* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: HAYAT BİR İMTİHANDIR  (Okunma sayısı 850 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
HAYAT BİR İMTİHANDIR
« : Ocak 02, 2018, 09:31:58 ÖS »
HAYAT BİR İMTİHANDIR!

Bir takvim yılının son günlerinde yeni bir takvim yılına merhaba demek üzereyiz, tabi ki Allah (c.c.) ömür verirse.  “Ömür” nimetinin hikmeti nedir, denirse; buna cevap teşkil eden ilâhî mesajlardan biri de çoğumuzun “Tebareke suresi” diye adlandırdığı Mülk Suresinin 2. ayetidir. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur; “O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginiz daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.” (1)

Bu âyet; “Allah’ın, dünyada insanların güzel işler yapma hususunda birbirleriyle rekabet etmelerini sağlamak, kimlerin kendi emir ve yasakları-na uyarak daha güzel işler yapacağını ortaya çıkarmak için hayatı ve ölümü yarat-tığını bildirmektedir.”(2)

Bu ayet-i celîlede “ölümü ve hayatı yarattı” buyurulurken; “..ölüm insanlara hayatın sorumluluğunu hatırlattığı, onları iyi işler yapmaya teş-vik ettiği ve bir uyarıcı olduğu, nihayet insanda ‘imtihan’ sorumluluğunu daha canlı tuttuğu için âyette ölüm önce zikredilmiştir. Nitekim hayat bir hayırlı faali-yetler alanı, ölüm ise, bu faaliyetlerin karşılığının verileceği ebedî varlık sahnesi-ne gecişi sağlayan dönüm noktası, Hz. Peygamber’in de belirttiği gibi bir uyarıcı-dır.”(3)

Bu âyet-i celîle ilgili olarak Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın tefsirindeki şu yorum çok hisli ve mânidardır:

“Fâni hayatın oyuncak olan bütün lezzetlerini târumâr eden, sevgili eşleri birbirinden ayırıp ocaklar söndüren, cemiyetleri dağıtıp kuvvetleri yıkarak evlatları yetim bırakan, servetleri yerle bir eden, aynı zamanda Allah için çalışmış ve ızdırab çekmişlerin, iman ile dolu mutmain nefislerinin elem ve acılarına son vererek kendilerini ‘Seçkin kullarım arasına karış ve cennetime gir.’ (Fecr, 90/ 29,30) hitabıyla ebediyyen Hakk’ın rızasına kavuşturmak için açılmış yegane saadet kapısı bulunan ölüm ile onu takip edecek ileriki hayatı; ‘mülkü elinde bulunan’ Allah Teâlâ şu hikmet için yaratmıştır:

Sizleri sorumlu kılarak imtihan meydanına çıkarıp şunu bildirmek için ki hanginiz amel bakımından daha güzeldir. Allah’ın mülkünde yapılmaya, O’nun yanında güzel görünüp rızasına kavuşmaya daha layık, hayatta bulunan veya gelecek olan kavimlerin hayattan hakiki mânâda istifade etmelerine daha elverişli, açık ve gizlide daha doğru, daha hâlis iş görenin kim olduğu gerçeği, hakkıyla ortaya çıksın. Burada amelin, iman, ilim, niyyet ve ihlâs gibi kalbe ait gizli amellerle dil ve diğer uzuvlardan ortaya çıkan güzel işlerin hepsini kapsadığı, merfu olarak rivayet edilen şu hadisle anlatılmıştır. Peygamber bu âyetin tefsiriyle ilgili buyurmuştur ki: ‘Yani hanginiz hak ve sevabı anlamak, iyiyi kötüyü seçmek ve gereğini yapmak cihetiyle akıl ve anlayışça daha güzel, Allah Teâlâ’nın yasakladığı haramlardan, nehiylerden, günahlardan, fenalıklardan ve zararlı şeylerden sakınıp korunma hususunda daha takva sahibi ve Allah Teâlâ’nın itaatında daha çabuksunuz.’ İşte Allah’ın ilminde belli olan bu hakikat, tecrübe ve imtihan sahasında sizin için meydana çıksın.” (4)

Bu âyet-i celîlede altı çizilen gerçekleri ve verilen mesajları şu şekilde özetlemek mümkündür:

“Birincisi, ölüm ve hayat Allah’tandır. Ve hiç kimse bir başkasına hayat veremez, [ve Allah dilemedikçe] ölüm de getiremez.

 İkincisi, kendisine iyilik ve kötülük yapabilme kudreti verilen insanın yaradılışı maksatsız değildir, bilakis Allah onu imtihan etmek maksadıyla yaratmıştır. Bu hayat insana bir imtihan süresidir ve ölüm bu sürenin sona ermesi demektir.

Üçüncüsü, Yaratıcı’nın bu süreyi (fırsatı) insana vermesinin nedeni, onun iyi mi, kötü mü olduğu dünyada fiilen ispatlansın diyedir.

Dördüncüsü, hangi davranışın iyi, hangi davranışın kötü olduğunu belirtmek yetkisi ancak Yaratıcı’ya, yani imtihanı yapan Zat’a aittir.

Beşincisi, bu imtihanın kendiliğinden çıkan sonucuna göre, herkes yaptığı davranışın karşılığını (ceza ve mükafat) mutlaka görecektir. Çünkü bu karşılık olmasaydı, bu imtihanın bir anlamı olmazdı.”(5)

Evet Rabbimiz zatı için sadece hayatı değil, “ölümü ve hayatı yarattı” buyuruyor. O halde en azından hayatımızın farkında olduğumuz kadar “ölüm”ün de farkında olalım. Peygamber Efendimiz’in ifadesiyle ölümü iki kaşımız arasında, bilelim.

Zira “..Ölüm ve ölüm ötesi düşüncesi, insana kendi varlık sebebinin sırrını fısıldar. O, bu düşünce çilesinde, meleklerin varamadığı hakikat kaynağına erme yüceliğini kazanır.

Ölümü sürekli olarak anımsamak, ona gömülmek, onda boğulmak değildir. Asıl onu tanımak istemeyen, onu inkâr eden, ona batmıştır. Nasıl ki, denizi bilmek, denizde boğulmak için değildir, tam tersine onda boğulmamak içindir. Asıl denizde boğulan, onu bilmeyen, onu tanımayandır.

Asıl ölüler, ölümü inkâr edenlerdir. Onlar, fiziğin kristalize betonlaştırma sürecinde donmuş, ölmüşlerdir. Farkında olmadan ölmüşlerdir. Ölümle aşılanmamış bulundukları için, ölüme karşı bağışıklıkları yoktur. Ama, ölümü hayatına kararak yaşayanlar, asıl yaşayanlar bunlardır.

Ölüm ve ötesi düşüncesine sahip olmak, hayattan mahrumluk anlamına gelmez. Gün ışığını en çok çeken, siyah renktir. En çok reddeden de beyaz…

Kim, ölmeden önce ölümü yaşarsa, ölüm de onu yaşar. Böylece, onu tanır, onu dost bilir. Ona zarar veremez artık.

Ölümü yaşayan, ölüm korkusundan kurtulur, ölüm ötesi sevincinden, ebedîlik huzurundan bir soluk katılır yaşamına.

Ölümü hiç düşünmeyen, bir gün onun öldürücü şokuyla karşılaşacaktır. Ama onu, bir ilaç gibi, zamanında ve dozuyla almış olan, onunla karşılaşmaktan çekinmez artık. Ölüm korkar o kişiden, o ölümden değil.” (6)

Sözlerimizi Hz. Ebu Bekir (r.a.)’in  şu sözüyle noktalayalım:

“Ölümü çok isteki sana hayat bağışlansın.”

----------------------------------------------------

1- Mülk, 67/ 2.

2- Prof. Dr. Hayreddin Karaman ve Diğerleri, Kur’an Yolu Türkçe Meâl Ve Tefsir, c.5. s.343.

3- A.e.

4- Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim, c.8, s.182,183.

5- Mevdudi, Tefhimu’l Kur’an, c.6, s.416.

6 -Sezai Karakoç, Gündönümü, Diriliş Yayınları, 7. Baskı, s.44-45-

Süleyman Önsay.