Peygamberimizin S.A.V Kur’an-ı Kerim’i Açıklama Yetkisi 1
Kur’an-ı Kerim’in ilk muhatabı Hz. Muhammed aleyhisselamdır. Zira Allah-u Teâlâ’nın vahyini Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla alan O’dur. Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kalbine ilham edilmiş, ezberletilmiştir. Yani hem lafız hem mana itibariyle Allah-u Teâlâ’dan aldığı vahyi bize ulaştıran O’dur.
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) görevi sadece Allah-u Teâlâ’dan aldığı vahyi bize ulaştırmak değildir. Kur’an-ı Kerim’i açıklamak ve uygulanabilirliğini göstermek de görevidir. Eğer böyle olmamış olsaydı, yani sadece bir aracı olmuş olsaydı Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’i bir melekle direkt bize gönderebilirdi. Müşrikler de bu soruyu sormuşlar, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) melek değil de insan olarak gönderilmesine itiraz etmiş ve bizim gibi birisi mi peygamber olacak itirazında bulunmuşlardı. Bunun üzerine Kur’an-ı Kerim’de, “Yeryüzünde gezenler, melek olsaydı, biz de onlara peygamber olarak bir melek gönderirdik” (İsra, 95) denilerek Peygamberimizin misyonu açıklanmıştı. Yani kendi içinizden birisi, size her şeyi tek tek öğretecek ve en önemlisi de İslam’ın yaşanılabilirliğini yaşayarak gösterecek; Kur’an’ı öğretecek ve açıklayacak bir uyarıcı denilmişti.
Eğer Kur’an-ı Kerim, açıklanmaya ihtiyaç duyulmayan bir kitap olsaydı, Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’i hepimizin kalbine ilham edebilir, ezberletebilir ve anlayışınıza göre uygulayın diyebilirdi. Hatta Kur’an-ı Kerim’i konu başlıklarına göre düzenleyip, sistematik bir şekilde detaylı anlatımla, gerekirse şekillerle, teknolojinin gelişimini bildiği için sesli ve görüntülü şekilde bize ulaştırabilirdi. Böyle yapmadı. İçimizden en mükemmel insanı seçerek O’na vahyi öğretti. Sonra belirli bir sürede bir toplum, bir medeniyet inşa etmesini sağladı. Yani sıfırdan bir toplum inşa ettirdi.
Bütün bunlar, Kur’an-ı Kerim’in sadece bir nasihat kitabı değil, kanunlar manzumesi, toplumu aydınlatacak fikirlerin kaynağı, medeniyetin öncüsü, ilmi ve fikri buluşların altyapısı olacak bir kitap olduğunu en önemlisi de uygulanabilir bir kitap olduğunu göstermektedir.
Kur’an-ı Kerim’i açıklama yetkisinin kimde olduğunu anlamak için “Kur’an-ı Kerim’in yapısını ve Allah-u Teâlâ’nın Peygamber Efendimize (s.a.v.) muamelesini” bilmek gerekir. Bu iki önemli husussu bilmeden yapılacak her yorum yanlışa sürükler, hem bu dünyada hem de ahiret gününde pişmanlığa sebep olabilir.
Kur’an-ı Kerim, Arapçanın mükemmel kullanıldığı, şiir ve edebiyatta zirvenin yaşandığı, belâgatin ön planda olduğu bir zaman diliminde indirilmiştir. Söz sanatlarını aciz bırakmış, belâgati ve icâzıyla devrin en önemli şairlerini susturmuş, kendine hayran bırakmıştır. Nasıl aciz kalmasınlar ki. Allah-u Teâlâ, meydan okuyarak şöyle buyurmuştur: “Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüpheniz varsa, haydi onun bir benzeri bir sure getirin ve eğer doğru söyleyenlerseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi (yardımcılarınızı) çağırın” (Bakara, 23). Bu bakımdan Kur’an-ı Kerim, benzeri getirilemeyecek, insanları aciz bırakan bir kitaptır.
Kur’an-ı Kerim’in ayetleri arasında uyum vardır. Kur’an-ı Kerim, malumat kitabı değil, kanun ve kural kitabıdır; özdür. Bu sebeple mûcezdir. O’nun icazı gereği tafsilatını anlatacak bir müfessire ihtiyaç vardır.
Kur’an-ı Kerim’de “muhkem ve müteşâbih” ayetler vardır. Bu konu Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Sana kitabı (Kur’an’ı) indiren O’dur.
Onun (Kur’an’ın) bazı ayetleri muhkemdir, onlar kitabın temelidir. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalpleri sapmaya müsait olanlar fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için müteşâbih ayetlerin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, ‘Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır’ derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünür” (Al-i İmran, 7).
Peygamberimizin S.A.V Kur’an-ı Kerim’i Açıklama Yetkisi 2
Kur’an-ı Kerim’i açıklama yetkisinin kimde olduğunu anlamak için Allah-u Teâlâ’nın Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e muamelesini, O’na verdiği değeri, emirlerine riayet etmemiz gerektiği, yanında konuşurken sesimizi dahi yükseltmememiz gerektiğini, salât u selâmla yüceltmemiz gerektiğini görmek gerekir. Kısacası “Kur’an’daki Peygamberi” görmemiz gerekir.
Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’inde Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) âlemlere rahmet olduğunu, “(Resulüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiyâ, 107) ayetiyle bildirmektedir. Yine Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) güzel ahlakı ve örnekliği hakkında, “Şüphesiz sen çok büyük bir ahlak üzeresin” (Kalem, 4) ve “Sizin için Allah’ın elçisinde alınması gereken güzel bir örnek vardır” (Ahzab, 21) buyurmaktadır.
Allah-ü Teâlâ, güzel ahlak timsali Peygamber'ini sevmemizi de emrederek “Resulüm de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” (Al-i İmran, 31) ayetiyle Allah’ın (c.c.) sevgisine nail olabilmek için Peygamber'ine tabi olmayı şart koşmaktadır.
“Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamber’in sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygamber’e birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın” (Hucurat, 2) emriyle O’nun yanında edepli olunmasını gerektiği hatırlatılmaktadır.
Peygamberimiz’in (s.a.v.) karşısında edebimizi muhafaza etmek, O’nun ismi anıldığı zaman, “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e salât ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na teslimiyetle salât ve selâm getirin” (Ahzab, 56) emri gereği salât ü selâm getirme emrini yerine getirmeliyiz. Hz. Peygamber aleyhisselama, Allah’ın salât etmesi rahmet etmesine, meleklerin salât etmesi şanının yüceltilmesini dilemeleri, müminlerin salât etmesi ise O’na dua etmeleri demektir.
Kur’an-ı Kerim’de, “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Peygamber’e ve sizden olan ulu’l-emre itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve Resulü’ne götürün (onların talimatına göre halledin). Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir” (Nisa, 59) buyrularak anlaşmazlık konularımızı Allah ve Resulü’nün talimatıyla çözmemiz emredilmektedir. “Hayır, Rabbine and olsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem tayin edip, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar” (Nisa, 59) ayeti hayatın her alanında Allah’ın elçisinin rehberliğine muhtaç olduğumuzu göstermektedir
Allah-u Teâlâ, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) itaat edilmesi gerektiğini, “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz” (Al-i İmran, 132) ayetiyle hatırlattıktan sonra, “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın” (Muhammed, 33) ayetiyle itaat edilmemesi durumunda amellerin boşa çıkacağını belirtmekte, “Onlar bilmiyorlar mı ki, kim Allah’a ve Resulü’ne karşı koymaya kalkarsa, ona, içinde sürekli kalacağı cehennem ateşi vardır! İşte büyük rezillik budur” (Tevbe, 63) ayetiyle cehennem ateşiyle tehdit etmektedir.
“De ki: Allah’a ve Peygamberi’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah kâfirleri sevmez” (Al-i İmran, 32) ayetiyle itaat etmemeyi kâfirlik olarak nitelemektedir. “O gün, yüzleri ateş içinde kaynayıp çevrilirken “-Vah bize keşke Allah’a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik” diyeceklerdir” (Ahzab, 66) ayetiyle itaat edilmemesi durumunda düşülecek pişmanlık hatırlatılmaktadır.
Bunlardan da öte İslâm diniyle müşerref olabilmek ve ahirette kurtuluşa erişebilmek için Allah-ü Teâlâ Hazretleri'ne ve O’nun Peygamber'ine itaat emredilerek şöyle buyrulmaktadır: “(Ey Muhammed)! De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resulü’ne, o ümmi Peygamber'e iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız” (A’raf, 158).
Peygamberimizin S.A.V Kur’an-ı Kerim’i Açıklama Yetkisi 3
Kur’an-ı Kerim’de, “Kim, Peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur…” (Nisa, 80) ve “… Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının…” (Haşr, 7) ayetleri Peygamberimize itaatin önemini belirtmektedir. Kur’an’da, “O hevâdan (kendi nefsinden) konuşmaz. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiy iledir” (Necm, 3-4) denilmek suretiyle Peygamberimizin sözleri ve açıklamaları teminat altına alınmıştır.
Allah-u Teâlâ Peygamber Efendimize (S.A.V.) ittiba etmeyi emrederek şöyle buyurmuştur: “(Ey Muhammed) Deki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” (Âl-i İmrân, 31), “Kim Resulüne itaat ederse muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa, 80) buyrulmaktadır. “(Ey Muhammed)! Deki: Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resulüne, o ümmi Peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız” (A’raf, 158) ayetiyle Peygambere uymanın önemi vurgulanmaktadır.
Peygamberimizin (S.A.V.) misyonu, Kur’an’ı öğretmek, açıklamak ve yaşayarak uygulanabilirliğini göstermektir.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Biz, o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Rasûlüm, sana da Kur’an’ı indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara anlatasın olur ki; iyice düşünürler” (Nahl, 44) ve “Biz kitabı (Kur’an’ı) sana ancak, onlara, hakkında ayrılığa düştükleri hususu açıklayasın ve onu iman eden bir millete doğru yolu gösterici, rahmet sunucu olsun diye indirdik” (Nahl, 64) buyrulmaktadır.
Yine Peygamber Efendimizin (S.A.V.) misyonunu belirtmek için, “Daha önce sapıklık içinde olsalar da, onlara ayetlerini okusun, kitap ve hikmeti öğretsin…” (Cuma, 2) ve İbrahim ve İsmail’in (A.S.) duasında, “Ey Rabbimiz, bir de onlara kendilerinden bir Peygamber gönder de, senin ayetlerini onlara okusun. Kitabı ve hikmeti öğretsin. Onları tüm kötülüklerden arındırsın. Sen Aziz ve Hâkim’sin” (Bakara, 129) denilmiştir.
Demek ki Kur’an’a göre Peygamber Efendimizin misyonu, gönderildiği kavme “kitabı (Kur’an’ı) ve hikmeti” açıklamak, öğretmek ve uygulanabilirliğini göstermektir.
Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in (A.S.) duasında, “Ey Rabbimiz, bir de onlara kendilerinden bir Peygamber gönder de, senin ayetlerini onlara okusun. Kitabı ve hikmeti öğretsin. Onları tüm kötülüklerden arındırsın. Sen Aziz ve Hâkim’sin” (Bakara, 129) denilmiştir.
Peygamber Efendimizin (S.A.V.) Kur’an’ı açıklama, pratik hayatta uygulama ve bize aktarma görevini yok sayarak Kur’an’ı bağlamından kopartmakta ve 15 asırlık İslam anlayışına darbe vurmaktadır. Kur’an’ın “mübin/açık” olduğu iddiasıyla ortaya çıkan ve hadisleri inkâr eden bu zihniyet, Peygambere layık görmedikleri Kur’an’ı açıklama yetkisini kendilerine layık görerek, kafalarındaki dini inşa etmeye çalışmaktadır. Bir yandan binlerce yıllık birikime “uydurulmuş din” kulpu takarak kendi uydurdukları dinin zeminini oluştururken; diğer yandan Peygamber Efendimizin (S.A.V.) hadislerinin güvenilirliğini sorgulamakta ve hadisleri rivayet eden sahabenin güvenilirliğini zedelemekteler.
Peygamberimiz (s.a.v)’in Ku’an-ı Kerim’i Açıklama Yetkisi 4 – EKLENDİ.
Siyami Akyel
Kur’an-ı Kerim, İslâm dininin genel hükümlerini ihtiva eder, cüz’i konulara ise çok az değinir. Kur’an-ı Kerim, tüm insanlar için bir düstur ve anayasa mesabesindedir.
Kur’an ana çizgileri, ana kuralları koymuş, bunun açıklamasını ve uygulanabilirliğini göstermeyi Peygamber Efendimiz (sav)’e bırakmıştır. Zira Peygamberimiz (s.a.v) de tebliğ süresinde sıfırdan mükemmel bir toplum oluşturmuş, geniş toprakları olan bir İslâm devleti kurarak uygulanabilirliğini göstermiştir.
Allah-u Teâlâ, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e sadece kitap vermemiş, kitabın yanında hikmeti de verdiğini Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in (A.S.) duasında şöyle bildirmiştir: “Ey Rabbimiz, bir de onlara kendilerinden bir Peygamber gönder de, senin ayetlerini onlara okusun. Kitabı ve hikmeti öğretsin. Onları tüm kötülüklerden arındırsın. Sen Aziz ve Hâkim’sin” (Bakara, 129).
Allah-u Teâlâ, Hz. Peygamber (s.a.v)’e Kur’an-ı Kerim’i indirdikten sonra tebliğ etmesini emrederek, “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanların şerrinden korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez” (Maide, 67) buyurduktan sonra açıklama yetkisini de verdiğini “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik” (Nahl, 44) ayetiyle bildirmektedir. Bu bakımdan Hz. Peygamber (s.a.v)’in Kur’an-ı Kerim’i “tebliğ” ile birlikte “tebyin” yani açıklama yetki ve görevi de vardır.
Kur’an-ı Kerim’deki “O hevâdan (kendi nefsinden) konuşmaz. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiy iledir” (Necm, 3-4) ve “Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık” (Hakka, 44-46) ayetleri Peygamber Efendimiz (sav)’in dini konularda hayatını, söz ve fiillerini vahye göre tanzim ettiğini göstermektedir.
Kur’an-ı Kerim’in Hz. Peygamber (s.a.v)’e ihtiyaç duymadan anlaşılabileceğini iddia edenler değil Kur’an-ı Kerim’deki diğer hükümleri “abdest, namaz, oruç, hac ve zekât” gibi temel ibadetlerin nasıl yapılacağını dahi anlamaları mümkün değildir. Binlerce yıllık İslâmi birikime dayanarak, binlerce hadise baktıktan sonra ahkâm kesenler; inkâr ettikleri hadisleri hiç bilmedikleri bir hengâmda, Kur’an-ı Kerim’deki sebeb-i nüzul ve sahabelerin konu hakkındaki sorularına Peygamberimiz (s.a.v)’in cevaplarından habersiz oldukları bir anda Kur’an’dan bir şey anlamaları mümkün değildir. Yani Kur’an-ı Kerim’in ayetleriyle Peygamberimiz (s.a.v)’in açıklama ve uygulamalarından habersiz muhatap olan bir kişinin bunu anlaması aslâ mümkün değildir Mesela, Kur’an-ı Kerim’de “vudû’ (abdest), salât (namaz), savm (oruç), hac ve zekat”ın nasıl edâ edileceğinin tafsilatı olmadığı gibi bu kavramların ne olduğuna dair bilgiler de yoktur. Bun rağmen bazılarının binlerce yıllık İslâmi birikime dayanarak “Kur’an’ı anlayabileceklerini iddia etmeleri” hayli ilginçtir. Kur’an-ı Kerim’de namazın nasıl kılınacağı olmadığı gibi ‘kıyamla başlayıp, rükû ve iki secdeden meydana gelen bölümün’ “rek’at” olduğu da yoktur. Bunu da biz Hz. Peygamber aleyhisselamın söz ve fiillerinden öğreniyoruz.
Kur’an-ı Kerim’de abdest alırken nerelerin yıkanacağı bildirilir, bunların adedini, ağza ve burna su vermeyi ve mesh etme gibi konuları Peygamberimiz (s.a.v) açıklar.
Kur’an’da namaz kılmamız emredilir, namazın nasıl kılınacağı, Fatiha Sûresi’nin okunması gerektiği, rek’atları, tahiyyatta okunacak dualar, rüku ve secdenin nasıl yapılacağı vb. Peygamberimiz (s.a.v)’in açıklama ve uygulamasıyla anlaşılır. Kur’an-ı Kerim’de Cuma namazı emredilir, kaç rek’at olduğu ve hutbenin şekli yine Efendimiz’in açıklamasıyla belirlenir. Yine cenaze namazı ve bayram namazlarının kılınış şekilleri, okunacak dualar da aynı şekildedir.
Kur’an-ı Kerim’de Oruç/Savm tutmak emredilir ancak hangi günlerde oruç tutulacağı, orucu bozan şeyler, oruç tutmamanın cezası gibi konular Peygamberimiz (s.a.v) tarafından açıklanır. Zekât ve hac da böyledir.
Peygamberimizin S.A.V Kur’an-ı Kerim’i Açıklama Yetkisi 5
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Kur’an-ı Kerim’i açıklama yetkisini anlamak için Allah-u Teâlâ’nın Peygamber Efendimize (s.a.v.) verdiği önemi görmek gerekir. O’nun güzel ahlakından güvenilirliğine, vahyin kontrolünde olduğundan O’nun yanında edebimizi korumamız gerektiğine, âlemlere rahmet olduğundan O’nu sevmemiz gerektiğine, O’na itaat etmemiz gerektiğinden O’na ihtiram, dua ve salât-u selam getirmemiz gerektiğine, sesimizi yanında yükseltmememiz gerektiğinden aramızdaki anlaşmazlıkları O’nun hakemliğinde çözmemiz gerektiğine kadar birçok ayet-i kerimede Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hayatımızın her alanında yol göstericimiz olduğu ve O’na muhtaç olduğumuz anlatılmaktadır.
İşte o ayet-i kerimelerden bir kısmı:
“(Resulüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiyâ, 107).
“Şüphesiz sen çok büyük bir ahlak üzeresin” (Kalem, 4).
“Sizin için Allah’ın elçisinde alınması gereken güzel bir örnek vardır” (Ahzab, 21).
“Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygambere birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın” (Hucurat, 2).
“Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na teslimiyetle salât ve selâm getirin” (Ahzab, 56).
“Resulüm de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” (Al-i İmran, 31).
“Allah’a ve Peygambere itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz” (Al-i İmran, 132)
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın” (Muhammed, 33).
“De ki: Allah’a ve Peygamberine itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah kâfirleri sevmez” (Al-i İmran, 32).
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Peygamber’e ve sizden olan ulu’l-emre itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve Resulü’ne götürün (onların talimatına göre halledin). Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir” (Nisa, 59).
“Hayır, Rabbine and olsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem tayin edip, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar” (Nisa, 59).
“Onlar bilmiyorlar mı ki, kim Allah’a ve Resulüne karşı koymaya kalkarsa, ona, içinde sürekli kalacağı cehennem ateşi vardır! İşte büyük rezillik budur” (Tevbe, 63).
“O gün, yüzleri ateş içinde kaynayıp çevrilirken, ‘Vah bize keşke Allah’a itaat etseydik, Peygambere de itaat etseydik’ diyeceklerdir” (Ahzab, 66).
“O hevâdan (kendi nefsinden) konuşmaz. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiy iledir” (Necm, 3-4).
“Eğer o (Muhammed), bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık” (Hakka, 44-46).
“(Ey Muhammed)! De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resulüne, o ümmi Peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız” (A’raf, 158).
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et.
Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği Peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanların şerrinden korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez” (Maide, 67).
“İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik” (Nahl, 44).
Siyami Akyel.