BAŞA BELA OLAN NAMAZ!
Bu tabir Abdullah b. Ömer’e (r.a.) aittir. Bugün genç yaşta aramızdan ayrılan Doç. Dr. Ruhi Özcan merhumun bu rivayeti konu alan bir yorumunu sizlerle paylaşacağız. Birlikte izliyoruz:
“..Kıldığınız namazlar sizi münkerden ve fahşadan, irili ufaklı kusur ve günahlardan ıraklaştırıp uzaklaştırmıyorsa, bu ne biçim namazdır?
Abdullah b. Ömer (bir rivayette Abdullah b. Abbas) ‘insanın kıldığı namaz, bazen başına bela olur’ diyor. Bu nasıl şeydir, Allah rızası için kılınan bir ibadet nasıl bela olur? diyorlar. Abdullah da (r.a) şöyle cevap veriyor. ‘İnsan namaz kılar ve hayatı boyunca bu namazına devam eder, fakat bu namaz kendisini münkerden ve fahşadan nehyetmez. Hayatı boyunca -Ben namaz kılıyorum- zanneder fakat hayatın sonunda iş muhasebeye ve muhakemeye geldiğinde, esas kriter ve ölçü ortaya konduğunda kıldığı namazların Allah’ın istediği ve Peygamberin öğrettiği namaz olmadığı ortaya çıkınca, bu namazlar bu adamın başına bela olur, çünkü kendisini aldatmıştır’ diyor. Siz Erzurum’a gideceksiniz, yol şurasıdır diye bir yola girdiniz ve gidiyorsunuz, üstelik yaya olarak gidiyorsunuz. Bu uzun yol bittiğinde, yolun sonuna doğru yaklaştığınızda bir de bakıyorsunuz ki bu Trabzon yoludur. Erzurum’la alakası yok. Geri dönüp telafi etme imkanınız da yok. Ne yapacaksınız? Abdullah b. Abbas’ın söylemiş olduğu ifade bu manadadır. Ben namaz olarak örnek verdim. Siz hayatınız boyunca bütün ibadetlerinizi buna kıyaslayabilirsiniz (!)
Peygamber (s.a.v) ‘Yedi yaşında çocuklarınızı namaza başlatın. On yaşına girince kız ve erkek çocuklarınızın yataklarını ayırın, ama disiplinli bir şekilde namaz kılmalarını telkin edin’ buyuruyor. Bu ne demektir? İnsanoğlu yedi yaşından itibaren Allah’ın mesajlarına yavaş yavaş yakınlık kesbetmeye başlayacaktır. On yaşına geldiği zaman buna muntazaman devam edecektir. Ergenlik çağına geldiği zaman uzun yıllar duyduğu ve şuuraltına yerleşmiş olan gerçek doğrular, kendisinin malı olacaktır. Karşısına değerlendirilmesi icab eden hadiseler mecmuası çıkınca şuur altına yerleşmiş olan bu formüllerle onları halledip çözüme bağlayacaktır. Hanginiz çocuklarınızı böyle eğitiyorsunuz? Hanginiz çocuklarınıza yedi yaşından itibaren K. Kerim’in getirdiği mesajı vermeye başladınız?
Namaz, bir jimnastik değil. Kas, kemik ve organ hareketi de değil. Namaz, bir vicdan yatkınlığı, inandığınız şeylerin zaman zaman tekrar edilmesinden ibaret olan bir emniyet sibobudur. Sapmayasınız diye günün muhtelif zamanlarına emniyet sibopları yerleştirilmiştir. Siz, bunları gereği gibi işletir yerine getirirseniz hayatınızı sigortalamış oluyorsunuz.. Bunları yerine getirmiyorsanız geleceğinizi teminat altına almamış oluyorsunuz. Namaz, ilahî kültürün tekrarıdır. Duymadığınızı yeniden duyuyor, duygularınızı tekrar ediyorsunuz. Şu halde namaz öyle bir emniyet sibobu ki insan hayatının doğrudan eğriye sapmaması için bir garantörlük görevi yapıyor.
Diyeceksiniz ki -benim lisanım ayrı, Kur’an’ın lisanı ayrıdır. K. Kerim Arapça’dır. Ben ise Arapça’dan anlamıyorum.- Bunun halli zor bile değil. Bir günde normal olarak 33 Kur’an ayeti okursunuz. İmkanınız nisbetinde itimad edilen bir kalemden çıkmış K. Kerim meali alın. Tefsiriyle birlikte yavaş yavaş, sindire sindire kendi malınız yaparcasına her gün 33 ayet okuyun. Anlayabildiğinizi anlayın. Anlayamadığınızı ehline sorun. Fakat buna muntazaman devam edin. Böylelikle namaz, her gün size bir duruluk ve yenilik getirecek, bir iman yenilenmesi sunacaktır. Namazın icabı budur. Siz bıbıbıbı diye birtakım telaffuzlar söylüyorsunuz, kalbinizde ve vicdanınızda hiçbir titreme ve hareket yok. Ondan sonra da “ben namaz kıldım” diyorsunuz. Allah istediği namaz bu değil ki. Allah’ın istediği namaz, fahşadan, irili ufaklı kusurlardan ve günahlardan uzaklaştıracak olan namazdır.
Bugün olan nedir? Bir kısım müslümanlar kahvede oturup bir günah işliyorlar. Hoparlörden ezanı işitiyorlar. Diyorlar ki sünnete de riayet etmiş olmak için gidelim ve cemaatle namaz kılalım. Gidiyorlar, cemaatle namazı eda edip tekrar geri dönüyorlar. Bunlar ne yapıyorlar? Kaldıkları yerden günaha devam ediyorlar. Bu ne biçim cemaat namazıdır(!). Böyle bir cemaat namazı bize ne geldi, ne de Hz. Peygamber böyle bir şey öğretti. Bu çok garib bir şeydir. Bizim bildiğimiz namaz odur ki; kendileri burada bir kusur işliyorlarsa kıldıkları namaz bu kusuru onlardan uzaklaştıracaktır. Biz, böyle namazı biliyoruz. Eğer namazda okuduklarınızdan veya imamın okuduklarından bir şey anlamıyorsanız ne yapacaksınız? Günde en az 33 ayet-i kerimenin mümkünse tefsiriyle birlikte mealini kapasiteniz nisbetinde kendinize mal edeceksiniz. Hiç başka çıkar yol yoktur. Hayatınız bu şekilde devam edecek, öyle bir zaman gelecek ki bu tarzdaki uygulama size hayatın ne olduğunu öğretecek. Yaşadığınız hayattaki tavrınızın ve davranışlarınızın değerini gösterecek. Böyle hareket etmezseniz, yanlızca şekilden ibaret bir hareket tarzı icra etmiş olursunuz. Fakat işin cevherini terk etmiş olursunuz.
Size bir şey söyleyeyim. Şurada bir bardak var. İçinde de su var. Bu bardak nedir? Camdır. İçindeki sıvıyı kullanır hale getirsin diye yapılmıştır.. İçindeki sıvıyı şuraya döksem, bardağı tekrar yerine koysam -su içtim- desem, hepiniz bana delirmiş diye gülersiniz. Bu bardağın içinde su varsa, su içmek demek; suyu ağzımdan mideme iletmem demektir. Böyle hareket etmiş olursam su içmiş olurum. Şuraya bir karpuz getirsem, kessem, iç kısmını yani kırmızı kısmını bir tabağa koysam, kabukları da bir tarafa ayırsam, sonra da kırmızı kısmını çöpe atsam, kabuklarını kemirsem ve -karpuz yedim- desem bana hepiniz gülersiniz. Böyle şey olmaz dersiniz. Dikkat ederseniz Allah, her şeyi iki şeyli yaratmıştır. Her mefhumun iki unsuru vardır. Birisi cevher, diğeri de kabuktur. K. Kerim’in kelimeleri kabuktur, karpuzun kabuğu gibidir. Kur’an’ın cevheri ise bu kelimelerin bize getirdiği mesaj ve manadır. Kelimeler, kelimeler için var değildir. Bunu çok iyi anlayın! Telaffuz ettiğiniz sesler, sadece telaffuz ettirilsin diye indirilmedi. Bu sözlerin anlattığı manalar vicdanınıza yerleşsin diye indirildi. Bizim bugün toplum olarak yaptığımız ve az evvel kitapsızlık dediğim şey, işte budur. Yaptığımız şey sadece bıbıbıbı diye telaffuzdan ibarettir. Mana nerde?Siz karpuzun kabuğunu sürekli kemiriyorsunuz, karpuzun cevheri nerde? Cevherle alakamız yok. Bardağın içindeki suyu döküyor -su içtim- diyorsunuz. Böyle şey olmaz.”(*)
Sözlerimizi konumuzun ana ilkesi olan ayet-i celilenin mealiyle noktalayalım:
“(Resulüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 45)
-----------------------------------------------------------------
*Doç. Dr. Ruhi Özcan, Vahiy Kültürü, Ravza Yayınları, İst. 1989, s.73,74-
SÜLEYMAN ÖNSAY.