* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Değişmez ve Güncel Doğru - İslâm  (Okunma sayısı 154 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Değişmez ve Güncel Doğru - İslâm
« : Haziran 25, 2021, 06:48:00 ÖÖ »
Değişmez ve Güncel Doğru -  İslâm

Allah-u Teâlâ, insanlar arasından mükemmel elçilerle insanlara emir ve yasaklarını bildirmiştir. İnsanların bir kısmı, kendilerine gönderilen Allah’ın elçilerini yalanlamış ve kabul etmemiştir. Hatta zaman zaman bu mükemmel elçilere karşı haddi aşanlar, onlara eziyet edenler, Yahudiler gibi öldürenler dahi olmuştur.

Elbette bu muamele, sadece peygamberlerin şahsına değil, Allah-u Teâlâ’nın emir ve yasaklarını muhtevî kitaplarına yönelik tahrif girişimiyle devam etmiştir.

Allah-u Teâlâ, insanların bir kısmının bu nankör tavrına rağmen yeni peygamberler göndererek bezm-i elestte aldığı sözü hatırlatmıştır. Bütün bunlara rağmen gerek Yahudiler gerekse Hıristiyanlar verdikleri sözlere uymadıkları gibi kendilerine gönderilen Tevrat ve İncil’i tahrif etmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerin kitaplarını değiştirdikleri hakkında, “Yahudilerden bir kısmı (Allah’ın kitabındaki) kelimeleri esas manasından saptırırlar” (Nisa, 46) buyrulmakta; Hıristiyanlar için ise, “Biz Hıristiyan’ız diyenlerden de kesin sözlerini almıştık ama onlar da kendilerine zikredilen (verilen öğütlerin veya kitabın) önemli bir bölümünü unuttular…” (Maide, 14) buyrulmaktadır. Kaldı ki yapılan araştırmalar bu iki kitabın ilk vahyediliş tarihleriyle elde bulunan kopyalar arasındaki anlam farkı ve zaman aralığındaki uzun sürenin, bu kitapların değiştirildiklerini açıkça göstermektedir.

Allah-u Teâlâ, dileseydi insanların peygamberlere ve getirdikleri kitaplara müdahalesini engelleyebilirdi. Bu fiili işleyenlerin tümünü helak edebilirdi. Bunların hiçbirisi yapmamıştır. Peygamberlerine ve inananlara yardımını göndermiş, sapkınları kısmî helaklerle korkutmuştur. Genel bir helâk vermemesinin sebebi imtihan gereğidir. İnsanların özgür iradelerini sonuna kadar kullanabilmelerini sağlamak içindir ki, kâfir küfründe inanan imanında zirveye çıksın. Allah-u Teâlâ, daha yaratılış aşamasında şeytanın kendisine isyanını dahi engellememiş, hemen cezalandırmamış, mühlet vermiştir. Bundan da öte Allah’a şirk koşmak gibi en büyük günahın işlenmesine dahi imtihan gereği müsaade etmektedir. Aslında bu Allah-u Teâlâ’nın büyüklüğünün bir göstergesidir. Kendisine karşı yapılan fiillere hemen ceza vermemeyi ancak “dilediği zaman cezalandırabilecek bir kudret”, “her şeye hâkim ve çok büyük bir yaratıcı” yapabilir. Çünkü insanın yaratıcı aleyhine yapabilecekleri zamanla mukayyeddir. Bütün zamanlara hâkim yaratıcı, bu geçici güç sarhoşluğunun sonunda cezalandırabilme kudretine sahiptir. Bu konuda, “(Ey Resulüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor” (İbrahim, 42) buyurmaktadır.

Allah-u Teâlâ istese kötülükleri engeller, zira aciz insanın canı O’nun elindedir ancak zalimlere mühlet vermekte ve kötülüklerin cezasını âhiret gününe ertelemektedir. Yaşadığımız dünyada kötülüklere dur deme misyonunu kuşanmış inananlar ise bu kötülüklerle mücadele ederek hem bezm-i elestte verdikleri sözü yerine getirmiş olur hem de Allah’ın kendileri için vaat ettiği cenneti kazanmış olur.

Allah-u Teâlâ, insanoğluna son uyarısını Hz. Muhammed Aleyhisselam’la yapmıştır. Bu son uyarıda bir istisna yaparak dinini kıyamete kadar muhafazayı teminat altına almıştır. Zira artık bozulmuş dini, tahrif edilmiş kitabı düzeltecek bir peygamber gelme ihtimali kalmamıştır. Bu sebeple kıyamete kadar insanları doğru yolu gösterecek Kur’an-ı Kerim’i muhafaza ettiğini, “Kur’an’ı biz indirdik, onu muhafaza edecek olan da biziz” (Hicr, 9) ayetinde belirtmektedir.

İnsanların kıyamete kadar başvuru kitabı olacak Kur’an-ı Kerim’in korunacağının teminatını bize buyuran Rabbimiz, kıyamete kadar yegâne geçerli dinin de İslâm olacağını, şöyle bildirmektedir: “Doğrusu Allah katında makbul olan din, İslâm’dır. Kendilerine kitap verilen Hıristiyan ve Yahudiler hakikati bildikten sonra, aralarındaki ihtirastan dolayı, İslâm dini hakkında ihtilâfa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, şüphe yok ki Allah, onun cezasını vermekte çok çabuk hesap görücüdür” (Al-i İmran, 19). Başka bir ayette ise, “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa-benimserse, asla ondan kabul edilmez. O âhirette de kayba uğrayanlardandır” (Al-i İmran, 85).

İslâm geldikten sonra Yahudi ve Hıristiyanların sadece Hz. Muhammed Aleyhisselam’a iman etmesi gerektiği ise, “Ey Resulüm de ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize gelen, Allah’ın Peygamberiyim. O Allah ki, yer ve göklerin tasarrufu O’nundur. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur, öldürür ve diriltir. Onun için hem Allah’a hem de bütün kelimelerine iman getiren o ümmî Peygambere iman edin ve o peygambere uyun ki, doğru yolu bulasınız” (A’raf 157-158) ayetinde açıkça belirtilmektedir.

Bütün bu gerçekler ortadayken “İbrahimî Dinler” masalıyla değişmez ve güncel doğru İslâm ile değişen ve güncelliğini yitiren Yahudilik ve Hıristiyanlığı aynileştirme ve eşit gösterme girişimleri devam etmektedir. Gelecek yazımızda İbrahimî Dinler projesine değinelim nasip olursa.

Siyami Akyel.