* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Tâlût ve Câlût – Golyat - Kıssası  (Okunma sayısı 129 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Tâlût ve Câlût – Golyat - Kıssası
« : Mayıs 15, 2023, 07:24:37 ÖÖ »


Tâlût ve Câlût – Golyat -  Kıssası

Kur’an-ı Kerim’in beyanına göre İsrailoğulları’nın ileri gelenleri Hz. Musa’dan (A.S.) sonra gelen bir peygamberden (ki rivayete göre bu peygamber Şemuil idi) Allah (C.C.) yolunda savaşmaları için kendilerine bir kral/padişah tayin etmesini istediler. Bahsedilen peygamber onlara Allah’ın kral/padişah olarak Tâlût’u seçtiğini haber verdi. Fakat İsrailoğulları her zaman ki gibi sözlerinde durmadı. Bu göreve kendilerinin daha layık olduğunu ileri sürerek Tâlût’un krallığına karşı çıktı.

Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmaktadır:

“Musa’dan sonra İsrailoğulları’ndan ileri gelen bir cemaati görmedin mi? Hani peygamberlerine (Şemuil’e), ‘Bize bir padişah gönder de Allah yolunda harp edelim!’ demişlerdi. O da, ‘Ya üzerinize savaş farz olur da muharebe etmezseniz?’ demişti. ‘Biz niye muharebe etmeyelim ki; yurtlarımızdan çıkarıldık; evlatlarımızdan olduk’ dediler. Vaktaki savaş üzerlerine farz kılındı, içlerinden pek azı müstesna olmak üzere ondan yüz çevirdiler. Ama Allah o zalimleri çok iyi bilir” (Bakara, 246).

“Peygamberleri onlara, ‘Gerçekten Allah size padişah olmak için Tâlût’u gönderdi’ dedi. ‘O bize nasıl padişah olabilir ki, biz padişahlığa ondan daha layığız; hem ona malca bir genişlik de verilmiş değildir’ dediler. O, şu cevabı verdi: ‘Şüphesiz ki Allah, onu sizin üzerinize ve kendisine bilgi ile vücut kuvveti üstünlüğü vermiştir.’

Hem Allah mülkünü dilediğine verir. Allah’ın (ihsanı) geniştir; bilicidir” (Bakara, 247).

Peygamber de onlara Allah’ın Tâlût’u üstün kıldığını, ona ilim ve beden gücü verdiğini; ayrıca onun hükümdarlığının işareti olarak içerisinde “sekîne” ile Musa ve Harun’un bıraktıkları şeylerden bir bakıyye olduğunu; tabutu meleklerin taşıyacağını bildirdi.

Rivayete göre tabut, bir sandık olup içinde peygamberlerin emaneti vardı. Vaktiyle Allah-u Teâlâ, onu Adem Aleyhisselâm’a indirmiş ve elden ele bunlara gelmişti. Nihayet Amâlika kavmi İsrailoğulları’na galebe çalarak tabutu onlardan almıştı. Onlar bununla düşmana karşı yürür, zafer dileğinde bulunur; rahatlık duyarlardı. Tabut yani ahit sandığının içinde Hz. Musa’nın ayakkabıları ile asası, Hz. Harun’un sarığı, bir ölçek kudret helvası vardı. Melekler onu getirip Tâlût’un yanına koymuşlar, böylece onun padişahlığını tasdik etmişlerdi.

Kur’an-ı Kerim’de bu olay şöyle anlatılmaktadır:

“Peygamberleri onlara şunu da söylemişti: ‘Onun padişahlığının alâmeti size tabutun gelmesidir. Onda Rabbinizden bir sekînet ve Musa ile Harun’un bıraktıkları şeylerden bir bakıyye vardır. Onu melekler getirecektir. Eğer mümin iseniz elbet bunda sizin için bir alâmet vardır” (Bakara, 248).

İsrailoğulları’nın bu söz dinlemez, kural tanımaz tavırları üzerine Tâlût, Câlût’un (Golyat) ordusuyla savaşmak üzere Kudüs’ten yola çıktı. Ordularına Allah-u Teâlâ’nın onları bir nehirle (ki bu nehir rivayete göre Ürdün ile Filistin arasındaydı) imtihan edeceğini belirtikten sonra bu nehirden ne kadar susamış olsalar da bir avuçtan fazla su içmemelerini emretti. Ancak askerlerin çoğu nehrin suyundan bir avuçtan fazla, bolca içti ve Câlût’a (Golyat) karşı savaşma güçlerini yetirdi.

Allah-u Teâlâ’nın imtihanına boyun eğip, emrini dinleyen Tâlût’un askerlerinden bir kısmı ise nehri geçerek Câlût’un ordusuyla savaştı ve onları yendi.

Böylece nice az toplulukların çok topluluklara galebe çalacağının örneği görüldü. Tâlût’un ordusunda bir genç olan Davut, Câlût’u öldürdü.

Kur’an-ı Kerim’de bu olay şöyle anlatılır:

“Vaktiyle Tâlût ordu ile (Kudüs’ten) ayrıldı (hareket etti). ‘Muhakkak Allah sizi bir nehirle imtihan edicidir.

Kim ondan içerse benden değil, kim ondan tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan müstesna!’ dedi. (Oraya varır varmaz) ondan içtiler (üç yüz küsur kişiydiler), içlerinden pek azı içmedi. O (Tâlût) ve beraberindeki müminler o nehri geçince (içenler), ‘Bugün bizim Câlût ile ordusuna karşı takatimiz yok!’ dediler. Allah’a kavuşacaklarını bilenler şu cevabı verdiler: ‘Nice az cemaat vardır ki, Allah’ın izni ile çokluk cemaate galebe çalmışlardır. Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara, 249).

“Bunlar Câlût ile ordusuna karşı (savaşmaya) çıktıklarında, ‘Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve ayaklarımıza sebat ver. Bizi, bu kâfir kavme karşı muzaffer eyle!’ dediler” (Bakara, 250).

“Nihayet Allah’ın izni ile onları bozguna uğrattılar. Davut, Câlût’u öldürdü (kendisi müminler safında idi).

Allah da ona padişahlığı ve peygamberliği verdi. Ona dilediklerinden (zırh yapmak, kuşlarla konuşmak gibi şeyleri) öğretti. Eğer Allah’ın insanları birbirleriyle defetmesi olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Lâkin Allah, bu âlemler üzerine ihsan sahibidir” (Bakara, 251).

Kur’an-ı Kerim’deki kıssalardan birisi de Bakara Suresi 246 ile 251’inci ayetlerde anlatılan Tâlût ve Câlût savaşıdır. Elbette bu kıssadan alınacak çok hisse vardır.

Belki başka bir yazıda daha geniş değerlendirebiliriz.

Ancak buradan çıkartılacak sonuçlardan birisi Davut Aleyhisselam’dan önce hem kral/padişah hem peygamber yoktu. Davut Aleyhisselam’la birlikte hükümdar peygamberlik yolu da açılmıştır. En son Peygamber Efendimiz (S.A.V.), Medine başkent olmak üzere büyük bir İslâm devleti kurarak; liderlik, krallık, ordu komutanlığı ve peygamberliği birlikte uhdesinde bulundurmuştur.

Kur’an-ı Kerim’in anlattığı Tâlût ve Câlût kıssasında zorluklara karşı sabretmek anlatılır. Cesaret ve sebat anlatılır. Zira Câlût iri cüsseli idi ancak Davut Aleyhisselam onu alt etti. Üçüncüsü ise yardım Allah-u Teâlâ’dandır. Allah’ın yardımıyla sebat etmiş, itaat etmiş nice az topluluklar nice güçlü ve kalabalık topluluklara galebe çalabilir.

Görünürde güçlü görünen nice toplulukların aslında Allah-u Teâlâ’nın tayin ettiği vakitte, gerekli altyapı ve şartlar oluştuğunda nice az topluluklarca alt edilebileceği; nice zalim hükümdarların daha az kuvvetli topluluklarca tepeleneceği de anlatılmaktadır.

O halde tarihin en şerefli milleti Muhammed ümmeti, karamsar olmamalı. Son 250 yıldır içine düştüğü mağlubiyet psikolojisinden kurtulmalıdır.

Zafer için gerekli şartları yerine getirdiğimiz an, bu şartlar kâfirlerin ve zalimlerin kuvvetine denk olmazsa bile Allah-u Teâlâ’nın yardımıyla zafer nasip olabilmektedir.

Yeter ki, azmedelim. Ancak, hiçbir şartı yerine getirmeyen bir İslâm âleminin de bugünkü gibi zilleti devam edecektir.

Siyami Akyel.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap