* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Bezm-i Elestteki Sözleşme  (Okunma sayısı 122 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Bezm-i Elestteki Sözleşme
« : Aralık 11, 2020, 07:33:27 ÖÖ »
Bezm-i Elestteki Sözleşme

Allah-ü Teâlâ’nın kullarıyla iletişim metodunun anlaşılabilmesi ancak “yaratıcı ve kul” kavramlarının iyi bilinmesiyle mümkündür. Sadece insanı değil, bütün bir kâinatı yaratan, ilim ve hikmet, güç ve hüküm sahibi bir yaratıcının, yaratılış safhası, yaşam ortamı, hayatını devam ettirmesi için gerekli altyapı olmak üzere her alanda kendisine muhtaç ve aciz bir kula yüklediği sorumluluğun başlangıcı olan “bezm-i elest”teki misakla başlayan süreci görmek gerekir. Bundan dolayıdır ki “yaratıcı ve kul” arasındaki bağ daha yaratılış aşamasında kulun, Rabbinin otoritesini kabul etmesiyle başlamıştır. Kul, daha yaratılış aşamasında Rabbinin, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna, “Evet, sen bizim Rabbimizsin” (A’raf, 172) cevabını vererek kulluğunu ikrar ile yaratıcının yegâne güç ve hüküm sahibi olduğunu kabul ederek “emanet”i yüklenmiştir. Bunun için, “Ne zamandan beri Müslümansın?” sorusuna, “Kalû belâ’dan beri” deriz.

Bu kabul ediş aslında insanoğlunun hayatı boyunca, yaratılış safhasında Rabbine verdiği söze uygun hareket etmesi gerektiğini ifade eder. Yine Yaratıcı’nın hükümlerine itaat etmeyi ve O’nun hâkimiyetine ram olarak hayatını idame ettirmek de bu kabul edişte, bu antlaşmada mevcuttur. Bu mevcudiyet, insanın yaratılıp dünyaya gelmesinden sonra Yaratıcı tarafından kendisine ulaştırılan kurallarda açıkça görülecektir.

İnsanoğlunun daha yaratılış safhasında verdiği söz ve yüklendiği “emanet” yani Rabbinin otoritesini kabul etmesi icbârî değil, iradîdir. Bu söz verişin iradî olduğunu yani insanı kendi rızasıyla bu sözü vererek emaneti yüklendiğini, “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir” (Ahzab, 72) ayetinde beyan etmektedir.

Göklerin, yerin ve dağların emaneti yüklenmekten çekinmeleri hakkında iki hususu belirtmekte fayda vardır. Birincisi bunların çekinmeleri itiraz değil güç yetirememe korkusudur. Zira Fussilet Suresi 11’inci ayette Allah’ın buhar halinde olan göğü yaratmak istediği zaman göğe ve yere, “İkinizde isteyerek veya istemeyerek gelin” dediği ve ikisinin de, “İsteyerek geldik” dedikleri anlatılmaktadır. İkinci husus ise, emanetin büyüklüğünü anlatmak için göklerin, yeryüzünün ve dağların bile dayanamayacakları kadar büyük olduğu anlatılmaktadır. Haşr Suresi, 21’inci ayette de emanetin büyüklüğü şöyle anlatılmaktadır: “Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz” (Haşr, 21).

Emanet bu kadar büyüktür ancak emanete sahip çıkmamak da o kadar büyük rüsvalıktır, ahirette hüsrandır. Ahzab Suresi, 72’inci ayette anlatılan, göklerin, yerlerin ve dağların yüklenmekten çekindiği emanete insanın sahip çıkması ve “insan çok zalimdir, çok cahildir” ifadesi, insanın zulme, haksızlığa, Allah’a verdiği söze ve kul hakkına riayet etmeyip zalimleştiğini, bir saniye sonrasını bilmediği halde kendisini her şeyi bildiği vehmiyle aklına çok güvenmesi de cahil bir varlık olduğunu gösterir. Bununla birlikte insan, kulluğa layık görülmesi hasebiyle şerefli yaratılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de Allah-u Teâlâ’nın insanı şerefli yarattığına işaret edilerek şöyle buyrulur: “Andolsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık” (İsra, 70).

İnsanın yaratılışından, Allah-ü Teâlâ’nın yegâne güç ve hüküm sahibi olduğunu kabullenmesi ve “emanet”i yüklenmesinden önce Allah-ü Teâlâ’yı devamlı yücelten ve takdis eden meleklerin var olduğu bilinmektedir. Kur’an’da “meleklerin, Allah’ı devamlı yücelttiği ve takdis ettiği” (Bakara, 30) anlatılır. Başka ayetlerde de meleklerin özellikleri hakkında şu bilgiler verilmektedir: “Onlar (melekler), Allah’tan önce söz söylemezler ve hep O’nun emriyle hareket ederler” (Enbiya, 27), “Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar Allah’ındır.

O’nun katındakiler (melekler), O’na ibadet etmekten çekinmezler, yorulmazlar. Gece gündüz O’nu tespih ederler, usanmazlar” (Enbiya, 19-20).

Allah-ü Teâlâ’nın tamamen kendisine itaat, ibadet ve yüceltmeye kotladığı melekler varken insanı yaratmasındaki murat, iyiliğe ve kötülüğe meyletme olasılığı olan insanı “özgür iradesiyle” bıraktığı zaman tercihini haktan yana mı yoksa batıldan yana mı kullanacağını sınamak/denemek içindir. Bu imtihan, Kur’an’daki ayetlerde şöyle anlatılmaktadır: “Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz/sınıyoruz. Ancak bana döndürüleceksiniz” (Enbiya, 35) ve “O, hanginizin daha güzel/hayırlı amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır” (Mülk, 2),

Siyami Akyel.