği nimetlere rağmen ona hamd ve şükür etmeyen, ot gibi yaşayan biri mi?
6-) Rabbinin verdiği akılla akıl etmeyen, fakat o aklı kullanmayıp inkar eden biri mi?
7-)Yoksa malın, makamın ve çevren için değil de, sadece Allah(c.c) kulluk yaptığından dolayı, karşılıksız ve menfaat sırf Allah(c.c) için seven biri mi?
Peygamberimiz(s.a.v.)'in şu sözü konuya açıklık getirmesi bakmından önemlidir:
"Herhangi bir kimse ki, Allah(c.c) onun için hayır irade etmiştir, ona salih bir dost nasip eder. O unuttuğu zaman salih ona hatırlatır ve ikaz eder. Hatırladığı zaman yardımda bulunur.
Herhangi bir kimse Allah(c.c) yolunda bir kardeş edinirse, Cenab-ı Hak o kardeşliği edineni Cennette bir derece yükseltir. Halbuki o dereceye, başka bir ameli ile asla nail olacak değildir."
İslam'ın eski günlerine kavuşup tekrar yeryüzüne hakim olması yolunda gayret edenlere, Allah (c.c) muhakkak ki yardım edeceğini vaat ediyor. Allah (c.c) yardımını kazanmak ise sırf onun rızasını gözetmek, Onun emirleri doğrultusunda Peygamber (s.a.v)in yolunda giden Müminleri sevmekle olur.
Unutmayalım ki kafir İdeolojiler, insanların içindeki var olan sevgiyi kendi ideolojileriyle doldurarak, insanları Allah (c.c)'ın sevgisinden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Müslüman olduğunu söyleyen bir fert sevgisini, Allah (c.c)'a, Resulü (s.a. v)'ne ve mü'minlere veremezse, işte o zaman ideolojilerin çizdigi sahte sevgilerle içimiz dolacaktır.
Günümüz Müslümanlarının çogu maalesef ideolojilerin tuzağına düşerek, sorumluluklarını ve kardeşlik duygularını kaybetmişlerdir.
Artık nefsimize sormak lazım; "acaba dünyadaki bu zulmün, bu katliamın, bu adaletsizliğin, bu din düşmanlığının, haksız yere öldürülenlerin, dul, yetim,öksüz,sakat,evsiz ve imansız kalan insanların bu hallerinden Allah (c.c) acaba bizleri hesaba çekmeyecek mi? Bütün bunların hesabını vermeye gücümüz yetecek mi? "
Ya bu mazlum müslüman insanlar mahşerde karşimıza çıkıp bizlere şöyle seslenirse: "Ey gafil müslümanlar, ben dünyada katledilirken dinim elimden alınırken, sakat, öksüz, yetim, dul bırakılırken sen nereye gittin, sana hakkımı helal etmiyorum.Ya Rabbi davacıyım.Ya Rabbim davacıyım. Al benim ve diğer mazlumların hakkını…" dediği zaman ne cevap vereceğiz?
O dünyada kaybetmekten korktuğumuz mallarımızın, o sahte dostlarımızın, mevkilerimizin acaba bizlere faydası olacak mı?
Gelin bir daha düşünelim, bir daha hayatımızı, sevgimizi, dostlarımızı gözden geçirelim! Sorumluluklarımızı bir daha hatırlayalım. İslam kardeşliğini hayatımızın bir parçası haline getirelim. Ve bu vesile ile peygamberimizin şu müjdesine mazhar olalım:
"Allah yolunda sevişenler (cennette) kızıl yakuttan, yapılmış bir direk üzerinde dururlar. O direğin tepesinde, yetmiş bin kasım vardır. O kasımlarda duranlar, yukarıdan cen net ehline bakarlar. Onların güzelliği, cennet ehline, güneşin dünya ehline parlaklığı gibi görünür.
Cennet ehli derler ki: Gelin gidelim, Allah için dünyada sevişenleri temaşa edelim.
Onların güzellikleri, cennet ehline,güneşin parlaması gibi parlar. Onların sırtında, yem yeşil sündüş ten elbiseler vardır. Onların alınlarında ALLAH YOLUNDA SEVİŞENLER) YAZILIDIR.