Tahrife Yönelik Reformist Gayretler
Müslümanların son iki buçuk asırdır yaşadığı fetret dönemi, İslâm âleminin dengesini bozmuş, zulüm, kan ve gözyaşı İslâm coğrafyasını adeta esir almıştır. Bu girdaptan kurtulmak için bir araya gelerek çare, çözüm ve teklifler üzerinde kafa yorulması gerekirken, içimizdeki bazı din adamları “dini meseleleri” ekranlarda uluorta tartışmak ve en hassas konular üzerinden İslâm dinine zarar vermekle uğraşmakta ve İslâm’ın etrafında şüphe uyandırmak ve misyonerlere alan açmak için ellerinden gelen gayreti göstermektedir.
Modernizmin İslâm dünyasına girişiyle birlikte Edille-i Şer’iyye’nin tamamı planlı bir şekilde tahrip edilme yoluna gidilmiştir. Modernistler dinde tahrip hareketine girişirken Batı’da kilise eleştirisiyle başlayan sürecin benzerini İslâm dünyasına uyarlamışlardır. Önce Ehl-i Sünnet İslâmlığı “geleneksel İslâm” klişesiyle eleştirilmiş, bir sonraki adımda “uydurulmuş din” klişesiyle itibarsızlaştırılmıştır. “Peygamber zamanında mezhep mi vardı” sorusuyla başlayarak mezhepler hakkında soru işaretleri oluşturulma yoluna gidilmiştir. Mezhep eleştirisinden sonra sıra hadislerin güvenilirliğini tartışmaya açmaya gelmiştir ve bu konuda hayli mesafe alınmıştır.
Hadis ve sünnet düşmanlığından sonra sıra Hz. Peygamberin Kur’an-ı Kerim’i açıklama yetkisini gasp etmektir. Peygambersiz İslâm projesi böylece vücut bulmuş “bize sadece Kur’an yeter” teziyle sünnet devre dışı bırakılmıştır. “İslâm sadece Kur’an’dan ibarettir” fikriyle başlayan Kur’an İslâm’ı söylemi Batı’da Katolik geleneğe karşı başlatılan, Hıristiyan-Protestan gelenekte kendini bulan ve sadece teolojik değil, siyasi yönü de olan “Sola Scriptura” yani “yalnızca kutsal kitap (İncil)” söyleminin bir benzeridir.
“İslâm sadece Kur’an’dan ibarettir” teziyle hareket eden modernistler, İslâm’ı istediği gibi yorumlamakta, istediği konuda ahkâm kesmektedir. Zira karşısında onu düzeltecek olan hadisler inkâr edilmektedir.
Dinde reform ve yenilik arzusuna müptela olmuş reformist İslâmcılar, Batılı oryantalistlerin dahi cesaret edemediği konuları gündeme getirmek ve tartışmaktan geri durmamışlardır. Hiçbir oryantalist, hiçbir misyoner İslâm hakkında yerli oryantalistler ve yerli taşeronlar kadar iştahlı değildir. Oryantalistlerin bu korkak tutumunda Müslümanların tepkisini çekme korkusunun büyük etkisi vardır.
Oryantalistlerin kısık sesle dillendirdiği birçok konu, yerli işbirlikçileri tarafından gündeme getirilmiştir. Önce oryantalistlerin eserleri çevrilmiş, böylece tepki geldiği zaman, “Bu benim kitabım değil sadece çeviri” denilerek tepkiler bertaraf edilmiş, peşinden oryantalistler hakkında yüksek lisans ve doktora tezleri yapılmış, yaptırılmıştır. Ayrıca yazdıkları makalelerde oryantalistlere bol bol atıf yaparak fikirleri yayılmaya çalışılmıştır. Bu noktadan sonra artık yazdıkları makale, kitap, söyleşi ve seminerlerle fikirlerini açıkça ortaya koymuşlardır.
Oryantalistler ve yerli taşeronlar, “Hz. Adem’in (A.S.) ilk insan olduğunu inkârdan Kur’an kıssalarının mitoloji (hayal ürünü) olduğuna, Hz. Peygamberin Kur’an-ı Kerim’i açıklama yetkisi olmadığını iddiadan Hz. Peygamberin Kur’an-ı Kerim’i lafız olarak değil konjonktürel kaygıyla yeni bir formda mânâ olarak aktardığına, Allah’ın gaybı bilmediğinden İslâm’ın güncellenmesi gerektiğine, sahabe hakkında iftira atmaktan mezheplerin gereksizliğine, kabir azabını inkârdan hacamatla dalga geçmeye, miraç hadisesini inkârdan İsra hadisesinin Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya değil de Medine’ye 29 km uzaklıktaki mescide (Mescid-i Ednâ) gidiş olduğuna, kadınlarla erkeklerin aynı safta namaz kılabileceklerinden adet gören kadınların namaz kılabileceğine, Kur’an’a abdestsiz dokunulabileceğinden Yasin-i Şerif’in ölülere fayda vermediğine, Müslüman kadınların Yahudi ve Hıristiyan erkeklerle evlenebileceğinden başörtüsünün taabbudi değil ahlakî olduğuna, başörtüsünün teferruat olduğundan İslâm’ın hedefinin herkesi Müslümanlığa çağırmak olmadığına, Yahudi ve Hıristiyanların cennete gideceklerinden Yahudi ve Hıristiyanların Hz. Muhammed Aleyhisselam’a iman etmeden de kurtuluşa ereceklerine” kadar birçok konuda kafa karışıklığı oluşturarak İslâm dinini tahrif etmeye çalışmaktadır.
Bütün bu tahrif girişimlerinin gerçek ulemanın sahneden çekildiği bir hengâmda ortaya çıkışı tesadüf değildir. Unutulmamalıdır ki yüzyıllardır tahrif hareketlerine karşı gerçek İslâm uleması muknî cevaplar vermiştir. Bugün de müfsitlere gerekli cevabı vermek hiç de zor değildir. Zaman zaman bu sütunlarda, ifsad ve ilhad çabalarına karşı Müslüman kardeşlerimizi uyarmaktayız; uyarmaya ve gerekli cevapları vermeye devam edeceğiz inşallah.
Siyami Akyel.