* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Batıcılık ve Amerikancılık  (Okunma sayısı 1309 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Batıcılık ve Amerikancılık
« : Eylül 02, 2024, 07:32:03 ÖÖ »


Batıcılık ve Amerikancılık

Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye özellikle 17’nci yüzyılın başlarına kadar kudretli dönemini yaşamıştır. Bu döneme kadar fethettikleri topraklarda adaleti tesis eden Osmanlı Devleti, insanlara Avrupa devletlerine nazaran daha cazip ve müreffeh bir yaşam sunmuştur.

17’nci asrın ilk yarısından sonra kanun ve nizamda baş göstermeye başlayan aksaklıklar görülmüş; Sultan II. Osman ve Sultan IV. Murat zamanlarında ıslahat fikri belirmiş ve Köprülülerin sadrazamlığı döneminde ıslahat fikrine ağırlık verilmiştir. Ancak bu ıslahat düşüncesi, Batı’dan ziyade İslam tarihinin kadim kültüründen faydalanmak şeklinde temayüz etmiştir.

Sultan III. Selim’in hükümdar olduğu 1789 yılından itibaren Batı’nın terakkisine karşı alınacak tedbirler konusu sürekli gündeme gelmiştir. Sultan III. Selim, daha tahta çıkar çıkmaz 1792 yılında Osmanlı-Rus Harbi başlamıştı. Bu savaş, Osmanlı’da yenileşme ve Batılılaşma hareketlerinin başlangıcı oldu.

Askeri alandaki yenilgilerin önüne geçmek isteyen Sultan III. Selim, bu alanda önemli yenilikler yapmak istemiş; bunun için de “Nizam-ı Cedid” adıyla ıslahatlara başlamıştı. Bu yeniliklerle hem içteki Yeniçerilerin fitnesini hem de dışarıdaki yenilgileri önlemek isteyen III. Selim, baskılar sonucu geri adım atmak zorunda kaldı. III. Selim’in bu ıslahat çabaları sadece askeri alanla sınırlıydı.

Sultan II. Mahmut’un tahta geçtiği yıllar ise yine Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye açısından bunalımlı yıllardı. Sultan II. Mahmud, her ne kadar askeri alanda yaptığı yenilikle Yeniçeri Ocağı’nı “Vaka-i Hayriye” ile kaldırıp yerine 1826 yılında “Asakir-i Mansure-i Muhammediye”yi kurmuş olsa da, bu değişiklikle içerideki Yeniçeri belası halledildi ancak dış tehditlere karşı başarısızlık devam etti.

Sultan II. Mahmut’un vefatı üzerine 1839’da büyük oğlu Sultan Abdülmecit tahta geçti. Sultan Abdülmecit döneminde o güne kadar padişahlar tarafından yapılan yenilikler, sadrazamlar tarafından yürütülmeye başlandı. Abdülmecit dönemi sadrazamı Mustafa Reşit Paşa, Paris ve Londra elçiliği görevinde bulunmuş; Batı’ya karşı kompleksli bir devlet adamıydı. İngiliz yanlısı politikası olan Mustafa Reşit Paşa, Hariciye Nazırlığı (Dışişleri Bakanlığı) döneminde “1838 Baltalimanı Antlaşması” ile İngilizlere imtiyazlar sağlamıştı.

Sultan Abdülmecit’in son zamanlarında Mustafa Reşit Paşa’nın hain olduğunu anladığı ve Topkapı Sarayı’nda Mukaddes Emanetler Dairesi’nde Peygamber Efendimiz’in (S.A.V.) hırkasına yüzünü sürerek ve gözyaşı dökerek, “Ya Rasulallah, beni bu adamın şerrinden kurtar!” şeklinde dua ettiği rivayet edilir.

Büyük Osmanlı Devleti’ndeki Batı’nın ilim ve teknolojisinden faydalanmak şeklinde bu tarihe kadar sürüp gelen Batılılaşma hareketleri “Tanzimat Fermanı”yla birlikte Batı’nın değerlerini de içine alacak şekilde genişleme eğilimi göstermiştir.

3 Kasım 1839 tarihinde Sultan Abdülmecit’in imzaladığı ferman, sarayın hemen alt tarafındaki Gülhane Parkı’nda Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafından okundu. Sadece askeri alanda değil, hukuk, eğitim ve sosyal alanlarda da reformları içeren “Tanzimat Fermanı”nı sadece Batı’ya öykünmeyle açıklamak zorlama bir yorum olur. O yıllarda Batılı devletlerin Osmanlı Devleti’ne karşı baskıları ve bu devletlerin, özellikle Osmanlı sınırları içinde yaşayan dindaşları Hıristiyanları korumaya yönelik tavırları böyle bir fermanın yayınlanmasında etkili olmuştur.

Osmanlı’da Batılılaşma hareketleri, Batı’nın askeri, Batı’nın ilim ve teknolojisinden özellikle askeri teknolojiyi elde etme fikrinden ortaya çıkmıştır. Ancak bu ordunun yenilmesini önlememiş, toprak kayıplarıyla kan kaybedilmeye devam etmiştir. Zayıflayan devletin dış etkilere karşı direnci zayıflamış; gerek güçlü devletlerin nüfuzu, gerek devlet ricali içindeki müstemleke ruhlu kişilerin sürece müdahaleleri gerekse payitahta oluşan kliklerin etkisiyle bambaşka bir yöne evrilmiştir.

Gerilemeyi durdurma hayaliyle başlayan Batılılaşma hareketlerinin, Batı’nın değerlerini de içine alacak şekilde genişlemesi Osmanlı sonrasını -Cumhuriyet dönemi- da etkilemiştir. Cumhuriyet dönemi devam eden Batılılaşma hareketleri günümüzde Amerikan emperyalizmin etkisine girerek özellikle dış politikada, bölgemizde ABD’nin ve İsrail’in güvenliğini dert edinen bir konuma evrilmiştir.

Amerikancılık son yıllarda gerek iç siyasete gerekse dış politikaya iyice etki etmeye başlamış; 80 yıllık parlamenter sistem geleneği terk edilerek, ABD’nin başkanlık sistemi örnek alınarak cumhurbaşkanlığı sistemi oluşturulmuştur. Yine son yıllardaki göçlerle Türkiye, ABD tarzı etnik çeşitliliğe doğru itilmektedir. Bir taraftan açık sınır politikasıyla dünyanın her ülkesinden vatandaşın ülkemize girmesi kolaylaştırılmış, 183 ülke vatandaşının mütekabiliyet şartı aranmaksızın Türkiye’den toprak ve mülk alımının önü açılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti, geldiğimiz noktada, eğitim sistemine; dış politikadan iç politikaya; Amerikan tarzı milliyetçilik söylemine varıncaya kadar ABD etkisine girmiştir. Bu sürdürülebilir değildir. Bu yönelim devam ederse, ABD ve onu yöneten Siyonist lobilerin etkisine girmiş, dini ve milli değerlerinden uzaklaşmış bir ülke olmamız kaçınılmazdır.

Siyami Akyel.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap