* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Ahlâkî Sorumluluk  (Okunma sayısı 122 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 8461
Ahlâkî Sorumluluk
« : Dün, 07:16:31 ÖÖ »


Ahlâkî Sorumluluk

Sorumluluk, kişinin kendi davranışlarından ötürü hesap verme yükümlülüğü altında bulunması hâlidir.

Bu hesap verme durumu, bireyin yaptığı eylemler karşısında ödül ya da ceza almasını beraberinde getirir. Karşılık bazen maddî bazen mânevî olur; kimi zaman bu dünyada, kimi zaman da âhirette tezahür eder. İslâm inancına göre insan, yaratılışı gereği sorumlu bir varlıktır. Çünkü ona iyilikle kötülük, hakla bâtıl, doğruyla yanlış açıkça gösterilmiş; bu ikilem arasında tercih yapma hakkı tanınmıştır.

Seçimini yapabilmesi için gerekli olan akıl, irade ve eyleme geçirme gücü ile donatılmıştır. İnsan, özgür iradesiyle istediğini seçebilir, dilediği gibi davranabilir. Ancak bu özgürlük, onu tercihlerinden sorumlu kılar; yaptıklarının sonucunu üstlenme yükümlülüğü doğurur. Bir davranışın iyi ya da kötü oluşu, karşılığını da şekillendirir: Ödül ya da ceza.

İslâm’da sorumluluk alanı, Allah’ın emir ve yasaklarıyla belirlenmiştir. Bu sorumluluğun sonuçları da yine ilâhî irade tarafından tayin edilir.

Bu kapsamda bazı fiillerin dünya hayatında karşılığı varken, asıl karşılık âhirette ortaya çıkar. İnsan, bu dünyada sergilediği tüm tutum ve davranışlardan ötürü âhirette hesaba çekilecektir.

İslâmî anlayışta sorumluluk üç ana başlık altında toplanır:

1. Vicdanî (Ahlâkî) Sorumluluk

Yaratılışı bozulmamış her insan, iç dünyasında iyiyi takdir eden, kötüyü ise mahkûm eden bir vicdanla donatılmıştır. Bu vicdan, kişiyi zaman zaman takdir eden, zaman zaman ise suçlayan bir iç otoritedir.

Peygamber Efendimiz’in şu sözleri bu sorumluluğun ehemmiyetini açıklar: “Müftüler sana fetva verse de sen yine vicdanına danış.” (Dârimî, Büyû 2); “Kötülük, içine sıkıntı veren şeydir.” (Müslim, Birr 14);

2. İçtimaî (Toplumsal) Sorumluluk

İslâm, insanı yalnızca bireysel bir varlık olarak görmez; onu toplumun bir parçası olarak ele alır.

Birey, hem topluma karşı sorumludur hem de toplumun iyiliği uğruna gayret etmekle yükümlüdür. Bu tür sorumluluğu değerlendiren ve denetleyen otorite, bireyin çevresini oluşturan toplumsal yapıdır.

3. Dinî Sorumluluk

İlâhî kudretin çizdiği sınırlar çerçevesinde ortaya çıkan dinî sorumluluk, insanın Yaratıcısı ile olan ilişkisini esas alır. Bu sorumluluk, insanın fıtratında var olan inanma ihtiyacından doğar ve diğer sorumluluk alanlarını tamamlar.

Dinî bilinç zayıfladığında, ahlâkî ve toplumsal sorumluluklar da çözülmeye başlar. Çünkü kalplerden Allah korkusu ve âhiret endişesi silinirse, insanlar sınır tanımaz hâle gelir. İslâm, insanı sorumluluk sahibi bir varlık olarak tanımlar. Zira her birey, kendi iradesiyle yaptığı her işin, söylediği her sözün hesabını vermekle yükümlüdür.

Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur:

“De ki: Herkes kendi karakterine uygun davranır. Rabbiniz kimin doğru yolda olduğunu en iyi bilendir.” (İsrâ, 17/84) Eğer insan, yaptığı işten ve söylediği sözden sorumlu tutulmasaydı; dinin farz, haram ve mübahları da anlamını yitirirdi. İyilikle kötülüğün, doğruyla yanlışın bir farkı kalmazdı. Oysa Yüce Allah şöyle buyurur: “O (Allah), yaptıklarından sorumlu değildir. Onlarsa sorumlu tutulacaklardır.” (Enbiyâ, 21/23)

Sonuç; sorumluluk, kişinin kendisine düşen görevleri vaktinde, doğru ve eksiksiz şekilde yerine getirmesidir. Sorumluluk bilinciyle hareket eden kimse, disiplinli bir çalışma ahlâkı, verimli bir hayat anlayışı ve kaliteli bir hizmet bilinci kazanır. Bu bilinçle yaşayanlar, hem dünyada huzura erer hem de âhirette kurtuluşa ulaşırlar. İslâm’da ahlâk kurallarının yaptırım gücü sadece toplumun kınaması veya birtakım cezai önlemler değil, kalplere yerleşen Allah korkusu ve sorumluluk duygusudur.

Bu sebeple Müslüman, kendisini kimsenin görmediği ve vicdanı ile baş başa kaldığı yerlerde bile ölçülü davranır, ahlâk kurallarına uyar. İnançlı bir insan, bütün davranışlarının Allah tarafından gözetlendiğini bilir. Dünyada yaptığı her iş ve davranıştan kıyamet gününde sorguya çekileceğine, iyi davranışlarda bulunanların, bunun mükâfatını göreceğine, kötülük yapanların da cezalandırılacağına inanır ve ona göre davranır. Böyle bir inanca sahip olmayan ve başkaları tarafından da duyulup kınanmayacağını anlayan kimse ise fırsat buldukça her türlü kötülüğü yapabilir.

Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu(n mükâfatını) görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu(n cezasını) görür.” (Zilzâl, 99/7-8) Bu inancı taşıyan bir Müslüman, hayatını sorumluluk bilinciyle yaşar. Davranışlarına dikkat eder, kimseye kötülük yapmaz ve elinden geldiğince iyilik yapmaya çalışır. Bir insan, İslâm’ın emir ve yasaklarına ne kadar uyarsa, o ölçüde güzel ahlâk sahibi olur. Buna karşılık, bu kuralları ne kadar ihlâl ederse, İslâm ahlâkından o derece uzaklaşır. Bu durum, hem kendisine hem de çevresine maddî ve manevî zarar verir. Sorumluluklarını yerine getirmeye özen gösterenler ise hem dünyada huzur ve güven kazanır, hem de âhirette bunun mükâfatını görür.

Süleyman Gülek.

İNTERNET RADYOMUZ 24 SAAT YAYINDADIR.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap