CAMİLER TOPLUMUN KALBİDİR
“Yeni bir “Camiler Haftası” günlerindeyiz. Cami nedir, caminin insanlık tarihinde ki yeri ve önemi, İslam insanı, toplumu ve devletinde caminin üstlendiği rol nedir vb. sorular müslümanlar için bilgi, bilinç, inanç ve yaşantı bakımından çok önemli ve zorunlu noktaların anahtarı konumundadır.
Biliyoruz ki Peygamber (s.a.v) Efendimizin Medine’ye teşriflerinde ilk işi Mescid-i Nebevî’ nin inşasını başlatmak olmuş ve mübârek sırtlarında kerpiç taşıyarak ta inşaatta bi’l-fiil çalışmıştır. Allah Resûlü’nün bu ameleliği sırasında nur-şifa-rahmet soluğu mübarek ağızlarından da arûz vezninde şu mısralar dökülmüştür:
“Taşıdığımız şu yük ey Rabbimiz!
Hayber’in yükünden de daha hayırlı daha temiz.
Ya Rab, hayır ancak âhiret hayrı.
Muhacirlerle Ensara acı!” (Ahmet Taşgetiren, Altınoluk, Sayı:32, s.6)
Evet, mü’minlere vatan seçilen, İslam toplum ve devletinin ilk adımı atılan Medine’de ilk olarak Allah’ın evini temsilen mescit bina kılınıyordu. Allah’a ve ahiret gününe inananlar için zaten başka bir şey de söz konusu olamazdı. Çünkü Yüce Yaratıcı şöyle buyurmuştu:
“Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tevbe, 18. TDV Meâli.)
Zaten insanoğlunun yeryüzündeki serüveninde de ilk kazma bunun için vurulmuş, ilk ter damlası da bunun için akıtılmış ve gerçekleştirilen ilk iş ve eser de bu olmuştu: “Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke’deki (Kâbe) dir.” (Âl-i İmrân, 96. TDV Meâli)
Dünyada dosdoğru bir yürüyüş, insanca bir yaşayış, huzur ve saadeti buluş ve ötede de sonsuza değin mutlu oluş ancak mescit temelli yapılanmayla ve kulluk eksenli bir yaşamla mümkün oluyordu. Şu veciz değerlendirmeler bu gerçeği ne güzel ifade ediyor:
“Cami, halkın hayatına kök salmış ulu bir çınardır. Cami, köktür, halk, Müslüman halk, caminin gövdesidir.
Cami, kıyamete kadar ezanlarıyla bütün insanlığı Allah’a çağıracak, namazıyla müslümanı Allah’ın katına yükseltecek, hutbesiyle üstün insanlık düzenini tebliğ edecek, doğruluklara doğrultacak, eğriliklerden çevirecek, vaazıyla ilim ve ahlâk, marifet ve hikmet dersini verecektir.
Cami, bu dünyada sırat köprüsünün eşi, Hakla halk arasına kurulmuş bir köprüdür. Cami, hakikatin köprüsüdür. Onun için, kıldan ince ve kılıçtan keskindir….
Camilerin minareleri halkın göğe kalkmış şehadet parmakları, şadırvanları da yüz akıdır…
Cami, toplumun kalbidir. Oraya dokunulamaz. Caminin aldığı bir yara, kalbin aldığı bir yaradan farksızdır.
Camilerimizle ayakta duruyoruz. Bunun farkında değil miyiz?
Bir Süleymaniye Camii, bir Sultanahmet Camii olan millet ölmez.”( Sezai Karakoç, günlük yazılar II sütün, Diriliş Yayınları. S. 522-523)
Evet, işte caminin anlamı ve vazgeçilmezliğinin nedeni öz olarak bu!
Peygamber Efendimiz’in şu îkazı camilere, İmam-Hatiplik görevine ve cemaat olma olgusuna bakışımız ve değerlendirişimiz ile ilgili ne kadar çarpıcı bir önem taşımaktadır. Öyle buyurdular: “Öğreneceği veya öğreteceği bir hayr (ilim ve amel) için benim şu mescidime gelen, Allah yolunda cihad eden mücahit hükmündedir. Bunun dışında bir şey için gelen ise, başkasına ait eşyaya bakıp duran kişi (seyirci, turist) durumundadır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11. 418)
Bu nebevî mesajı anlama ve gereğini yerine getirebilme hususunda bununla ilgili şu yorumu birlikte izleyelim:
“Öğreneceği veya öğreteceği bir hayr (ilim) için mescide giden ile Allah yolunda cihad eden mücahidin aynı hükümde olması, her ikisinin de i’lâ-yı kelimetullah için çalışıyor olmalarından kaynaklanmaktadır. Öte yandan ilim ve cihad, her ikisi de faydası bütün müslümanlara yönelik birer ibadettir. Ayrıca ilim ve cihadın aralarındaki farz-ı ayn veya duruma göre farz-ı kifaye olma bakımından da bir beraberlik bulunmaktadır.
‘Benim şu mescidime’ ifadesi, ilk anda hükmün, sadece Peygamber Mescidine ait olduğu izlenimi vermekte ise de o ifade, Hz. Peygamber’in bu açıklamayı yaptığı yer anlamında olup hükmün, diğer mescidleri de kapsadığı açıktır. O halde mescidler herkese açık, ilim yani eğitim-öğretim yerleridir. Mescidlere ya öğrenci ya da öğretici olarak girmek, mescidlerden faydalanmak için şarttır. Bunun dışında bir maksatla mescidlere gitmek, sadece başkasına ait eşyayı seyretmek, turistik bir gezide bulunmaktan ibaret kalmaktadır. Oysa mescidlere ibadet dışında, ilim için gitmek Allah yolunda cihad etmekle eş değerdedir. Bütün bunlar açıkça göstermektedir ki, halk eğitiminde mescidlerden yararlanmak caiz ve gereklidir. Yani eğitimde mâbed ve mekteb beraberliği idealdir. Eğitim ve öğretimin dinîlik vasfı bu ideal beraberliğin gerçekleşmesinin en emin yoludur. Yani mektebe mâbed, mâbede mektep havası gerekmektedir.
Mescid gibi tam anlamıyla dînî bir mekana gittiği halde sadece bir başkasına ait eşyayı seyreden ya da turistik bir gezi yapmaktan öte bir şey yapmayan kişiler durumuna düşmemek için, dînî eğitim ve öğretimi mâbedlerden başlamak üzere toplumun her müessesesine ve her kesimine yaygınlaştırmak gerekmektedir. Günümüzün en temel cihadı ve hadisimizin asıl çağrısı budur.” (Prof. Dr. İ. Lütfi Çakan, HADİSLERLE GERÇEKLER-İslâm Öncelikli Bir Hayat İçin- s.261)
Sözlerimizi camiyi tanımlayan şu veciz ifade ile noktalayalım: “Cami mihrabıyla bir tapınak, minberiyle bir toplum ve bir devlet, kürsüsüyle bir okuldur.” (Sezai Karakoç, günlük yazılar II sütun, s.522)
Süleyman Ön say.