EŞİ BULUNMAZ ÖRNEK
İnsan hayatında olmazsa olmaz zorunluluklardan biri de erdemli insan profiline uygun örnek ve rehbere ihtiyaç duyulmasıdır. İnsanı yaratan, onu dünya sahnesinde “kulluk” yarışına tabi kılan ve bunun için “din” yani yaşayış tarzı belirleyen Allah, bu hedef doğrultusunda model edinilecek öncüyü de belirlemiştir.
Bu nedenledir ki Ahzâb suresinin 21. Âyetinde Yüce Rabbimiz “ Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir” buyurmuştur.
“Ayette, Hz.Peygamber’in, Allah’ın hoşnutluğunu kazandıracak davranışlarda bulunmak isteyenler için mükemmel ve canlı bir örnek, en büyük fazilet nümunesi olduğu anlatılmaktadır.” (Diyanet Vakfı Meâli)
Evet “Allah’a iman edip O’nun rızâsını isteyen, âhirette lütfedeceği emsalsiz nimetlere mazhar olmayı uman ve daima Allah sevgisiyle yaşamak isteyen insanlar için eşi bulunmaz örnek, O’nun sevgili kulu, elçisi, rahmeti, şahidi, müjdecisi, davetçisi, ışığı olan Muhammed Mustafa’dır.” (Prof. Dr. Hayreddin Karaman ve Diğerleri, Kur’an Yolu Türkçe Tefsir ve Meâl, Ankara 2004, c.IV, s.344)
Bu örnekliğin anlam ve kapsamı hususunda Elmalılı merhum şu yorumu yapmıştır:
“Bu âyet, Resulullah’ın ‘Peygamber size neyi verdi ise onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan sakının’ (Haşr, 59/7) âyeti gibi, yalnız sözleriyle değil, fiil ve hareketleriyle dahi delil ve kendisine uyulan bir peygamber olduğunu hükme bağlar. Yani Resulullah din ve ahlakın teorik kısmını tebliğ ve hükme bağlamakla kalmamış, gerek savaşta ve gerek barış zamanında fiilleri ve uygulamaları ile ve bütün incelikleriyle kendisinde canlı olarak güzel bir uyma örneği olacak ders ve örnek vermiştir. Onun için Hz. Muhammed’in hayat hikâyesinde her açıdan insanlık dünyası için ‘üsvetün hasenetün=pek güzel bir örnek’ vardır.” (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim, c.6, s.304)
Burada Peygamberimizi örnek alarak hareket etmenin hangi hususlarda farz, vacip veya sünnet olduğu konusunda şu önemli tespit daima göz önünde bulundurularak davranılmalıdır:
“Peygamberimizin bütün yaptıkları ve söyledikleri tek bir hüküm çerçevesi içine alınamaz. Başta Kur’an olmak üzere diğer deliller ve karineler de göz önüne alınarak her fiili ve sözü ayrı ayrı değerlendirilir, bağlayıcı olup olmadığı tayin edilir. Genellikle tefsir ve fıkıh âlimleri de böyle yapmışlardır.” (Prof. Dr. H.Karaman, a.g.e)
Seyid Kutup merhum Hendek savaşı sürecinde Kâinatın Efendisinin sergilediği örneklikler ve akabinde nazil olan bu âyet-i celîle ile ilgili şu noktalara dikkatlerimizi çeker:
“Peygamber Efendimiz Müslümanlarla birlikte hendek kazma işinde çalışıyor, kazma sallıyor, kürekle toprak atıyordu. Küfelere doldurulan toprağı hendeğin dışına taşıyordu. Bu çalışma esnasında şarkı söyleyenlere katılıyordu. Müslümanlar çalışırken yüksek sesle recez bahrinden şiirler okuyorlardı. Peygamber Efendimiz de nakarat kısmında onlara katılıyordu..
Artık Müslümanların çalıştığı, Peygamber Efendimizin aralarında kazma salladığı, kürekle toprak attığı, toprağı küfeye doldurup taşıdığı, onlarla birlikte bu şiiri mırıldadığı bu atmosferi bugün tasavvur edebiliyoruz. Bu atmosferin Müslüman ruhlara nasıl bir enerji sağladığını, içlerinde hoşnutluk, fedakarlık, güven ve onurluluk duygularını doğuranın nasıl bir kaynak olduğunu düşünebiliyoruz…
Peygamber Efendimizin bu korkulu atmosferdeki cesaretine, dayanıklılığına, kararlılığına ilişkin haberler ise, hikayenin tümünde son derece belirgindirler. Bizim ayrıca bunları anlatmamıza gerek yoktur. Hepsi de bilinen ve yararlanılan şeylerdir.
Hiç kuşkusuz yüce Allah doğruyu söylemiştir: ‘And olsun Allah’ın elçisinde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah’ı çok anan kimseler için en güzel bir örnek vardır.’” (Seyit Kutup, Fi Zılâl’il Kur’an, c.8, s.258)
O’nun her söz ve davranışının insanlık için ne derece derin ve önemli bir örnek ve rahmet vesilesi olduğunun ifadesi açısından şu değerlendirme ve yorumlar ne kadar calib-i dikkattir. Birlikte izliyoruz:
“Mekke’nin fetih günüydü... Bir adam Resulullah’ın yanına yaklaştı. Korkudan, heyecandan titriyordu.
Resulullah da gördü adamın bu halini ve dönüp seslendi: ‘Titremene lüzum yok, ben kral değilim.’
Ve ardından dedi ki; ‘Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum ben.’
Bu hadisi her okuyuşumda sarsılırım.
Düşünün...
Mekke’yi fetheden kuvvetlerin başındaki kişinin ve Peygamber’in önünde titremez de insan, kimin önünde titrer?
‘İktidarı olağan üstüleştirme’ insanlık tarihi kadar eski bir hikâyedir çünkü..
Hatta geçmek bilmeyen bir hastalıktır.
Güçlülerin, militerlerin, kendine soy sop iktidarı ve havası oluşturanların, en sıradan makamların sahiplerinin önünde korkar, ezilir, büzülür, titrer insan..
Ya bugün?
Popüler şöhret denen şeyden bir parça nasiplenmiş kişilerin bile yanına yanaştığında titremeye kapılıp ağzını açamayanları görürsünüz.
Nedir Peygamber’i böyle davranmaya, böyle söylemeye iten?
İlk akla gelen hep tevazu kavramı olur bu durumlarda.
Tevazu deyip geçmek doğru olur mu?
Hayır! Yanlış olur.
Hele tevazuyu alçakgönüllülük veya kendini küçültme olarak ele alıyorsanız, bu iyice yanlış olur…..
Belli ki, yanında tir tir titreyen adama şunu hissettirmek istemiştir.
Demek istemiştir ki...
Peygamberim, farkım bu..
Başka farkım yok.
Sen ve ben insanız.
Beni sana üstün kılacak, ne soy sop, ne kavim ne de bir iktidar bağı olamaz…
İstedim ki, Peygamber’in (pek öne çıkmamış) bir sözünü hatırlatayım.
Belki bu noktadan başlayarak..
İslam ve ırkçılık; İslam ve hiyerarşi; İslam ve iktidar; İslam ve eşitlik konularını bir daha düşünme şevki doğar içimizde!” (Haşmet Babaoğlu,Selam olsun “kuru et yiyen kadının oğlu”na! Başlıklı yazısı)
Değerli yazar yazısının başlığına “Selam olsun ‘kuru et yiyen kadının oğlu’na!” cümlesini koymuştur. Biz sözlerimizi O’na salât’ü selâm olsun diyerek noktalayalım.
Dua ve selamlarımız Peygamberimizin, ehli beytinin ve ashabının üzerine olsun. Yani “Allah; O’nun zikrini i’la, Davetini galip ve Şeriatını dâim kılmak suretiyle, O’nu dünyada da ahirette de tekrim ve ta’zim buyursun. O’nu ümmeti hakkında şefaatçi kılsın, ecrini, derecesini kat kat artırsın.”
Süleyman Önsay