Zulme ve Zalime Fırsat Vermemek
İsrailoğulları günaha daldıklarında, âlimler önce müdahale ettiler. Fakat etkili olamayınca onlarda yavaş yavaş kötülüklere karşı olan reaksiyonlarını yitirdiler, günahları normal karşılamaya, hatta günahkârlarla oturup kalkmaya, günaha ortak olmaya başladılar. Netice de topyekün lanete maruz kaldılar.
Yangın kıvılcımla başlar, başlangıçta söndürülmezse gittikçe yayılır, önlenemez hale gelir ve her taraf yanıp kül olur. Kötülükler de kıvılcım şeklinde başlar. Baştan önlenmez ve önemsenmezse kademe kademe yayılır ve toplumun bütün manevi ve insani değerlerini yok eder. Neticede kötülükler iyiliklerin, kötüler iyilerin yerine geçer, böylece toplumun yaşama şansı kalmaz.
Toplumun maddi ve manevi yönden sağlıklı kalması için her ferde görev ve sorumluluk düşmektedir. Herkes kendini, düşmanın sızmasını önlemek için sınırda nöbet tutan asker gibi hissetmesi gerekir. Bu hassasiyet duyulmazsa ülke ve toplum tehlikelere açık hale gelir. Vücut mikroplara karşı direnç göstermezse hasta olur, önlemler yetersiz kalınca da ölüm kaçınılmaz olur.
Kötülüklere ve kötülere karşı toplumsal duyarlılığa dair pek çok ilahi ikazlar vardır. “Fitneye karşı titizlik gösterin. Zira o içinizden sadece zalimlere değil, herkese sirayet eder.” (Enfal, 25) “İçimizdeki bir takım beyinsizlerin işlediği günahlar sebebiyle bizi helak eder misin?” (A’raf, 155) Bir bakıma bu soruya cevap olmak üzere Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur. “Allah bazı kimselerin günahları sebebiyle toplumu azab etmez. Ancak çoğunluk azınlığın hatasını engelleme gücüne sahipken engellemezse o takdirde Allah çoğunluğun helâkine izin verir.” (Ahmet b. Hanbel, Müsned, 4/192)
Kötülüklere göz yumulur, zulme ve zalimlere ses çıkarılmazsa hakka ve haklılara sahip çıkma duygusu gittikçe zayıflar, anormal olan şeyler normal görülmeye başlar, toplumsal hassasiyet kaybolur. Kötülüklere yol açıldığı için çürüme başlar, nihayetinde topyekun çöküş meydana gelir. Efendimiz bu tehlikeye şu şekilde dikkat çekiyor. “Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zalimin elini tutup zulmüne engel olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız. Ya da Allah Teâlâ kalplerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrailoğullarına lanet ettiği gibi size de lânet eder.” (Ebû Dâvud, Melâhim, 17)
İsrailoğulları günaha daldıklarında, âlimler önce müdahale ettiler. Fakat etkili olamayınca onlarda yavaş yavaş kötülüklere karşı olan reaksiyonlarını yitirdiler, günahları normal karşılamaya, hatta günahkârlarla oturup kalkmaya, günaha ortak olmaya başladılar. Netice de topyekün lanete maruz kaldılar.
Haksızlıklara, zalimlere engel olma imkânı varken engel olunmazsa zamanla topluma zulüm ve zalimler hakim olur, ateş bacayı sarınca da iş işten geçmiş olur, artık feryat ve figanın da faydası olmaz. Hz. Peygamber (sav) bu gerçeğe şöyle işaret ediyor:
“Kudretiyle yaşadığım Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden vazgeçirirsiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerimize bir azabı gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul olunmaz.” (Tirmizi, Fiten 9)
Müslümanın görevi, hakkı koruma ve batıla karşı direnmedir. Bu bir cihaddır. Efendimizin buyurduğu gibi “Cihad’ın en faziletlisi zalim bir yöneticiye karşı hakkı söylemektir.” (Nesâi, Beyat 37)
Müslüman onurlu insandır. Şeref ve haysiyetine düşkündür. Haksıza ve haksızlığa boyun eğmez, daima dik durur. Sadece Allah’ın huzurunda rükû ve secde eder.
Hz. Peygamber (sav) bu hususa şöyle işaret ediyor: “Hiç biriniz kendisini küçük düşürmesin. Dediler ki; Ey Allah’ın Rasûlü biz kendimizi nasıl küçük düşürürüz? Rasûlullah şöyle cevap verdi: “Kişi Allah’ın emirlerini korumak için konuşması gereken yerde susarsa yüce Allah kıyamet gününde ona: Şöyle, şöyle hususlarda konuşmana engel olan neydi? deyince, o kişi; insanlardan korktum, diye cevap verir. Allah da: korkulmaya ben daha lâyık değil miydim, der.” (İbn Mâce, hadis no: 4008)
Hz. Peygamber (sav) toplumu bir gemiye, fertleri de gemideki yolculara benzetmiştir. Geminin delinmesine göz yumulursa gemi batar ve herkes boğulur. “Her koyun kendi bacağından asılır”, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “Boş ver, aldırma” gibi söz ve tutumlar külliyen yanlış ve tehlikelidir. Bacağından asılan koyun kokar, herkesi rahatsız eder. Yılan fırsatını bulunca herkese dokunur. Boş verirsen sıra bir gün sana da gelir.
Zalime karşı direnmek izzet, zalime boyun eğmek, destek olmak zillettir. “Zalimlere meyletmeyin, yoksa ateş size de dokunur.” (Hûd, 113)
Hz. Peygamber (sav) de bu gerçeği şöyle dile getirmiştir. “Kim bir zalime yardım ederse, Allah o zalimi kendine musallat eder.” (Aclûni, Keşfü’l-hafa, no: 2380)
Zalimlere karşı durmayan, şahsi çıkarları için zalimlere destek olanlar hem kendilerini, hem de toplumlarını ateşe, yıkıma sürüklemişlerdir. Tarih bunun canlı şahididir. Hali hazırda bunun sıkıntısını yaşayan ülke ve toplumlar vardır.
Haddi zatında zalimlerin tek başına güçleri yoktur. Neticede onlarda herkes gibi fani ve aciz birer ferttirler. Onları güçlü kılan cehalet, menfaat sebebiyle onlara omuz verenlerdir. Efendilerin gücü köleler sayesindedir. Destek verilmezse bir an bile ayakta kalamazlar. Firavun’un, Nemrud’un gücü de bu kabildendir.
Zalimleri hizaya getirmek, onlara hadlerini bildirmek daima mümkündür. Hiç bir şey yapılmasa bile pasif bir direniş göstermek, onları alkışlamamak, tebessümü esirgemek, yüzlerine bakmamak, sırt dönmek bile yıkılmalarını sağlar. Zira alkışlamamak, tebessüm etmemek, yüz çevirmek suç sayılmaz. Sandıkta rey vermemek kolay ve riski olmayan bir tavırdır. Bu türlü kolay ve risksiz mücadele yolları varken doğrudan şiddete başvurmak, netice alıcı tedbirleri almadan kalkışma başlatmak çok defa zalimlerin işine yarar, mazlumların topyekün ezilmesine yol açar.
Adaletin zıddı olan zulüm bütün kötülüklerin başı olduğundan ilk karşı çıkılacak, direnilecek şey zulüm ve bunu irtikab eden zalimlerdir. “Fitne tamamen yok edilinceye ve kulluk sadece Allah’a has kılınıncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.” (Bakara, 193) Demek oluyor ki bütün düşmanlıkların kaynağı zulüm, sebebi ise zalimlerdir. Düşmanlığı yok etmek ancak düşmanı yok etmek veya hizaya getirmekle mümkündür.
Ayette düşmanlığın sadece zalimlere hasredilmesi de gösteriyor ki; cihadı meşru kılın gerekçe zulme ve zalimlere engel olmaktır. Yeni zulümlere yol açacak savaşlar da zulümdür. “Şüphesiz Allah zalimleri sevmez.” (Şûrâ, 40) “Zalimler asla kurtuluşa eremezler.” (Enâm, 21)