İslâm’da Yargı Yetkisi
Yargı Yetkisi:
Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yasama ve yürütme yetkisinin yanında yargı yetkisinin de olduğu bildirilmektedir. Medine’de İslam devletini kuran Rasulullah Aleyhisselam, yeryüzüne nizam verme, Allah’ın dininin bütün dinlerden üstün olduğunu gösterme, yeryüzünde Allah’ın hâkimiyetini tesis etme hedefi için çalışmış, tebliğ göreviyle birlikte tebyin yani Kur’an-ı Kerim’i açıklama ve teşri yani hüküm koyma yetkisini kullanmıştır. Allah-u Teâlâ’nın yönlendirmesi ve izni ile teşri/yasama yetkisiyle birlikte kurduğu devlette, yürütme yetkisini de kullanarak Allah-u Teâlâ’nın hükümlerinin nasıl uygulanacağını pratik olarak göstermiştir.
Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e sadece yasama ve yürütme yetkisi değil, aynı zamanda yargı yetkisi de verilmişti. Geçen hafta “İslâm’da yasama ve yürütme yetkisini”, bu hafta ise “İslâm’da yargı yetkisini” anlatırken aslında bir taraftan İslâm’da yasama, yürütme ve yargı yetkisinin yeryüzünde kimde ve nasıl kullanılacağını anlatmakla aslında bu yetkilerin yeryüzündeki son temsilcisi, peygamberlerin sonuncusu, âlemlere rahmet Hz. Muhammed (s.a.v)’in “yasama, yürütme ve yargı yetkisi”ni nasıl kullandığını da anlatmaktayız. Hatta temel hedefimiz budur. Çünkü Allah-u Teâlâ’nın yeryüzündeki temsilcisi ve elçisine verilen bu yetki, sonraki dönemde kurulan İslâm devletlerine örnek teşkil etmiştir. Bu bakımdan, İslâm Anayasası oluştururken iki temel referansın “Kur’an ve Rasulullah Aleyhisselam’ın uygulamalarının” örnek alınması gerekir. Zira, ortada Muhammed Aleyhisselam’ın uygulamalı olarak gösterdiği bir devlet modeli mevcuttur.
Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e yargı yetkisinin verildiği şöyle anlatılmaktadır:
“Gerçekten biz sana kitabı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin” (Nisa, 105).
“O halde, Allah’ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet, Allah’ın sana indirdiği Kur’an’ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, heveslerine uyma; eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fâsıktırlar” (Maide, 49).
“Sana da (ey Muhammed) geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitab’ı (Kur’an’ı) hak ile indirdik. Onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, her biriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir” (Maide, 48).
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), meselelerin künhüne vâkıf olduğu için, çok geniş bakış açısıyla bakabilmekteydi. Yargı temelde kendisine bağlı olduğu halde yeni yerler fethedildikçe oralara vali ve kadı atamaktaydı. Atadığı kadıların kabiliyetlerini sınardı. Bunun en güzel örneklerinden birisi Muâz bin Cebel’i Yemen’e kadı olarak gönderirken bazı sorularla sınamış ve aldığı cevaptan memnun olmuştu.
Ebû Davud ve Tirmizi’de geçen rivayete göre Peygamber Efendimiz (s.a.v), Muâz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken şöyle sorar:
Peygamberimiz (s.a.v.): “Sana bir dava getirildiğinde nasıl hükmedeceksin?”
Muâz b. Cebel: “Allah’ın kitabıyla hükmederim”.
Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah’ın kitabında herhangi bir hüküm bulamazsan?”
Muâz b. Cebel: “Allah Resulü’nün sünnetiyle hükmederim”.
Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah Resulü’nün sünnetinde ve Allah’ın kitabında bulamazsan?”
Muâz b. Cebel: “Reyimle ictihad ederim”.
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.), Muâz b. Cebel’in göğsüne eliyle vurarak memnuniyetini şu sözlerle ifade etmiştir: “Allah’ın elçisinin elçisini, Allah’ın elçisinin razı olduğu şeye muvaffak kılan Allah’a hamdolsun” (Ebû Dâvûd, Akziye,11; Tirmizî, Ahkâm, 3).
Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de Rasulullah Aleyhisselam’ın yasama, yürütme ve yargı yetkisinin yanında meselelerin tek çözüm adresi olduğu, dini ve dünyevi alana ait hükümleri verme yetkisini haiz olduğu da belirtilmektedir. Bu en üst düzey dini otorite, en yetkili devlet başkanı olduğunu ifade eder. Kur’an-ı Kerim’de çizilen Peygamber portresi, âlemlere rahmet, dini ve dünyevi bütün sorunların çözüm merkezi, Allah’ın yeryüzündeki temsilcisidir.
Kur’an-ı Kerim’de Müslümanların ve gayr-i müslimlerin sorunlarının çözüm merkezi Rasulullah Aleyhisselam olduğu şöyle anlatılmaktadır:
“(Yâ Muhammed), sana yeni doğan ayları sorarlar. De ki: ‘Onlar insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. İyilik, (ihramda) evlere arkalarından girmeniz değildir. Lâkin iyi kişi, haramlardan sakınan kimsedir. Evlere kapılardan girin. Ve Allah’tan korkun ki, muradınıza eresiniz” (Bakara, 189).
“Sana haram ayda savaşın hükmünü soruyorlar.
De ki:
‘O ayda savaş büyük günahtır. Ama Allah yolundan men etmek, O’na ve Mescid-i Haram’a küfürde bulunmak, ahalisini oradan çıkarmak Allah katında daha büyük bir günahtır. Fitne, katilden daha büyüktür (yani sizin şirk fitneniz, öldürmekten daha beterdir). Ellerinden gelse, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle çarpışır dururlar. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, işte onların amelleri hem dünyada, hem Ahiret’te boşa gider. Ve işte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır” (Bakara, 217).
Bu ayetin iniş sebebi şuydu: Peygamberimiz (s.a.v.) ilk savaş bölüğünü Abdullah bin Cahş’ın kumandasında göndermişti. Bunlar müşriklerle çarpıştılar ve Cemâziyelâhir’in sonunda İbni Hadramî’yi öldürdüler. O günü Recep ayı ile karıştırdılar. Bunun üzerine, kâfirler onları ayıplayarak, “Müslümanlar, haram aylarda savaş yapıyorlar” diye söylenmeye başladılar. Bunun üzerine ayet nazil oldu.
“Sana kadınların aybaşı halini de soruyorlar. De ki:
‘O bir ezadır. Onun için hayız zamanında kadınlardan uzaklaşın ve temizlenene kadar onlara yaklaşmayın. Tertemiz yıkandıkları zaman Allah’ın emrettiği yerden onlarla cinsî münasebette bulunun. Şüphesiz Allah, çok tövbe edenleri ve çok temizlenenleri sever” (Bakara, 222).
“(Yahudiler) sana bir de Zü’l-Karneyn’den soruyorlar. De ki: ‘Size ondan bir hatıra okuyacağım” (Kehf, 83).
Siyami Akyel.