Kur’an-ı Kerim’in Anlatımıyla Peygamber Efendimiz (s.a.v)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hakkında söz söylemek ve değerlendirme yapabilmek için başvuracağımız en temel referansımız Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim’de anlatılan Muhammed Aleyhisselam’ı idrak etmek, hakkında doğru bilgilere ulaşmanın en kestirme yoludur. Her kim Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i
Kur’an-ı Kerim’den bağımsız değerlendirirse muhakkak çıkmaza girer, sapkınlığa düşer.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hakkında söz söylemek ve değerlendirme yapabilmek için ikinci kaynağımız hiç şüphesiz Hadis-i Şeriflerdir. Zira, O’nun hakkında en sağlıklı bilgilerin ikinci temel kaynağı kendi anlatımıdır; toplum önünde yaşadığı hayattır. Peygamberimiz (s.a.v.), hiçbir zaman saraylarda yaşamamıştır. Toplumdan kopuk ve ulaşılmaz olmamış, insanlara protokol uygulamamıştır. Toplumun gözü önünde bir hayat sürmüştür.
Yapıp ettikleri, refleksleri, yaşantısı şeffaftır. Sadece Mekke’de değil, Medine’de İslâm devletini kurup sınırları Arabistan yarımadasının tamamına ulaştığı, valiler ve kadılar atadığı, savaşlarla sınırlarını genişlettiği, devletlere mektuplar yazarak İslâm’a davet ettiği bir hengamda da mütevazılığını hep muhafaza etmiştir. Büyük İslâm devletinin başkanı olarak da yaşantısı göz önündedir, halkın içindedir. Bu sebeple, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i anlamaktaki ikinci temel kaynağımız bizzat yapıp ettikleri ve beyanlarıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hayatı toplumun önündedir ancak hakkında şahitlik yapacakların başında ezvâc-ı tahirat annelerimizdir. İkinci şahitlik yapacaklar ise hiç şüphesiz gökteki yıldızlar gibi olan ashab-ı kiram’dır. Ancak unutulmamalıdır ki, hiç kimse Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i yüce yaratıcımız, koruyucumuz, tek yardımcımız Allah-u Teâlâ’dan daha iyi vasfedemez. Bu sebeple kim Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i tanımak istiyorsa “Kur’an-ı Kerim’de anlatılan Peygambere” bakmak zorundadır.
Bu sebeple birinci temel referansımızda Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mükemmel özelliklerini, soyunun temizliği, üstün ahlakını, örnekliğini, âlemlere rahmet oluşunu, fedakârlığını, müminlere karşı şefkat ve düşkünlüğünü, O’na salat ve selam etmemiz gerektiğini, kâfirlere karşı şiddetli müminlere karşı merhametli olduğunu, adaletini, merhametini, cesaretini, takvasını, stratejik hamlelerini, dehasını, kararlılığını, eminliğini, liderliğini ve daha birçok özelliğini görürüz.
Allah-u Teâlâ’nın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim’de tanıttığı Peygamberi, öncelikle Rabbi’nin emrinden dışarı çıkmayan çok güvenilir bir portredir. O güvenilirlik o kadar ileri boyuttadır ki, “Peygamber size neyi emrederse onu alın, size neyi yasaklarsa ondan sakının” (Haşr, 7) denilir. Bu Rabbi’nin izni dışında emir ve yasak koymadığını gösterir. Bundan şüphe edecek olanlara “Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık” (Hakka, 44-46) ayetiyle Resulullah’ın dini konularda hayatını, söz ve fiillerini vahye göre tanzim ettiğini, bunun aksini yapmayacağını, yapmaya muktedir olmadığını, Allah’ın buna izin vermediğini, sürekli kontrol altında ve güvenilir bir hal üzere olduğu beyan edilir.
Bu kadar Allah-u Teâlâ’nın gözetmesi ve korumasında olan ve yeryüzünde Allah’ın elçisi makamında bulunan Peygamberine iman edilmesi gerektiği de şöyle vurgulanmaktadır: “(Ey Muhammed)! De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resulü’ne, o ümmi Peygamber’e iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız” (A’raf, 158).
Elbette iman etmek tek başına yeterli değildir, bundan da öte Allah’a ve Resulü’ne itaat gereklidir. Hem de büyük bir teslimiyetle itaat. Bu yüzden itaate sürekli atıfta bulunulur ve itaat emredilir.
Allah-u Teâlâ’nın emrinden çıkmayan, vahye sadık kalan bir Peygambere itaat etmenin aynı zamanda Allah-u Teâlâ’ya itaat etmek olduğuna vurgu yapılmış ve, “Kim Peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, bu seni üzmesin ” (Nisa, 80) buyrulmuştur.
Allah-u Teâlâ, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e itaat edilmesi gerektiğini, “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz” (Al-i İmran, 132) ayetiyle hatırlattıktan sonra, “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın” (Muhammed, 33) ayetiyle itaat edilmemesi durumunda amellerin boşa çıkacağını belirtmekte, “Onlar bilmiyorlar mı ki, kim Allah’a ve Resulü’ne karşı koymaya kalkarsa, ona, içinde sürekli kalacağı cehennem ateşi vardır! İşte büyük rezillik budur” (Tevbe, 63) ayetiyle cehennem ateşiyle tehdit etmektedir.
Siyami Akyel.