Hayat Bir Koşudur
Yüce Rabbimiz Âl-i İmran Sûresi’nin 133, 134 ve 135. âyet-i celîlelerinde şöyle buyurdu:
“Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!”
“O takvâ sahipleri ki, bollukta da, darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.”
“Yine onlar ki; bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.” (1)
“..Bu üç ayette İslâm ahlâkının bir hülasası verilmiştir. Şöyle ki; 133. âyette, Rabbimizin bağışına, gökler ve yer genişliğinde cennetine kavuşmanın, bütün ahlâkî davranışlarımız için temel gaye olduğu; iyiliği, birtakım dünyevi menfaatler kaygısıyla değil de, sırf Allah’a saygı ve sevgi demek olan takva saiki ile ve sadece uhrevi saadet uğruna yapmak gerektiği hatırlatılmıştır.
134 ve 135. âyetlerde ise, İslâm’da ideal ahlâk tipi olan ‘müttaki insan’ın temel ahlâkî nitelikleri olarak sayılan ‘her (türlü) halde cömert olmak, öfkeyi yenmek, insanları bağışlamak ve hatasını görerek kabul etmek ve vazgeçmek’ gibi vasıflar, ancak ihtirasları ve bencil duyguları karşısında hürriyetine kavuşmuş üstün ruhların faziletleridir.” (2)
“..genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!” bu ilâhî ferman mü’minler için dünya yaşantısının bir koşu ve yarış olduğunu belirlemektedir.
Evet, “Hayat, bir koşu, bir yarıştır. Engelli koşu ya da sabotajlı yarış...
Değiştiren, fakat değişmeyen, ezelî ve ebedî yaratıcıya varma koşusunda en ileri noktaya kadar gitme bilinç ve iradesidir bu yarışın amacı. Tanrıyı, ruhun en derin noktasından bilme ve O’nun ahlâkıyla ahlâklanmadır. Niyetlerin, eylemlerin, hep, Allah’ın razı olacağı bir mayalanış kıvamına ermesidir bu koşuda amaç. Tanrı korku ve sevgisini kalbe süreklice yerleştirme, bu aşk ve vecdle, eşya ve zaman çalkantılarının üstünden aşmadır. İlâhî Siteyi gerçekleştirme misyonuyla, ruhu, olayların, değişimlerin üstünde tutma erliğidir. Mutlak’ın mesajını ruhlara ve eşyanın nabzına geçirme diriliğidir...
Yarış, insanın kendini amaca adayışıdır. Amacı, hayatın anlamı yapmaktır koşu.
Ödül, koşunun, yarışın içindedir; koşunun ve yarışın kendisidir. İslâm’ı benimsemiş insan, bir koşu, bir yarışla özdeş, durmaksızın ilerleyecek, (tam insan / insan-ı kâmil) olmaya doğru gidecektir.
Çağımızda çılgın batı insanı, şer yolunda koşmaktan yoruldu. İslâm insanının (hayr) yolunda koşusuna başlamasının tam zamanı...
Ah, bu koşu, bu yarış, ne tehlikeli, ne heyecanlıdır Rabbim! İnsanın yalnız alnından değil, bütün vücudundan ter boşanır. Seyirciler tribününde ise, tarih boyu gelip geçmiş peygamberler, veliler var. Onların önünde koşmak. Ne zor, ne çetin, fakat ne kadar şerefli bir ödev. Zor ve çetin koşu. Ama unutulmamalı ki; insan, bu zorluğun ve çetinliğin üstesinden gelmek için yaratıldı.” (3)
Bu yaratılış gayemizin idraki ve icrası içinde olabilmemiz için de öncelikli olarak yapılması gerekenler ise hiç tartışmasız şudur: “Amentüyü yeniden yaşamaya başlamak. İslâm âleminin muhtaç olduğu ilk uyanış budur. Allah’a inanmak, Kur’an-ı Kerim’e inanmak, Peygamberlerin doğruluğuna inanmak, getirdikleri yolun eskimezliğine inanmak, İslâm hükümlerinin her zaman geçerli olduğuna inanmak, öteye inanmak, hattâ ötenin her zaman beride de bulunduğuna inanmak, hesaba inanmak, elde olmaksızın başa gelene sabretmek, İslâm ahlâkıyla ahlâklanmak, yani kısaca İslâm’ı toplumda elle tutulur, gözle görülür hale getirmek. Bu inanış, bu ahlâk toplumun ruhunu doldurmadan yeni bir oluştan söz edilemez....” (4)
Kendimizi aldatmayalım. Çok derinden yara aldığımızı bilelim. İslâm’ın yeniden ufuklarımızda yükselmesini görmek istiyorsak, çok köklü değişikliklere razı olmamız, katlanmamız gerektiğini idrak edelim. Hakikatın dosdoğru konuşulmasından gocunmamayı öğrenelim.
Nefsaniyet ve hırslarımızı davanın yerine koyup koymadığımızı sürekli olarak kontrol edelim. İslâm metafiziğini ve ahlâkını en derin anlamda yaşanır kılmadıkça küfürden bir çakıl tanesini bile yerinden oynatamayacağımızı bilelim....” (5)
Kur’an ruhunu ruhumuza geçirmek, İslâm inanç ve yaşayışını yeniden dünyaya hakim kılmak için adeta yıldızlara çekilmiş bulunan inanç âlemini yeryüzüne indirmek, materyalizmle, puta tapıcılıkla, insanları putlaştırma ile amansız savaşa girişmek çığırını açalım, zaten açılmış olan bu çığırı söndürmeyelim, daha parlak ve ışıklı hale getirmek vazifemizi unutmayalım...” (6)
Hutbemizi bu zor ve çetin koşunun kahramanlarını tasvir eden bir ayet mealiyle noktalayalım:
“Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten men ederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.” (7)
----------------------------------------------------------------------------
1) Âl-i İmran Sûresi’nin,
133, 134 ve 135. âyet-i celîleleri
2) Komisyon, Kur’an Yolu Türkçe
Meal ve Tefsir, Ankara 2006, c.I, s.671, 672
3) Sezai Karakoç, Makamda,
4. Baskı, Diriliş Yayınları, s.18-21
4) Sezai Karakoç, Sûr Günlük Yazılar,
5. Baskı, Diriliş Yayınları, s.152
5) A.e., s.159
6) A,e., s.160
7) Âl-i İmran Sûresi, 114. Âyet
Süleyman Önsay.