ALLAH KATINDA DİN İSLAMDIR!
Rabbimiz bizlerden beklediği kulluk ilke, ölçü, biçim yani model tipini gönderdiği Peygamberlerle bildirmiş en son Peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.s.) ile indirdiği son kitabı Kur’an’la da dinini yani kulluk tarzını kemale erdirerek son şeklini vermiş ve tüm insanlığa şu ikazda bulunmuştur: “Allah nezdinde hak din İslâm’dır.” (1) Bu ilâhi mesaj, artık itibar edilip uyulacak DİN’in, İslâm olduğunu bildirirmiş, daha önce gönderilen diğer dinlerin de bundan böyle batıl (geçersiz) kılındığını vurgulamıştır.
Dinin insan için ne anlama geldiği ve neleri kapsadığı hususu varlık sebep ve gayemiz olan Kulluk sorumluluğumuzun idraki açısından ilk bilinmesi ve şuuruna ulaşılması gereken bir öneme haizdir. O halde, öncelikle din kelimesini bir tanıyalım. Sosyal Bilimler literatüründe: Din; “ Yaşam biçimi; hayatın nasıl yönlendirilmesi gerektiği konusunda benimsenen düşünce, inanç, ilke ve değerler bütünü” (2) diye tarif edilir. İslâm Hukukuna göre ise Din; kısaca “Allah Teâla’ya ubudiyet tariki yani kulluk yöntemi demektir.”(3)
Yüce Kitabımızda, “Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır” buyurularak kendisinin dışında hiçbir dinin yani hayat modelinin, yaşam biçiminin Mevlâmızca kabul edilmeyeceği insanlığın dikkatine sunulmuştur.(4)
İslâm Dini, bir müminin dünyadaki hayat felsefesinin ve sisteminin yani müslümanca bir hayatın ve Rabbimize sunulacak kulluğun; düşünce, inanç, ilke ve değerler bütününün son ve biricik şeklidir. Ve Kıyamete değin bütün çağlara hitap edecek bir mükemmillikte olup bir nimet olarak insanlığa sunulmuştur. Ancak, bugün müslümanların çoğunluğunun, İslâmca yaşamayı ve Allah’a karşı borç olan kulluk sorumluluğunu sadece bazı ibadetlerden yani iman, namaz, oruç, zekat ve hacdan ibaretmiş gibi algılaması ayrıca ele alınması zorunlu olan bir konudur. İnsanlarca bilinçsiz bir şekilde kullanılan “İslâmın şartı beştir” tekerlemesi de bu yanılgıyı hem yaygınlaştıran hem de kalplerde ve kafalarda kökleştiren bir virüstür.
Bunun yanlış olduğunu anlamak için Kur’an-ı Kerim’i, bir hadis ve bir fikıh kaynak eserini açıp bakmak yeterlidir. Görülecektir ki bu beş hususun dışında ahlâktan, iktisattan, sosyal meselelerden, siyasetten, barıştan, savaştan, hayırdan, şerden velhasıl insan yaşantısıyla ilgili ne varsa bunların tümünden söz eden, bunlarla ilgili emirler, yasaklar, îkazlar, ilkeler, ölçüler ve sınırlamalar koyan âyet-i celîleler, hadisi şerifler ve hükümler vardır. (5)
Evet, özetle söylemek gerekirse Kulluk; her zaman, her yerde ve her hususta Yüce Mevlâmızın huzurunda bulunduğumuzun edebiyle hareket edebilmektir! İslâmca yaşamak da, bunun biricik yolu ve yordamıdır!
Bugün Ehl-i kitap denilen diğer dinlerin mensubu yahudi ve hıristiyanların durumlarıyla ilgili hükmün ne olduğu ise Din İşleri Yüksek Kurulunun fetvasında şöyle ifade edilmektedir:
“Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin peygamber olarak gönderilmesinden sonra, bütün insanların ve bilhassa Yahudi ve Hıristiyanların kendi dini kitapları gereğince, Hz.Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliğini tasdik edip İslâm’ı kabul etmeleri gerekir. Aksi taktirde kendi kitapları ve dinlerini inkâr etmiş olurlar. Bu itibarla, Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna ve Kur’an-ı Kerim’deki bütün esaslara, olduğu gibi iman etmeyen bir kimse İslâm inancına göre cennete giremez.”(6)
Diğer taraftan Hıristiyanlığın ve Yahudiliği her ne kadar onlar kendilerini Hz. Musa ve Hz. İsa’ya nispet etseler de Hak din olma özelliğini kaybetmiş birer tahrif edilmiş din oldukları gerçeği altı yönden şöyle özetle gözler önüne serilmektedir:
1. Allah inancı. Yahudilik Tanrı’nın birliği üzerinde ısrarla durmasına rağmen, en azından tarihlerinin bazı dönemlerinde ona beşerî nitelikler nisbet etmişler ve âdetâ Tanrı’yı beşerî organ ve duygular taşıyan bir insan gibi tasvir etmişler, insanlaştırmışlardır. Hıristiyanlar ise Tanrı’nın birliğini farklı şekilde ele alıp teslîsi savunmuşlar, aşırı bağlılık duygusuyla, Hz. Îsâ’yı tanrılaştırmışlardır.
Halbuki İslâm, Allah inancı hususunda gerek yahudilerin gerekse hıristiyanların sonradan düştükleri yanlışlık ve aşırılıkları düzeltmiş, Tanrı’nın beşerîleşmesini veya beşerin tanrılaşmasını reddetmiş, bu noktada Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ’nın hakiki mesajını hatırlatarak Allah’ın bir ve benzersiz olduğunu vurgulamıştır.
2. Melek inancı. Meleklerin Allah’ın oğulları ve kızları olduğu iddiasını ve beşerî şekillerdeki tasvirlerini reddederek hem yahudi ve hıristiyanların düştükleri yanlışı göstermiş hem de Allah’ın yüceliğini vurgulamıştır.
3. Kutsal kitaplar. Ne yahudiler ne de hıristiyanlar, Allah tarafından Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ’ya verilmiş kutsal kitapları orijinal şekilleriyle muhafaza edebilmişler, Tevrat ve İncil zaman içinde ya kaybolmuş ve yeniden yazılmış, ya da çeşitli ilâve ve eksiltmelere mâruz kalmıştır. Kur’ân-ı Kerîm ise hem vahyedildiğinde yazıya geçirilmiş olması hem de ezberlenmek suretiyle muhafaza edilmesi yönüyle orijinal ve aslına uygun şekliyle günümüze kadar gelmiştir.
4. Peygamberlik. Yahudilik ve Hıristiyanlık sonradan tahrif edildikleri için örnek ve önder şahsiyetler olan peygamberlerle ilgili çeşitli iddia ve iftiralarda bulunup sonra gelecek peygamberleri kabul etmezken İslâm, hem bütün peygamberlere imanı şart koşmuş hem de onları lâyık oldukları güzel vasıflarla tavsif etmiştir.
5. Dünya-âhiret dengesi. Yahudilik dünya hayatına, Hıristiyanlık da dünyadan uzaklaşıp mânevî hayata daha çok ağırlık verirken İslâm her ikisi arasındaki dengeyi kurmuş ve korumuştur: “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu iste, ama dünyadan da nasibini unutma...” (el-Kasas 28/77).
6. Mükellefiyetlerin azlığı. Madde-mâna, dünya-âhiret dengeleri açısından en ölçülü ve kolayca yaşanabilir; çeşitli emir ve hükümlerde kolaylığı öngörmesi açısından en kolay olan din İslâm’dır.
Sözlerimizi şu ayet mealiyle noktalayalım:“Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.”
---------------------------------------------------
1- Âl-i İmrân 3/19.
2- Ömer Demir- Mustafa Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, s.106.
3- Ö.N.Bilmen, Huk. İsl. ve Islahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c.3, s.335.
4- Âl-i İmrân 3/85.
5 -Bk. Said Havva, İslâm, c.1, s.11.
6- dinisorular@diyanet.gov.tr
7-İlmihal I, s.12-13,TDV İSAM)
Süleyman Önsay.