Kur’an’daki Peygamber
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’deki, “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resulüne ve sizden olan ulu’l-emre itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve Resulüne götürün (onların talimatına göre halledin). Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir” (Nisa, 59) ayetinde müminlerin anlaşmazlığa düştüğü konuları Kur’an ve sünnete göre çözmesi gerektiği hatırlatılır.
Yine, “Hayır, Rabbine and olsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem tayin edip, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar” (Nisa, 65) ayetinde Peygamber Efendimizin (S.A.V.) müminlerin anlaşmazlığa düştüğü konularda otorite olduğu, verdiği hükme teslim olunması gerektiği anlatılır.
Peygamber Efendimizin (S.A.V.) sadece vahyi tebliğ değil aynı zamanda tebyin yani açıklama yetki ve sorumluluğu olduğu da, “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik” (Nahl, 44) ayetinde açıkça ifade edilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’i açıklama yetkisinin kimde olduğunu anlamak için Allah-u Teâlâ’nın Peygamber Efendimize (S.A.V.) muamelesini, O’na verdiği değeri, emirlerine riayet etmemiz gerektiği, yanında konuşurken sesimizi dahi yükseltmememiz gerektiğini, salât-u selâmla yüceltmemiz gerektiğini görmek gerekir.
Kısacası “Kur’an’daki Peygamberi” görmemiz gerekir.
Kur’an-ı Kerim’e göre Peygamber Efendimizin (S.A.V.) misyonu, gönderildiği kavme “kitabı (Kur’an’ı) ve hikmeti” açıklamak, öğretmek ve uygulanabilirliğini göstermektir.
İbrahim ve İsmail’in (A.S.) duasında, “Ey Rabbimiz, bir de onlara kendilerinden bir peygamber gönder de, senin ayetlerini onlara okusun. Kitabı ve hikmeti öğretsin. Onları tüm kötülüklerden arındırsın. Sen Aziz ve Hâkim’sin” (Bakara, 129) denilmiştir.
Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’inde Peygamber Efendimizin (S.A.V.) âlemlere rahmet olduğunu, “(Resulüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiyâ, 107) ayetiyle bildirmektedir. Yine Peygamber Efendimizin (S.A.V.) güzel ahlâkı ve örnekliği hakkında, “Şüphesiz sen çok büyük bir ahlâk üzeresin” (Kalem, 4) ve “Sizin için Allah’ın Resulünde alınması gereken güzel bir örnek vardır” (Ahzab, 21) buyurmaktadır.
Allah-ü Teâlâ, güzel ahlâk timsali Peygamber’ini sevmemizi de emrederek, “Resulüm de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” (Al-i İmran, 31) ayetiyle Allah’ın (C.C.) sevgisine nail olabilmek için Peygamber’ine tabi olmayı şart koşmaktadır.
“Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamber’in sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygamber’e birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın” (Hucurat, 2) emriyle O’nun yanında edepli olunması gerektiği hatırlatılmaktadır.
Peygamberimizin (S.A.V.) karşısında edebimizi muhafaza etmek, O’nun ismi anıldığı zaman, “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e salât ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na teslimiyetle salât ve selâm getirin” (Ahzab, 56) emri gereği salât-u selâm getirme emrini yerine getirmeliyiz.
(Hz. Peygamber aleyhisselama, Allah’ın salât etmesi rahmet etmesine, meleklerin salât etmesi şanının yüceltilmesini dilemeleri, müminlerin salât etmesi ise O’na dua etmeleri demektir.)
Yaşantısı, tebliği, tebyini, küfürle mücadelesi, müminlere karşı şefkat ve merhameti, kâfirlere karşı üstün kuvveti, aile reisliği, eğitimciliği, adaletle muamelesi, ümmetine karşı düşkünlüğü, üstün liderliği ve mükemmel devlet başkanlığıyla sadece müminler tarafından değil insaf sahibi her insanın takdir ettiği O Nebiyyi Muhterem, Resûl-üs-Sakaleyn, Hâtem-ül Enbiyâ’ya selam olsun.
İnsanların en şereflisine bizi ümmet kılan Allah-u Teâlâ’ya sonsuz hamd-ü senalar olsun.
Rabbimiz kendisine hakkıyla kul, Resulüne hakkıyla ümmet olmayı nasip etsin.
Âmin.
Siyami Akyel.