Hak ile hükmedenler veya hesap gününü unutanlar!
Yüce Rabbimiz, Sa’d suresinin 26. Ayet-i celilesinde şöyle buyurdu:
Ey Dâvud, biz seni yer yüzünde bir halîfe yapdık. O halde insanlar arasında hak (ve adalet)le hükmet. (Hükmünde) hevâ (ve heves)e (hissiyyâtına) tâbi’ olma ki bu, seni Allah yolundan saptırır. Çünkü Allah yolundan sapanlar (yok mu?) hesâb gününü unuttukları için onlara pek çetin bir azâb vardır. (Sa’d, 26)
Görülüyor ki, Allah (c.c.) Davut (a.s.)’ ın şahsında kullarına yönetimlerinde “Hak” ile hükmetmelerini emir buyurmaktadır. O halde en küçük sorumludan en tepedeki yetkililere kadar uygulamalarında tabi olmaları gereken “Hak” nedir?
Bu ayeti celile ilgili Şifa Tefsirindeki şu cevap ve yapılan yorum günümüz insanlarının çarpık inançlarına ışık tutan önemli ve hayatî tespitlerle uyarıları ihtiva etmektedir. Birlikte izliyoruz:
Bir şeyin hak olduğunu nereden bileceğiz acaba? Kimin dediği haktır? Adamın biri çıkıyor kanun yapıyor ve diyor ki; “hak budur”. Öyleyse aynı şeyi benim de deme hakkım vardır, çünkü ben de onun gibi bir insanım. Öyleyse dünyada 8 milyar insan vardır ve 8 milyar da hak vardır, öyleyse kavga çıkacak.
Bunun hallolması için, Allah (c.c) peygamberler göndererek der ki; “Benim bir ismim de El hak’tır.”
Üstelik hak devamlı olandır. Devamlı olan, ezeli ve ebedi olan da sadece Allah’tır. Yoksa biz insanlar devamlı değiliz. Öyleyse hak olan; Allah ve onun gönderdiği, bize bildirdiğidir. Hak olmayan da, hakkı belirleyemez. Çünkü hak diye belirlediği beğenilmeyebilir. İnsan kendi elini kendi çizdiği sınırlar ile bağlıyor.
Allah (cc); “Allah’ın indirdiği ile hükmet, hevaya (kötü huylarına) uyma. Eğer uyarsan Allah’ın yolundan seni saptırır” buyuruyor. Sakın belli insanların “ben hakkım” diye söylediklerine tabi olma yoksa onlar seni Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Allah yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık şiddetli bir azab vardır.
Bazıları diyorlar ki; “Efendim İslam hukukunda zamanın değişmesiyle hükümler de değişir kaidesi vardır, öyleyse 1400 sene önce inmiş olan Kur’an şimdiki zamanın değişmesiyle değişmelidir.” Halbuki bu kaide böyle değildir yanlış anlaşılmakta veya bile bile böyle yapılmaktadır. Çünkü nass’a dayalı hükümler değişmez, ancak örfe dayalı hükümler değişirler.
Bir adam geldi ve dedi ki; “Efendim ben Müslümanım ama şeriatı kabul etmem. Kur’an 1400 sene önce indirilmiştir, hükümler bugün için geçerli değildir.” Ona dedim ki;
“1400 senedir hiçbir fizikçi kimyager, biyoloji uzmanı; ‘tabiat kanunları hakkında Kur’an’da şöyle diyor ama, bizim deneylerimizin neticesinde gördük ki, bu böyle değilmiş dedi mi?’ demedi”. Demek ki, 1400 senedir bu böyle.
Peki Allah’ın bu hükümleri, bu tabiat kanunları değişmiyor da, bundan 1400 sene önce konulan ve bugün 21. y.y. hukukuna da uyan beşeri kanunları niye değişsin? Allah’ın beşeri kanunları, yani hükümleri de günümüze uyar. (1)
Diğer taraftan; Safvet’üt- Tefasir’deki şu anekdot da bu ayet-i celilede verilen mesajın kavranmasında mühim bir örnektir:
İbn Kesîr’in rivayetine göre; Ebû Zür’a, Velîd b. Abdülmelik’in huzuruna girdi. Velîd ona dedi ki: “Halîfe hesaba çekilecek mi? bunu bana bildir. Çünkü sen Kur’an’ı okumuş ve fakîh olmuşsun.” Ebû Zür’a dedi ki: Ey Mü’minlerin emîri! Söyleyeyim mi? O da: Söyle, sen Allah’ın emânindasın.
Ebû Zür’a şöyle dedi: Ey mü’minlerin emîri! Allah katında sen mi daha değerlisin, yoksa Dâvûd (a.s.) mı? Şüphesiz Allah ona hem peygamberlik, hem de halifelik verdi. Sonra onu Kitabında şöyle tehdit etti: “Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halîfe yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma. Sonra bu seni Allah yolundan saptırır...” Bu âyet etkili bir öğüttür.(2)
Sözlerimizi ilgili ayetin tefsiri ile noktalayalım:
Ey Dâvûd! Biz seni, işlerini idare etmek ve ihtiyaçlarım temin etmek için insanların başına halîfe kıldık, o halde, aralarında adaletle ve Allah’ın sana indirdiği şerîatle hükmet. Hükümlerde ve diğer konularda nefsinin arzusuna uyma. Sonra bu arzuya uymak seni Allah’ın doğru dininden ve dosdoğru şeriatından saptırır. Şüphesiz Allah’ın dininden ve şeriatından sapanlar için, kıyamet günü çetin bir azap vardır.
Bu azap, onların Allah yoluna girmeyi unutup terketmeleri ve hesap gününe inanmamaları yüzündendir. Çünkü onlar inansalardı, kıyamet günü için azık hazırlarlardı. -Sa’d, 26 –(3)
---------------------------------------------------------------
1) Mahmut Toptaş, Şifa Tefsiri, c.6, s.408,409
2) M.Ali Sabuni, Safvetü’t- Tefasir, c.5, s.289,290
3) A.e.
Süleyman Önsay