ALLAH'A NE ŞEKİLDE KULLUK
Önceki hafta tüm insanlığa seslenilen Bakara sûresinin 21. âyeti celilesindeki mesajı anlamaya çalışmıştık. Kur’ân’ın tertibine göre Allah Teâlâ’nın açık olarak ilk emrini içermekte olan bu ayet-i celileyi Elmalılı merhum mealen şöyle ifade eder:
“ sizi ve sizden öncekileri, babalarınızı, analarınızı, bütün atalarınızı, dedelerinizi ve diğerlerini baştan sona yaratan Rabbınıza, âlemlerin Rabb’ine ibadet ve kulluk ediniz, sevgi ve korkunun kemaliyle, en güzel edep ve saygı ile O’na boyun eğiniz ve O’nun emirlerine, hükümlerine uyun” (M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.1, s.232,233)
Bakara sûresinin 22. Ayetinin son bölümünde ise emr olunan bu ibadet ve kulluğun nasıl olması gerektiği yani niteliğinin altı çizilmektedir. Elmalı merhumun veciz yorumlarıyla mealen şöyle buyurulmaktadır:
“Fela Tecalü Lillahi Endaden Ve Entüm Talemun ..yaratıcıdan başka Allah olamayacağını bilip dururken, Allah’a, bir olan o hak mabuda denk aramaya, benzerler uydurmaya, ortaklar koşmaya .. kalkmayınız.. ortağı, benzeri bulunmayan yaratıcınız, Rabb’ınız, Rahmân ve Rahîm bir Allah’a tevhid ile ibadet ve kulluk ediniz.” (M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.1, s.232,233)
Evet, “Allah’a tevhid ile ibadet ve kulluk ediniz!” Bu ne anlama gelmekte ve neyi içermektedir? Bugün işte bu özelliği özetlemeye çalışacağız.
Allah’a tevhid ile ibadet ve kulluk; müslümanın her yerde, her zaman ve her hususta Allah’a itaat etmesidir. Diğer bir ifade ile sadece O’nu ilah edinmesi yani kayıtsız şartsız itaat edilecek merci olarak Mevla’yı tanıması ve mutlak itaat olunacak emir ve yasakların da yalnızca O’nun kanun ve hükümlerinin olduğu bilincinde olmasıdır.
Zira; “Müslümanın hayatı bir bütündür.. İmanı, ibadeti, ahlâkı, istirahatı, dünyası, ukbâsı, zevki, heyecanı, insan neyse onun bütün fakülteleriyle insan ve hayatı bir bütündür ve bütünüyle insan Allah’ındır.‘İnnâ lillâh=Şüphesiz hepimiz Allah’a aidiz’ İbadetimiz, taâtımız Allah’adır. Bizim, meselâ mescid içinde Allah’a, mescid dışında Alah’tan başka ilâhlara itaatımız olamaz. Mescid içinde de, mescid dışında da bir Allah’a ibadet ve itaat ederiz. İtaatımız bir Allah’adır.
Peki mescid dışında başka ilâhlara itaat mı ediliyor? Tabiî ediliyor. Nasıl ediliyor? Peygamber Efendimiz .. anlatmış bunu:
‘Siz mescid dışındaki hayatınızda insanlara tapınmazsınız. Yani Allah’a namaz kıldığınız gibi insanın karşısına geçip namaz kılmayabilirsiniz; fakat o insanlar Allah’ın irade ve rızası dışında bazı şeyleri emrederler, yaparsınız. Bazı şeyleri yasaklarlar, yapmazsınız; ondan geri durursunuz. Bu emirler ve yasaklar, Allah’ın emirleri ve yasaklarıyla çeliştiği, çatıştığı halde siz onlara itaat edersiniz. İşte bu da şirktir’ diyor, Peygamber Efendimiz…
Evet, camilerde dinin esaslarına göre hareket ederek Cenab-ı Hakk’ın ilahlığını tanırken hayatımızın diğer bölümlerinde dinin ilke ve kanunlarını dikkate almamak tevhid inancının dışında kalmaktır. Ferdi, ailevi ve sosyal yaşantımızı din dışı normlara göre ayarlamak inanç ayarlarını bozmaktır. Fikri, hissi, ahlaki, ticari, hukuki, siyasi, eğitim ve öğretim hayatımızda Allah’ın ilke, yasa ve değer yargılarının yerine başkalarını alarak hayat sürmek müşriklerin inancına kapılmaktır. Bu noktada artık “Allah’a tevhid ile ibadet ve kulluk” tan söz edilebilinir mi? Burada şu ilahi sözün hükmü ve ikazı karşımıza çıkar:
“Hâlbuki onların çoğu, ancak müşrik kimseler olarak Allah’a îmân ederler. (Hem inanırlar, hem de şirk koşarlar).” (Yusuf, 106; Hayrat Vakfı Meali)
İmanının gereği olan islami hayatın yaşanmadığı yani dinin gerekleri, hükümleri ve ölçülerine göre düzenlenmeyen iklim ve toplumlarda hayat sürmek zorunda kalanlar için Elmalılı tefsirindeki şu tespit ve uyarılar ile sozlerimizi noktalayalım:
“İnanç bakımından.. Allah’ı birleyen bir mümin, bu iman ve inancını amel açısından da böyle tatbik edebilirse, inanç ve amel bakımından tam Mü’min, kâmil bir Müslüman olur…
Bu inancını amellerinde tatbik etmezse, o zaman da inanç bakımından mümin olmakla beraber, amel bakımından bir müşrik durumunda bulunur ve fasık olur. Ve bundan dolayıdır ki, zorunlu da olsa müşriklerin uyruğu altında kalıp hükümlerine ve amellerine uyup ve iştirak etmek mecburiyetinde bulunanlar inanç veya amelle ilgili şirke sürüklenmekten uzak kalamazlar.
Kalp ve inanç itibariyle karşı olmakla beraber, amel bakımından muvafakatı AMELÎ ŞİRK’i, kalben rıza göstermek ise İTİKÂDÎ ŞİRK’i gerektir. [Bunun içindir ki En’âm suresinin 121. ayetinde Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur]:
‘ Eğer onlara itaat ederseniz muhakkak müşrik olursunuz’” ( Elmalılı M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Dağıtım, c.3, s.522, En’âm,136)
Süleyman Önsay.