* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Allah-u Teâlâ’nın Sıfatları 2  (Okunma sayısı 116 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Allah-u Teâlâ’nın Sıfatları 2
« : Ağustos 22, 2022, 08:23:00 ÖÖ »
Allah-u Teâlâ’nın Sıfatları  2

Subûtî sıfatların beşi aklî, son üçü de Sem’i sıfatlardır. Bu sıfatlar, zatının aynı olmadığı gibi gayrı da değildir, zatı ile kaimdir. Bu sıfatların aklen ve naklen ispatı sabittir. Naklen sabittir çünkü bununla alakalı gerek Kur’an-ı Kerim’de, gerekse Peygamber Efendimizin (S.A.V.) açıklamalarında kesin ifadeler mevcuttur. Aklen sabittir çünkü bu sıfatlar mahiyet, sınırlar ve başlangıç bitiş özellikleri yönüyle aynı olmasa da gerek insanda gerekse kâinattaki diğer varlıklarda benzeri mevcuttur.

HAYAT: Subûtî sıfatların başı budur. Bundan sonra sayılacak ilim, irade, kudret gibi sıfatlar ancak bu sıfatın ispatına bağlıdır. Hayat, diri ve canlı olmak demektir. Bunun aksi ölü olmak Allah-u Teâlâ için mümteni yani imkânsızdır. Hayat sıfatı, aklen zaruri, naklen sabittir.

Aklen zaruridir çünkü yaratılan kâinat bile diriyken, bütün bir kâinatın yaratıcısının canlı ve diri olmaması düşünülemez. Kaldı ki, kâinatı sürekli kontrol eden ve canlı tutan güç Allah-u Teâlâ’dır.

Naklen sabittir çünkü Kur’an-ı Kerim’de bu konuda çok açık ayetler vardır. “Allah kendinden başka hiçbir ilâh olmayandır. O Hayy (diri) ve Kayyûm’dur (bütün mahlûkatın idaresini bizzat yürütendir). O’nu dalgınlık veya uyku bürümez” (Al-i İmran Suresi, 2; Bakara Suresi, 255). “Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan” (Furkan Suresi, 58). “(Artık bütün) yüzler, diri ve her şeye hâkim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür…” (Tâhâ Suresi, 111) ve benzeri ayet-i kerimeler Allah-u Teâlâ’nın “hayat” sıfatını ifade eder.

İLİM: İlim sıfatı, “bilmek” demektir. Allah-u Teâlâ her şeyi bilir. Bu her şey ifadesi, aklımıza gelen, gelmeyen, olmuş, olacak, gelmiş, geçmiş, gizli açık bütün bilgileri ihtiva eder. Bizim bilgilerimiz sınırlı olduğu için tasavvurumuzun dışındaki her bilgiyi, bize bilmediklerimizi de öğreten, bilginin kaynağı Allah-u Teâlâ’nın bilmesi elbette yaratılanların bilgisine benzemez, artmaz, eksilmez, sonlanmaz.

İlim sıfatı aklen vacip, naklen sabit kemal sıfatlardandır. Bunun zıddı “Cehl” ise Allah-u Teâlâ için imkânsızdır. Bizi yaratan, yaşatan, yetiştiren, takdir edip değerlendiren, her şeyi hikmet ve maksada göre oluşturan bir kudretin cehli muhâldir, mümkün değildir. İmam-ı Azam rahmetullah bu sıfat hakkında, “Varı varlık halinde bilir. Yoku da yok halinde bilir; var olunca nasıl olacağını da bilir” demiştir. Yani ilminde bir değişme ya da eksilme yoktur. Allah-u Teâlâ’nın bilgisi kesbî ve hâdis değildir, geçici ve değişken değildir. Zatıyla kaimdir, ezelidir.

Allah-u Teâlâ’nın ilim sıfatı naklen sabittir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:

“Yaratan Allah bilmez mi?” (Mülk Suresi, 14), “O gözlerin hain bakışlarını ve kalplerin gizleyeceği her şeyi bilir” (Müminun Suresi, 19).  “Allah her şeyi gerçekten bilir” (Enfal Suresi, 75). “…O karada ve denizde ne varsa bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez…” (En’âm Suresi, 59).

SEMİ’: Semi’ sıfatı “işitmek” demektir. Allah-u Teâlâ, ister gizli, ister açık her şeyi işitir, duyar. Bu işitmede hiçbir sınır ve engel olmadığı gibi herhangi bir vasıta ya da organa ihtiyacı yoktur.

Allah Teâlâ’nın işitmesinin keyfiyeti bizde malûm değildir. Sınırlı yaratılan bir kulun yaratıcının işitme özellikleri hakkında yapacağı yorum sınırlı ve yanıltıcı olacaktır. Çünkü işitme sınırları belirli frekans aralığına sabitlenmiş bir insanın, yaratıcının işitme sınırlarını tahayyül etmesi dahi mümkün değildir. Bu aklen ve ilmen mümkün değildir.

Allah-u Teâlâ’nın işitmesi insan ve kâinattaki diğer yaratılanlara benzemez; vasıtaya muhtaç olmadığı gibi zaman ve mekânla da sınırlı değildir. Allah-u Teâlâ, gizli açık her şeyi duyduğu gibi, sözlü veya iç niyet dediğimiz daha düşünce aşamasındaki halimizi de duyar. Kalplerimizin içindeki sessiz düşüncelerimizden de haberdardır. Semi’ yani işitme sıfatının zıddı sağırlık ise Allah-u Teâlâ hakkında mümteni yani imkânsızdır.

Oysa yaratılan varlıkların işitmesi sınırlıdır. İnsanın işitmesi şöyle gerçekleşir: Dış kulak, ses dalgalarını toplar ve kulak zarına doğru yönlendirir. Kulak zarı sesle titreşir ve sesin oluşturduğu titretişimler osiküler zincir yoluyla kokleaya ulaşır. Ses titreşimleri kokleaya ulaştıktan sonra buradaki sıvıyı harekete geçirir. Sıvının hareketiyle tüy hücreleri işitme sinirini uyararak çok küçük elektriksel sinyaller üretir. Sıvının hareketiyle, tüy hücreleri işitme sinirini uyaran çok küçük elektriksel sinyaller üretir. Bu sinyaller işitme siniri tarafından alınır.

Kokleanın tabanındaki tüy hücreleri tiz ses bilgisini; sonundaki tüy hücreleri ise kalın ses bilgisini üretir. İşitme siniri bu sinyalleri beyne ulaştırır. Beyin de gelen sinyalleri ses olarak algılar.

Birçok bilimsel makalede ve internet ortamında kolayca ulaşabileceğiniz insanın işitmesine dair bu bilgilerde görüldüğü gibi, insanın işitmesi için vasıtalara ihtiyaç vardır. Vasıtalarla işitebilen insan, tüm sesleri de işitmez. İnsan kulağı 20 ile 20.000 hz arasındaki sesleri duyar. Bu aralığın altındaki infrasonik ve üstündeki ultrasonik sesleri duyamaz. İşitmesi sadece vasıtalar bağlı değil aynı zamanda belirli sınırlar arasında duyabilen insanın yaratıcının “semi” sıfatı hakkında haddi aşarak olumsuz yorum yapması cehalettir. İşte sınırsız, vasıtasız, zaman ve mekânla sınırlı olmayan ve yaratılanların duymasına benzemeyen bir duyuşa, işitmeye “semi” sıfatı diyoruz.

Allah-u Teâlâ’nın “semi’” sıfatı, aklen ve naklen sabit olduğundan bu konuda akli delil sunmak dahi zaiddir. Zira bu kadar açık ve kesin bir sıfata inanmayan bir insanın duyma yetilerinde sorun olduğu muhakkaktır. Bu konuda oldukça fazla ayet-i kerime vardır. Biz buraya bir tanesi almakla iktifa edeceğiz. “Şüphesiz ki Allah (her şeyi) işitendir, (her şeyi) görendir” (Hacc Suresi, 75).

BASAR: Basar sıfatı “görmek” demektir. Allah-u Teâlâ, her şeyi vasıtasız ve sınırsız görür. Yani Allah-u Teâlâ, her şeyi, her halinde, her özellik ve iç muhtevasıyla birlikte görür. Görmede, göze, alete muhtaç olmadığı gibi, ışık, yön, mesafe ve renge gerek olmadan her şeyi görür.

İnsanın görmesi vasıtalı ve sınırlıdır. İnsanın gözünde görmeyi sağlayan pek çok bölüm bulunur.

Bunlar, kornea, göz, göz bebeği, iris, mercek ve retinadır. Bunların dışında dış etkenler de vardır.

Işık ve yansıyacak cisim. “Herhangi bir cisme baktığımızda cisimden yansıyan ışık ilk olarak korneaya gelir. Kornea gözün ön kısmında bulunan, kubbe şeklinde, şeffaf bir tabakadır. Göze gelen ışığı, gözün odaklanmasına yardımcı olmak için büker. Göz bebeğinden geçen ışık, gözün içindeki mercek tarafından ikinci kez bükülerek retinaya ulaştırılır. Gözün arkasındaki retinada, ışığa duyarlı milyonlarca sinir hücresi bulunur. Işık, retinadaki sinir hücrelerini uyardığında görmeyle ilgili bazı mesajlar oluşur. Bu mesajlar milyonlarca sinir lifinden meydana gelen optik sinir yoluyla beyindeki görsel bilgiyi okuyan ve işleyen oksipital loba iletilir.

Beyin, optik sinirden elde ettiği bu bilgiyi kullanarak iki gözden gelen görüntüyü burada birleştirir ve tek bir görüntü hâline getirir. Oksipital lopta bulunan görsel korteks ise baktığımız cismin ne olduğunu anlamamızı sağlar

İnsan, zifiri karanlıkta görmez. Çok uzağı da göremez. Çünkü görmek için ışığa ihtiyaç vardır.

Herhangi bir nesnenin arkasındakini görmez. Mesela, bir duvarın arkasını göremez. Siz insana “şu duvarın arkasında masa var” derseniz, görmediği için inkâr edebilir. Çünkü görmesi sınırlıdır.

Görmesi bu kadar sınırlı olan insanın, sadece gördüklerine inanıp görmediklerini inkâr etmesi ne kadar ilginçtir. Oturduğu duvarın arkasındakini göremeyen, karanlıkta göremeyen, uzaktaki nesneyi göremeyen insanın, sadece soyut değil somut maddelerin de bir kısmını göremediğini idrak etmesi gerekir. Somut maddeleri dahi bu kadar sınırlı gören bir insanın “Allah-u Teâlâ’yı görmediği saikiyle” inkâr etmesi ilmen de merduddur.

Allah-u Teâlâ’nın görmesi, her şeyi her halinde, her özellik ve iç muhtevasıyla, somut soyut fark etmeksizin görmesini kapsar. Sınırsız ve alet ve vasıtaya muhtaç olmadan gören Allah-u Teâlâ’nın “basar” sıfatı hakkında Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet-i kerime mevcuttur. “O, muhakkak işitici ve görücüdür” (Şura Suresi, 11), “Şüphesiz ki Allah (her şeyi) işitendir, (her şeyi) görendir” (Hacc Suresi, 75), “Allah, gerçekten işitici ve görücü idi” (Nisa Suresi, 58), “(Allah), gözlerin hain bakışını, kalplerin gizlediğini bilir. Allah adaletle hükmeder. O’nu bırakıp taptıkları ise hiçbir şeye hükmetmezler. Şüphesiz ki Allah hakkıyla işiten ve görendir” (Mü’min sûresi, 19- 20).

Siyami Akyel.

RADYO DİNEME LİNKİMİZ.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap