* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İnsan, Abes Olarak Yani Boş Yere mi Yaratılmıştır  (Okunma sayısı 347 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İnsan, Abes Olarak Yani Boş Yere mi Yaratılmıştır
« : Mart 23, 2019, 06:39:01 ÖS »
İnsan, Abes Olarak Yani Boş Yere mi Yaratılmıştır

Rabbimiz 23/Mü’minûn suresinin 115 . ayet-i celilesinde bizlere mealen şöyle soruyor: “Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?”

“Âyetten de anlaşılacağı üzere, dünyadaki bütün canlılar içinde vazife ve sorumluluk taşıyan yegâne varlık insandır.

Esasen insan hayatını anlamlı kılan, ona değer katan temel özellik, insanın bir vazife ve sorumluluk varlığı oluşudur.

.. Ancak, bu âyet açıkça gösteriyor ki, ilâhî sorumluluktan kurtulmak ve Allah’ın huzurunda hesap vermekten kaçmak hiç kimse için mümkün değildir. Bunun aksini düşünmek, ahlâk nizamını ve bu nizamın temeli olan mutlak adaleti inkâr etmek sonucuna götürür.” (Diyanet Vakfı Meali)

“İnsan, Abes Olarak Yani Boş Yere mi Yaratılmıştır?” sorusu Zâriyât suresinin 56. ayet-i celilesinde mealen şöyle  cevaplandırılmaktadır:

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”

Bu ayet-i celilede sunulan mesajı Elmalılı merhum şöyle ifadelendirir:

“Cin ve insan cinsinin yaratılmasının hikmeti Allah’ı tanıyıp ona ibadet ve kulluk etmektir. Bunun dışında başka şeylere tüketilen ömürler, ameller zayi edilmiş olur, onun için azabı hak eder. Bazıları “bana ibadet etsinler diye...” ifadesinde ‘beni tanısınlar diye’ şeklinde bir tefsir nakletmişlerdir. Bunun mânâsı da ‘Beni mabud tanısınlar’ demektir. Bu ise benim emirlerimi tutarak bana kulluk ve ibadet etsinler demeye gelir.” (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Fatiha Sûresi, 5)

Mevdudi merhum “İyyake na’büdü” ayet-i celilesini yorumlarken şu önemli bilgileri hatırlatır:

“Arapça ‘İbadet’ kelimesi üç anlamda kullanılır: a) Tapma ve bağlılık; b) Boyun eğme ve itaat etme; c) Hükmü altına girme ve kulluk yapma. Burada bu üç anlama da gelir; yani: ‘Biz yalnız sana ibadet ederiz, yalnız senin kulların ve köleleriniz.’  ‘Yalnız Sen’le bu tür bir ilişki içindeyiz’ ve ‘Bu üç anlamıyla da Sen’den başka hiç kimseyi mâbud kabul etmiyoruz.’” (Mevdudi, Tefhim’ul- Kur’an, Fatiha, 5)

Diğer taraftan “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 56) buyrulurken “‘İbadet’ kelimesi burada sadece namaz, oruç vs. ibadetlere atfen kullanılmamıştır. Bu yüzden ayeti, cin ve insanların sadece namaz, oruç, tesbih vs. için yaratılmış oldukları biçiminde anlamak yanlıştır. İbadet kavramı içine, bu saydıklarımız da girmekteyse de hepsi bu değildir. Bu ifadenin tam anlamı, cin ve insanların Allah’tan başkasına tapmamalarını, itaat etmemelerini, hiç kimseye boyun eğmeyip, sadece Allah’ın karşısında eğilmelerini, O’nun emirlerine itaat edip, O’ndan korkmalarını, sadece Allah’ın dininin kurallarına uymalarını, O’nun dışında hiç kimseden bir şey beklememelerini ve hiç kimsenin önünde dua etmek için el açmamalarını tazammun eder. (İzah için bkz. Sebe an: 63, Zümer an: 2, Casiye an: 30)” (Mevdudi, Tefhim’ul- Kur’an, Zariyat, 56)

Kainattaki her zerre Allah’a tesbih etmekteyken, niçin sadece insanların ve cinlerin Allah’a ibadet etmeleri için yaratıldıkları söylenmektedir?

“Bu soru şu şekilde cevaplanabilir: Cin ve insanlar kendilerine Allah’a ibadet etme veya yüz çevirme ya da başkalarına ibadette bulunma hürriyeti verilmiş olan yaratıklardır. Kainattaki diğer varlıklar ise, böylesine bir irade hürriyetine sahip değillerdir. Onlar Allah’ın koyduğu yasalara uyarak, Allah’a ibadet etmenin dışında başka bir seçeneğe sahip olmadıklarından sadece insanlara ve cinlere hitap edilmiştir. Onlar dilerlerse kendilerini yaratan Allah’a ibadet ederler, dilerlerse O’ndan yüz çevirip, kendilerini yaratmayan başka varlıklara ibadet ederler. Ancak bu şekilde davrandıkları takdirde fıtratlarının dışına çıkmış olurlar. Bu bakımdan insanlar ve cinler, kendilerini yaratan Allah’ın dışında başka hiç kimseye ibadet etmeleri için yaratılmadıklarını bilmeli ve kendileri için doğru olan, onlara verilen bu hürriyeti yanlış yolda kullanmamak olduğunu anlamalıdırlar. Bu hürriyeti doğru yolda kullanarak, tıpkı vücutlarındaki her zerrenin Allah’ın kanunlarına uyarak, O’na ibadet ettiği gibi, onlar da kendi iradeleriyle Allah’a ibadet etmelidir.” (Mevdudi, Tefhim’ul- Kur’an, Zariyat, 56)

Sözlerimizi İmam Rabbani (rh.a.)’nin şu nasihatı ile noktalayalım:

”Ey oğul!

Varlıkların özü olan insanın yaratılmasındaki gaye, oyun ve oyuncakla eğlenmek, yemek ve içmek değildir. Onun yaratılmasındaki gaye, kulluk vazifelerini yerine getirmek, devamlı bir şekilde Allah’a iltica ve niyazda bulunmaktır.

Dinin anlattığı ibadetlere gelince, bunların edasından gaye, kulların faydası ve onların yararıdır. Bunlardan hiçbiri Cenab-ı Hakk’ın yararına değildir, çünkü onun böyle bir şeye ihtiyacı yoktur.

Durum böyle olunca, onların edası memnuniyete sebep olmalıdır. Bu  emirlerin yerine getirilmesi ve yasaklardan kaçınmak için koşmalı, çabalamalıdır.

Cenab-ı Hakk sonsuz zenginliği ile kullarına emir ve yasaklar yolundan ikramlar eylemiştir. Bu durumda bize düşen, tam manasıyla bu nimetlere şükretmektir. Memnuniyetin en üstün derecesi ile emir ve yasaklardan ne varsa hepsinin yerine getirilmesi için çaba harcamaktır.” (İmam Rabbani, Mektubat’tan)

Süleyman Önsay.