Mahlûkâta Şefkat
“Allah, gökleri ve yeri yarattığı gün, yüz rahmet halketmiştir. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak enginliğe sâhiptir. Bunlardan sâdece bir rahmeti yeryüzüne indirmiştir. İşte anne yavrusuna bu sâyede şefkat gösterir. Yabânî hayvanlar ve kuşlar bunun sonucu olarak birbirlerine merhamet ederler. Allah Teâlâ kıyâmette bu biri doksan dokuza katarak rahmetini yüz’e tamamlayacaktır.” (Müslim, Tevbe, 8/2753.)
Rahmetten gâye, Allâh’ın kâinatta yarattığı mahlûklarına ihsânıdır. Yeryüzünde varlıklar arasında gördüğümüz şefkat ve merhamet, Allah Teâlâ’nın sonsuz rahmetinin çok küçük bir parçasının eseridir. “Eğer kâfir, Allâh’ın katındaki rahmeti kavrayabilse, aslâ cennetten ümîdini kesmez.” buyurur Efendimiz (sav).
Bu dünyâda tek bir rahmetten hâsıl olan İslâm, Kur’ân, tâatler, gönülden gelen şefkat, merhamet gibi bin bir çeşit nîmetler düşünüldüğünde, yüz rahmetin tecellî edeceği âhiret diyârındaki nîmet hesâb edilemez.
“De ki: Ey nefislerine karşı haksızlık yapmakta aşırı giden kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, yarlığayıcı ve bağışlayıcıdır.” (Zümer, 53.)
Rahmetin, affın ve mağfiretin husûlü; hâlin, yaşantının düzgünlüğü ile orantılıdır.
“Ancak tevbe edenler, ıslâh olanlar ve gerçeği ortaya koyanlar müstesnâ; işte onların tevbesini kabûl ederim. Ben, tevbeleri dâimâ kabûl ve merhamet edenim.” (Bakara, 160.)
“Ancak bunun ardından tevbe edip düzelenler müstesnâdır. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder.” (Âl-i İmrân, 89.)
“Ancak tevbe edenler, nefislerini ıslâh edenler, Allâh’ın Kitâb’ına sarılanlar ve dinlerine Allah için candan bağlananlar müstesnâdır. Onlar inananlarla berâberdirler. Allah mü’minlere büyük ecir verecektir.” (Nisâ, 146.)
“Ama bundan sonra, tevbe edip düzelenler bunun dışındadır. Şüphesiz Allah bağışlar ve merhamet eder.” (Nûr, 5.)
Rahmetin inişi tevbe ve islâha bağlıdır. Orman ve deniz rahmetin yağmasına vesîledir.
Câhiliyye döneminde şehâdetle îmâna gelenler Kur’ân-ı Kerîm’de vasfolundular.
“Allah inananlardan, ağaç altında sana baş eğerek el verirlerken, and olsun ki hoşnûd olmuştur. Gönüllerinde olanı da bilmiş, onlara güvenlik vermiş, onlara yakın bir zafer ve ele geçirecekleri bol ganîmetler bahşetmiştir. Allah, güçlü olandır, Hakîm olandır.” (Fetih, 18.)
Arkasından gidilecek, Semâdaki yıldızlara benzetildiler. Efendimiz (sav): “Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine tâbî olsanız hidâyete erersiniz.”
İsyâna vedâ eden nice kimseler, kötü huylarını iyi huylara tebdîl edenler, velâyet sırrına erdiler.
“İyi bilin ki, Allâh’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar Allâh’a inanmış ve O’na karşı gelmekten sakınmışlardır.” (Yûnus, 62-63.)
Peygamberimiz (sav): “Onlar görüldüğü zaman akla Allâhu Teâlâ gelir. Yüzleri nurludur. Onlarla berâber bulunanlar şakî olmaz.” buyurur.