AHİRET HAYATININ DEVRELERİ VE İLK DURAK KABİR!
İnsanın ölümüyle âhiret hayatı başlar. Bu durumda âhiret, kabir (berzah) hayatı, kıyamet, ba‘s (yeniden dirilme), haşir ve mahşer, defterlerin dağıtılması, hesap, mîzan, sırat, şefaat, cennet ve cehennem gibi devreleri kapsamaktadır.
Ölümle başlayıp yeniden dirilmeye kadar devam edecek hayata kabir hayatı denilir. Kabir hayatı “berzah” diye de anılmıştır. Bir hadiste “Kabir, âhiret duraklarının ilkidir. Bir kimse eğer o duraktan kurtulursa sonraki durakları daha kolay geçer. Kurtulamazsa, sonrakileri geçmek daha zor olacaktır” (Tirmizî, “Zühd”, 5; İbn Mâce, “Zühd”, 32) buyurularak ölümle âhiret hayatının başladığı ifade edilmiştir.
Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister boğularak denizde kalsın veya yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatını geçirecek ve kıyamet günü diriltilecektir. Genellikle insanlar ölünce kabre konulduğundan bu gibi durumlarda da kabir hayatı ifadesi kullanılmaktadır.
İnsan öldükten sonra kabre konulunca Münker ve Nekir adında iki melek kendisine gelerek “Rabb’in kimdir?”, “Peygamberin kimdir?” “Dinin nedir?” diye soracaklar, iman ve güzel amel sahipleri bu sorulara doğru cevaplar verecekler ve kendilerine cennet kapıları açılarak cennet gösterilecektir. Kâfir ve münafıklar ise bu sorulara doğru cevap veremeyecek, onlara da cehennem kapıları açılacak ve cehennem gösterilecektir. Kâfirler ve münafıklar kabirde acı ve sıkıntı içinde azap görürlerken müminler nimetler içerisinde mutlu ve sıkıntısız bir hayat süreceklerdir (bk. Tirmizî, “Cenâiz”, 70). Kabir azabı ve nimeti ile ilgili olarak Kur’an’da ve sahih hadislerde çeşitli bilgiler bulunmaktadır. (1)
Cenab-ı Hak Peygamber (s.a.v)’e hitaben şöyle buyurdu:
“Onlardan ölen birinin üzerine asla namaz kılma ve kabrinin başında da bulunma. Onlar Allah’ı ve Peygamberini inkar ettiler ve fasık kimseler olarak öldüler.”
Buhari ve Müslim`in Abdullah bin Ömer (r.a.)`den rivayet ettiklerine göre; Abdullah bin Übeyy ölünce oğlu Resulullah (a.s.)`a gelerek ondan, babasının kefenlenmesi için gömleğini vermesini istedi. Resulullah (a.s.) da gömleğini verdi. Sonra ona cenaze namazı kıldırmasını istedi. Resulullah (a.s.) namazını kıldırmak üzere kalktı. Hz. Ömer (r.a.) kalkıp Resulullah (a.s.)`ın elbisesinden tutarak: “Ey Resulullah (a.s.)! Allah seni münâfıklar için namaz kılmaktan nehyettiği halde sen onun için namaz kılacak mısın?” dedi. Resulullah (a.s.) da: “Allah beni muhayyer bıraktı ve: “Onlar için ister mağfiret dile ister dileme. Sen onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de Allah onları bağışlamayacaktır” diye buyurdu. Ben yetmişten fazla mağfiret dileyeceğim” diye buyurdu.
Hz. Ömer (r.a.): “O münâfıktır” dedi.
Resulullah (a.s.) yine de onun için cenaze namazı kıldırdı. Bunun üzerine Yüce Allah bu ayeti kerimesini indirdi. Resulullah (a.s.) da bundan sonra münâfıklar için cenaze namazı kıldırmayı bıraktı. Bu rivayet Hz. Ömer (r.a.), Enes bin Malik (r.a.), Cabir bin Abdullah (r.a.) ve daha başka sahabilerden de nakledilmiştir. (3)
Resûl-i Ekrem bîr müslümanın cenazesi defnedildikten sonra kabri başında bir süre durur ve etrafındakilere şöyle derdi: “Kardeşiniz için Allah’tan mağfiret dileyiniz ve sorulanlara şaşırmadan cevap verebilmesi için dua ediniz; zira şu anda o sorguya çekilmektedir” (Ebû Dâvûd, “Cenâiz”, 69; krş.Tirmizî, “Cenâiz” 70). (4)
Şu açıklamalar dikkate almamız gereken önemli ikazlardir:
Bu ayet-i kerime aynı zamanda kabir ziyaretinin caiz olduğuna delildir…
Fakat ziyaret ederken, ziyaret edeceğiz diye biz, yine “Ey burada yatan zat benim için bir oğlan ver, benim için de bir kız ver” demeyeceğiz. O türden bazı evliyanın hayatına bakıyoruz. Yazık o da yaşadığı müddet içinde evlenmiş fakat çocuğu olmamış. Yahu o adamın kendisinin bir çocuğu olmamış, sana nasıl versin. Hiçbir kişi diğerine evlat veremez. Hiçbiri diğerinin derdini alamaz. Şâfi olan yani şifayı veren Allah (c.c.)’dür...
Zaten bu ayeti kerime nazil olduktan sonra peygamber efendimiz ölen ve cenazesini kıldırmakta olduğu her kişi hakkında sorarmış. Bu kimdi neyin nesiydi diye sorarmış ve eğer müslüman olmadığını bilirse ölünüze istediğiniz muameleyi yapın ve defnedin der, cenazeyi kıldırmazmış. Peygamber Efendimiz vefatına yakın Medine’deki münafıkların isim listesini Huzeyfe (r.a.)’a bildirmiş…
Hz. Ömer bakarmış, bir adam ölmüşse cenazesi getirilmişse Huzeyfe o cenazeye katılmıyorsa Hz. Ömer de cenazesini kıldırmıyormuş. (5)
Münafıkların namazlarının kılınmasının men edilmesindeki hikmet babında şu tesbit hepimize uyarı niteliğindedir:
“Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- münafıkların namazını kılmamasını ve onların mezarı başında durmamasını emretmektedir.. Burada ifade edilen kural bu özel sebepten daha geniş kapsamlıdır. Cenaze namazını kılmak ve mezarın başında durmak, onurlandırmayı ifade eder. Müslüman cemaatin cihad sırasında orduya katılmayan, insanlara böyle bir onurlandırma yakıştırmaktan kaçınması gerekir ki, insanların değerleri, Allah yolunda harcadıkları çaba, bu çabayı sürdürmedeki sabır, tüm gücünü ortaya koymak suretiyle direnme ile ölçülebilsin. Zorluk anında canlarını ve mallarını geri çekip zorluk geçtikten sonra onurlandırılmış bir şekilde tekrar orduya dönüş yapanlar böylece dışlanmış olsun.”(6)
Rabbim bizleri dışlanacak tavırların değil imanla göçüp kabirlerine Mevla’nın has kulu ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in gerçek ümmeti olarak girebilecek yaşantıların insanı eylesin.
-----------------------------------------------------------------------------------------------
1-Komisyon, İLMİHAL, İSAM, c.I, s. 121
2-Tevbe 84
3-Ahmet Varol Meali.
4-Komisyon, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, Ankara 2007, c.III, s.44,45.
5-Mahmut Topbaş, Şifa Tefsiri
6-Seyyid Kutup, Fi Zılal-il Kur’an
Süleyman Önsay.