* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Rasulullah Aleyhisselam’ın Son Tavsiyeleri 1 - 2 - 3  (Okunma sayısı 192 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Rasulullah Aleyhisselam’ın Son Tavsiyeleri 1 - 2 - 3
« : Aralık 13, 2021, 08:24:45 ÖÖ »
Rasulullah Aleyhisselam’ın Son Tavsiyeleri  1

Rasulullah Aleyhisselam, Mekke’den Medine’ye hicretin 10’uncu yılında 124 binden fazla sahabeye konuşma yapmıştır. Hicret’le birlikte Medine’de İslâm devletini kuran Rasulullah Aleyhisselam, 10 yıl gibi kısa bir sürede 3 milyon km²’lik toprak parçasına ulaşan büyük bir devlet kurmuştu. Üstelik devleti kurma hengâmında Müslümanların sayısı Medine’deki diğer unsurların yedide biriydi. Bu rağmen Rasulullah Aleyhisselam’ın mükemmel stratejisi, karizması, cesareti, doğruluğu ve güzel ahlakı, liderliğini kabul ettirmedeki en önemli faktörlerdi. Bunlardan daha önemlisi Allah-u Teâlâ, yeryüzündeki elçisini sürekli gözetiyordu.

İslâm devletinin başkanı, müminlerin lideri, dini ve dünyevi işlerin tanzim edicisi, Allah-u Teâlâ’nın yeryüzündeki elçisi, âlemlerin efendisi, peygamberlerin sonuncusu Rasulullah Aleyhisselam, bu âleme veda ederken son tavsiyelerini irad etmişti. Aslında bunlar tavsiyeden de öte emirdi; Peygamber olarak, devlet başkanı olarak, lider olarak. Ancak kendisi nezaketinden “tavsiye ediyorum” demekteydi.

Rasulullah Aleyhisselam’ın Veda Haccı’nda irad ettiği “İnsan Hakları Beyannamesi” niteliğindeki tarihi konuşması, İslâm’ın özeti niteliğindeydi.

1-Kelime-i Tevhid bir bütündür:

Peygamber Efendimiz (s.a.v), Allah-u Teâlâ’ya şükür ve övgüyle başlayan konuşmasında “Allah’tan başka ilah olmadığını, ilahlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarrufunda tek olduğunu ve kendisinin O’nun kulu ve Resulü olduğunu kabul ve tasdik ettiğini” ifade etmiştir. Bu “Kelime-i Tevhid”in özetiydi.

2-Allah-u Teâlâ’ya teslimiyet:

Peygamber Efendimiz (s.a.v), konuşmasının başında Allah-u Teâlâ’ya teslimiyeti ve O’na güvenilmesi gerektiğini vurgulayarak şöyle buyurmuştur: “Ey Allah'ın kulları, size Allah’a sığınmanızı, emirlerine uymanızı, günahlardan sakınmanızı, azabından korunmanızı tavsiye ederim. Size tekrar tekrar, O’na itaati tavsiye ederim. Sözlerime hayırlı olanla, O’nun izni ve yardımıyla başlıyorum”.

3-İslâm’ın evrenselliği:

İslâm’ın evrenselliği Kur’an-ı Kerim’de: “(Ey Muhammed)! De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resulüne, o ümmi Peygamber’e iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız” (A’raf, 158) ayetiyle vurgulanmaktadır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v), Kur’an-ı Kerim’deki bu emri ve kendisinin gönderiliş amacını vurgulamış; bu konuşmanın son konuşma, bu buluşmanın son buluşma olduğunu ifadeyle şöyle demiştir: “Ey insanlar! Ben sizin hepinize, Allah’ın, emirlerini tebliğ ile görevlendirdiği, ilahî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya görevlendirdiği tek yetkili Rasulü’yüm. Beni dinleyin, size bazı açıklamalar yapacağım. Bu yıldan sonra bir daha burada sizinle buluşamayabilirim”.

4-İnsan Hakları Manifestosu:

Rasulullah Aleyhisselam, şerefli yaratılan insanın şerefini korumak için İslâm’ın “Hayat, din, akıl, mal ve neslin” korunmasını teminat altına aldığını hatırlatarak şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddesse, bu aylarınız nasıl mukaddesse, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek ve korunmaya layık ve dokunulmazsa, kanlarınız, canlarınız, hayat hakkınız, mallarınız, namuslarınız, haysiyet ve şerefleriniz de Rabbinize kavuşacağınız güne kadar mukaddestir ve korunmuştur”. Bu tam anlamıyla İnsan Hakları Manifestosu’dur.

5-Müslümanların izzet ve şerefi:

Rasulullah Aleyhisselam, insanın şerefinin yanında Müslümanların izzet ve şerefine de değinmiş ve izzet ve şerefi korumak için sözlerine uyulması gerektiğinin altını çizerek şöyle buyurmuştur: “Benim sözlerimi iyi dinleyin ki, izzet ve şerefle huzur içinde yaşamaya devam edesiniz”.

6-Zulme ve haksızlığa karşı tavır:

Konuşmasında zulüm ve haksızlık karşısında alınacak tavrı da en beliğ sözlerle özetleyen Peygamber Efendimiz (s.a.v), “Sakın haksızlık yapmayın ve zulmetmeyin. Sakın baskı, zulüm ve işkenceye alet olmayın. Sakın zulme boyun eğmeyin. Haksızlığa rıza göstermeyin” buyurmaktaydı.

7-Kan davaları kaldırılmıştır:

Peygamber Efendimiz (s.a.v), bu tarihi konuşmasında cahiliye dönemindeki kan, su ve mal davalarını kaldırdığını açıklamış ve şöyle buyurmuştur:

“Ashabım! Dikkat ediniz, Cahiliye dönemindeki bütün kan, su ve mal davaları kıyamet gününe kadar şu ayaklarımın altındadır.”

Kıyamet gününe kadar Cahiliye döneminde var olan kan davaları kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu Amir (İyâs) b. Rebîa’nın kan davasıdır. O Sa'd b. Leysoğulları'nda sütanneye verilmiş bir çocuktu. Hüzeyl, onu öldürdü”.

8-Suçun şahsiliği prensibi:

Kur’an-ı Kerim’de suçun şahsiliği konusunda şöyle buyrulmaktadır: “Gerçekten hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenemez” (Necm, 38).

Günümüzde evrensel hukuk prensibi haline gelen “suçun şahsiliği prensibi”ni asırlar önce Peygamber Efendimiz (s.a.v) tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Sizi uyarıyorum, herkes yalnızca kendi işlediği suçtan sorumludur. Suçlu evlattan dolayı baba sorumlu tutulamaz, suçlu babadan dolayı evlat da sorumlu tutulamaz”.

Siyami Akyel.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Ynt: Rasulullah Aleyhisselam’ın Son Tavsiyeleri 1 - 2
« Yanıtla #1 : Aralık 17, 2021, 08:09:21 ÖÖ »
Rasulullah Aleyhisselam’ın Son Tavsiyeleri   2

Rasulullah Aleyhisselam, Mekke’nin fethiyle Mekke’deki müşrik devleti yıkmıştır. Bilindiği gibi Mekke’de önemli kabilelerin temsil edildiği “Dâru’n-Nedve” adında bir parlamento yapısı/binası bulunmaktaydı. Bu devlette eşit yetkilere sahip 10 bakanlık bulunmaktaydı ve her biri farklı görevleri ifa etmekteydi. Peygamber Efendimiz (S.A.V.), daha İslâm’ı tebliğe başladığında kendisine “hükümet etme yetkisi” teklif edilmişti ancak O, hâkimiyet ve hükümeti değil Allah’a, Resulü’ne ve ahiret gününe imanla yeni bir medeniyet, yeni bir devlet inşa ederek Allah’ın dinini bütün dünyaya yaymak istiyordu. Nitekim Medine’ye hicret ettikten sonra bu hedefini gerçekleştirmiş, burada devlet kurduktan sonra ordularının başında Mekke’ye dönerek burayı fethetmiş ve Allah’ın hâkimiyetini tanımayan Mekke müşrik devletini yıkmıştı.

9-Mekke devleti kanunları kaldırılmıştır:

Peygamber Efendimiz (S.A.V.), son konuşmasında eski devletin bütün izlerinin silindiğini belirtmişti. Sadece “Kâbe hizmetkârlığı ve koruması bakanlığı”nı aktif bırakmış ve şöyle buyurmuştu: “Kâbe hizmetkârlığı ve hacıların su ihtiyacını karşılama dışında cahiliye devrinin hükümet görevleri kaldırılmıştır.”

10-Faiz konusunda son uyarı:

İslâm dini toplumu ifsat eden faiz belasıyla da mücadele etmiş, faizsiz bir sistemi öngörmüştür. İslâm dininde faizin yasaklanması/haram kılınması belirli bir metot ve sistem dâhilinde gerçekleşmiştir. Bu süreçte toplumu sosyolojik ve psikolojik olarak hazırlamak ve uygun ortamı oluşturmak için tedrici bir metotla hareket etmiş, hükümlerin karara bağlanmasını belirli aşamalardan geçirmiş, dört aşamada faizi haram kılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de faiz yiyenlerin ahiret gününde şeytanın çarptığı kimseler gibi kalkacakları, cehennemde de ebedi/süresiz kalacakları anlatılarak şöyle buyrulmuştur: “Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, ‘Zaten alışveriş de faiz gibidir’ demelerindendir. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun işi Allah’a aittir. Kim faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardır” (Bakara, 275). Peygamber Efendimiz (S.A.V.), helak edici yedi şeyden birisinin de faiz olduğunu bildirmiştir. Yine Hz. Ömer’in (R.A.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte faizin büyük günahlardan olduğu belirtilmiş; başka bir hadiste, “Allah, faiz yiyene de, vekiline de lanet etmiştir” (Müslim) buyrulmuştur. Bu hadisin Ebu Dâvud ve Tirmizi’deki rivayetinde, “Faiz muamelesine şahitlik edenin bu muameleyi yazanın da lanete müstahak” olduğu bildirilmiştir. Peygamber Efendimizin (S.A.V.) Veda Hutbesi’nde son ikazlarından birisi bundan dolayı faiz belasıydı: “Cahiliye devrindeki her türlü ribâ kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Fakat anaparanız sizindir. Ne haksızlık edin ne de haksızlığa uğrayın. Kaldırdığım ilk faiz amcam Abbas b. Abdulmuttalib’in faizidir” buyurmuştur.

11-Kısasta hayat vardır:

İslâm dini insana büyük değer vermiştir. Bu önemden dolayıdır ki, insanın hayat hakkını teminat altına almıştır. Kur’an-ı Kerim’deki, “Kim bir kimseyi kısas gerekmeksizin veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur” (Maide 32) ayeti, insanın hayat hakkını teminat altına almak ve insan hayatına önem vermektir. Ayetin devamında, “Kim de insanı ölümden kurtarırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur” denmektedir. İslâm, insanı öldürmeyi değil de yaşatmayı öncelemiş, hayat hakkını kutsal görmüş, canını, malını, ırzını ve şerefini teminat altına almış; buna tasallutta bulunulmasını hoş karşılamamış; tasalluta yeltenenler içinse “kısas”ı emretmiştir.

Kişinin bedenine verilen cezanın misliyle ödetilmesi gerektiğini belirten Kur’an-ı Kerim, “Orada onlara cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe dişle ve yaralara karşılıklı ödeşme yazdık...” (Maide 45) demektedir. Böylece, bir kimse diğerini haksız yere yaralarsa, mahkeme huzurunda aynı cezaya çarptırılır. Bunu da haksızlığa uğrayan icra eder. Böylece güçlülerin zayıflara zulmü devlet eliyle önlenmiş, mazlumun hakkı alınmış olur. Bir insanı haksız yere öldürülmesinin haram olduğu, haksız öldürmeye karşılık olmak üzere “kısas” uygulanmasının da farz olduğu Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetle sabittir: “Ey iman edenler! (Haksızca) öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hür hür ile köle köle ile dişi dişi ile (kısas olunur)…” (Bakara, 178).

Kısas, insanlar arasında adaleti sağlar. Zayıfı güçlüye karşı korur. Güçlü, karşılık göreceği için zulmetmekten çekinir. Böylece zulüm, terörizm ve çeteleşme ortadan kalkmış olur. Kur’an-ı Kerim’de, “Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız” (Bakara, 179) ayetiyle “kısas”ın amacı çok açık tarif edilmiştir. Amaç, “kısas”la insanı yaşatmaktır, zulümden ve tecavüzden korumaktır. Kimsenin kimseden üstün olmadığını, üstünlüğün ancak takvada olduğunu bildiren dinimiz, güçlünün güçsüze uygulayacağı her türlü baskı, yaralama ve öldürmeye karşı “kısas” gibi caydırıcı cezalarla zulümden arınmış ideal bir İslam toplumu meydana getirmeyi hedeflemiştir.

Bundan dolayıdır ki Peygamber Efendimizin (S.A.V.) son tavsiyelerinden, son emirlerinden birisi “kısas”tır ve şöyle buyurmuştur: “Kasten adam öldürmenin cezası, kısastır. Kasten öldürmeye benzeyen cinayet, sopa ve taşla öldürmedir. Diyeti, yüz devedir. Kim daha fazlasını isterse, o İslam'ı benimsemeyen cahiliye dönemini özleyen biridir. En büyük Allah düşmanı, kendisine herhangi bir kastı olmayan birini sebepsiz yere öldürendir, kendisine el kaldırmayana sebepsiz yere vurandır.”

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Ynt: Rasulullah Aleyhisselam’ın Son Tavsiyeleri 1 - 2 - 3
« Yanıtla #2 : Aralık 20, 2021, 09:08:48 ÖÖ »
Rasulullah Aleyhisselam’ın son tavsiyeleri  3

İslâm’ın en temel referansları, en temel delilleri hiç şüphesiz “Kur’an ve Sünnet”tir. Bu iki temel referans, İslâm’ın anlaşılması, hayata nizam vermenin yollarını göstermesi, hayatımızı dizayn edebilmek için gerekli tüm bilgi ve emirleri ihtiva etmesi bakımından hayati önem arz etmektedir.

Kısacası Kur’an ve Sünnet, Müslüman’ın yolunu aydınlatan kutup yıldızlarıdır. Kur’an ve Sünnet, Müslüman’ın hem dünyaya nizam vermesini hem de ahiretini teminat altına alması için olmazsa olmazdır. Dünya ve ahiret mutluluğun sırrı, bu iki delil de bu iki referanstadır.

Bir Müslüman için Allah ve Resulü’nden daha yüce hiçbir değer yoktur. Bu yüzden Müslüman’ın malı da, canı da, hayatı da Allah yoluna fedadır. Bizler Allah’ın davasına baş koymuş, başını bu davaya satmış kahramanlarız. Allah-u Teâlâ da müminlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz Allah, müminlerin canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. (Onun) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da (anılan bu vaadi) kendi üzerinde hak bir vaattir.

Allah’tan daha ziyade sözünde duran kim olabilir? O halde, yaptığınız bu hayırlı alışverişten dolayı sevinin. İşte en büyük saadet budur” (Tevbe, 111) buyrulmaktadır.

Bunun için Kur’an-ı Kerim, Allah’a ve Resulü’ne itaati emreder. Kur’an’da “Yine de ki: Allah’a ve Peygamberine itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah kâfirleri sevmez” (Al-i İmran, 32), “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz” (Al-i İmran, 132) ayetleri hakla batılı, müminle kâfiri birbirinden ayıran yegâne şartın Allah ve Resulü’ne ittiba olduğunu göstermektedir. Bundan dolayı “Kelime-i Şehadet” ve “Kelime-i Tevhid” dinin anahtarıdır.

12- Kur’an ve Sünnet’e ittiba:

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in son tavsiyelerinden birisi Kur’an ve Sünnet’e ittiba hakkındadır. Bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Ey müminler, benden sonra küfre dönmeyin, birbirinin boynunu vuran kâfirler gibi olmayın. Size iki emanet bırakıyorum, onlara sımsıkı sarılıp emirlerine uyarsanız yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir”.

13- Allah yolunda cihad:

Hakkın batıla galebe çalması, yeryüzünde hakkın hâkimiyeti, zalimlerin zulmünün son bulması, mazlumların ahının dinmesi, batılın yaptığı kötülüklerin düzeltilmesi ve şeytanın çocuklarının Allah-u Teâlâ’nın arzında planladığı fıtrata müdahale çabaları, zulüm ve gözyaşı ancak güç ve cihadla önlenebilir.

Kâfirlerin ancak güçten anlayacağı da şu ayetlerde açıkça beyan edilmektedir: “Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara güç göster. Onların varacakları yer cehennemdir. O, ne kötü bir varış yeridir” (Tevbe, 73; Tahrim, 9)

Yeryüzünde zulme dur denilirken pasif olunmaması, gözü dönmüş kâfirlere karşı onurlu ve güçlü olunmasını emreder Allah-u Teâlâ, “Onlar sizde sertlik ve üstün gayret görsünler. Bilin ki, Allah (kötülükten ve adaletsizlikten) sakınıp korunanlarla beraberdir” (Tevbe, 123) buyurmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de Yahudi ve Hıristiyanların kâfir oldukları belirtildikten sonra “O kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Peygamber’in haram ettiği şeyi haram tanımayan ve (İslâm’ı) din edinmeyen kimselerle; onlar hor ve küçülmüş oldukları halde kendi elleriyle (boyun eğerek) cizye verinceye kadar savaşın” (Tevbe, 29) ve “Yeryüzünde fitne (şirk) kalmayıp, din yalnız Allah’ın oluncaya (ondan başkasına ibadet edilmeyinceye) kadar onlarla savaşın, cihad edin…” (Enfal, 39) ayetleriyle Müslümanlara, tüm dünyaya Allah’ın hâkimiyetini tesis için hedef gösterilir. Bundan dolayı tarih boyunca Müslümanlar, İ’lây-ı Kelimetûllah yani Allah’ın adını ve dinini yüceltmek, adaleti bütün cihana yaymak için “cihad” etmiştir.

Cihadla kötülükler düzeltilir, mazlumlar zalimlerin zulmünden kurtulur, hak gelir, batıl zail olur.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de kötülükleri Müslümanların eliyle düzeltmek istediğini emrederek, “Onlarla savaşın ki, Allah sizin elinizle onları cezalandırsın, onları rüsvay etsin; onlara karşı size yardım ve zafer nasip etsin ve (baskı ve zulüm altındaki) mü’min toplulukların gönüllerini ferahlatsın” (Tevbe, 14) buyurmaktadır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in son tavsiyelerinden birisi de cihaddır. Bu emirle Müslümanların dâima diri, güçlü ve dirençli olması için son uyarılardır bunlar. Cihadı terk eden Müslüman’ın zillete düşeceğini iyi bilen Peygamberimiz (s.a.v), bu son büyük buluşmada cihadı hatırlatmış ve şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Yeryüzü Allah ve Rasûlü’ne aittir. İnsanlar, Allah'tan başka ilah yoktur deyip, benim Allah'ın Rasûlü olduğumu kabul edinceye kadar, insanlarla mücadele etmem, savaşmam emredildi. İnsanlar, kelime-i tevhidi söyleyince, kanlarını, canlarını ve mallarını korumuş olurlar. Ancak İslam’ın koyduğu sorumluluk gereği uygulanan gerekçeli karara dayalı cezalar müstesnadır. Ahiretteki hesapları ise Allah'a aittir. Kendinize, birbirinize haksızlık etmeyin!”

14- Üstünlük Allah’tan korkmakta ve takvadadır:

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in son tavsiyelerinden birisi de ırkçılığı yasaklamasıdır.

Kimsenin kimseye üstünlüğünün olmadığını belirten Peygamberimiz (s.a.v), insanların birbirinden ancak Allah’tan korkarak, hakkı üstün tutup batılı terk ederek, iyiliği emredip kötülükten ve günahlardan sakınarak elde edilebileceğini beyan buyurmuştur. Bu üstünlük dünyada başkalarına üstünlük taslamak değil, ahirette makam üstünlüğüdür. Allah’tan çokça korkan ve günahlardan sakınarak takva elbisesini giyinen kişi elbette dünyada da diğer insanlar içinde fark edilecektir ancak asıl fark edilme ahirette Cennet’teki makamında kendini gösterecektir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v), dünyaya veda etmeden yaptığı son büyük mitinginde, müminlerle son büyük buluşmasında yani Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem ise topraktan yaratılmıştır. Arab’ın Arab olmayana, Arab olmayanın da Arab’a üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah tenliye, siyah tenlinin de kırmızı tenliye üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada (günahlardan sakınmada) ve Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız Allah’tan en çok korkanınızdır”.

Siyami Akyel.