* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İslam İnsan Hak ve Hürriyetleri- BEYANNAMESİ  (Okunma sayısı 409 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İslam İnsan Hak ve Hürriyetleri- BEYANNAMESİ
« : Şubat 24, 2018, 11:25:02 ÖS »
İslam İnsan Hak ve Hürriyetleri- BEYANNAMESİ

Bugün 23  Şubat Peygamber Efendimizin 632 senesinde sayıları 140 bine ulaşan müslümanlara Vedâ Hutbesi’ni îrâd buyurmasının yıldönümü.

Özlü olarak ifade edilecek olursa, “Resulullah bu hutbesiyle İslâm esaslarını iyice yerleştiriyor, bütün dinlerin ittifakla haram saydığı cana, mala ve namusa tecavüzü yasaklıyordu. Hz. Peygamber yine bu hutbesiyle cahiliyye devrine ait işleri ayaklar altına alıyor, faizi tamamen kaldırıp iptal ediyor, kadınlara iyi davranmayı tavsiye ediyor, onların hak ve sorumluluklarını açıklıyor ve onların giyim- kuşamlarının ve rızıklarının, örf ve âdetlere uygun olarak temininin erkeklere ait bir görev olduğunu ilân ediyordu”(1)   

Vedâ hutbesi “ İslâmİnsan Hak ve Hürriyetleri Beyannâmesi” diye adlandırılabilecek bir mahiyete sahiptir. “Siyasi düşünce tarihi ve kamu hukuku kitaplarında anlatılan ve öğretilen insanların hak ve hürriyetlerine ait gelişmeler ve hatta 1215 tarihli İngiliz Magna Carta’sı ile Fransız 1789 tarihli insan hak ve hürriyetleri beyannâmesinin bu açıdan arz ettiği önem, sadece İslâm medeniyetini tatmamış devletler ve toplumlar için geçerlidir.”(2)

Bir yanda “Aristo’nun ‘insanlar iki grup halinde doğarlar : Birisi hizmet edilenler yani hürler, diğeri ise  hizmet edenler yani hizmetçiler ve köleler’ sözünden ilham alan Batı medeniyeti” diğer tarafta da “ insanı ahsen-i takvim suretinde yaratılmış ve yeryüzünde Allah’ın halifesi mükerrem bir mahluk olarak gören İslâm Medeniyeti !”(3)

Temeldeki bu ilke ayrılığının yanında  hak ve hürriyetlerin dayanakları da kıyas kabul etmeyecek derecede bir farklılık taşır. İslâm’ın dışındaki tüm hukukî düzenlemeler ”...görünürde insana saygı ve haklarıyla hürriyetlerini koruma nağmeleriyle dolu olup da tatbikata gelince bir gecede rafa kaldırılan” bir yapıya dayanır. İslâm ise “...insana ve onun haklarına saygıyı bir inanç sistemi ve dünya nizamı olarak kalplere, akıllara ve gönüllere yerleştirmiştir.”(4)

İslâm’ın insan hak ve hürriyetleri ile ilgili düzenlemelerinin tamamını bir sohbet çerçevesinde ortaya koymamız mümkün değil. Ancak iki noktada insanlığa sunulan rahmet atmosferine kısaca değinelim:

1-Şahsi Hak ve Hürriyetler:

“İnsanın maddî, manevî ve iktisâdî varlığı üzerinde sahip olduğu haklara ve hürriyetlere ‘şahsî hak ve hürriyetler’ diyoruz. İnsana ait bu hak ve hürriyetler kişinin ‘güvenlik ilkesi’ ile birlikte yürürler ve birbirini tamamlarlar. Batı’da [şahsî hak ve hürriyetler ile ilgili]..ilk hukukî düzenleme, 1912 tarihli İsviçre Medeni Kanûnudur... Vedâ Hutbesinde ise, konuyla ilgili şu hükmü görüyoruz: ‘EY İNSANLAR! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ve üzerinde bulunduğunuz şu belde nasıl bir mukaddes belde ise, canlarınız, mallarınız ve namuslarınız da öyle mukaddestir, dokunulmazdır ve her türlü tecâvüzden korunmuştur’

2-Hukuk Karşısında Eşitlik Hakkı:

Bütün insanların istisnasız her konuda eşit seviyede olması ve eşit şartlara tâbi olmaları demek olan mutlak eşitlik, İslâm’ın anladığı manada eşitlik değildir. Zira eşitlik, fazilet ve şerefte değil hukukta söz konusudur. Yani kanun önünde eşitlik esastır. Mutlak eşitliği savunmak insan fıtratını değiştirmekle mümkündür...

İnsanların hukuk önünde hepsinin eşit olduğunu ‘Ne Arab’ın Acem’e [Arap olmayanlara]  ne Acem’in Arab’a, ne kırmızının siyaha ve ne de siyahın kırmızıya, takvâ yani Allah’tan korkup O’nun emirlerine imtisâl ve nehiylerinden kaçınma fazileti dışında aslâ  üstünlüğü yoktur’ hadisiyle..”(5) asırlar önce Vedâ Hutbesinde îlan eden İslâm’a karşılık Batı,“1809’larda kadının insan sayılıp sayılmayacağını”n kararına henüz varamamıştı.

Söz eşitlik ilkesinden açılmışken, İslâm’ın kendine has iktisadî  eşitlik anlayışını yansıtan şu veciz değerlendirmeleri birlikte izleyelim:

“İslâm Sitesinde, kıymetlerin ölçüsü, erginlik ve erdem (fazilet)’dir. Batı Sitesinde ise, madde. Kapitalizmde bu para, komünizmde eşyadır. İkisinin arasındaki fark elde etme farkıdır. Birincisinde yarışma, öbüründe paylaşma ön planda... Batı Sitesinde, bir kişinin, elindeki iktisadî kıymeti kaçırması aptallıktır. Komünist Sitesinde, bir kimsenin elinden, ancak zorla bir şey alınır. İslâm’da ise, prensip olarak, kazanmak başkaları içindir ve bir insan, başkalarının elinin altına ruhî ve iktisadî kıymetler sürdüğü miktarda değerlidir....

İslâm Sitesinde, eşitliği bir marj dahilinde ve içgüdülere aykırı olmayacak bir şekilde sağlayan bu atmosferin payandalarını başlıca dört grupta toplayabiliriz:

1-İslâm sitesinde her kişinin yaşama tarzına çizilen sınırlar, verilen standart, aşağı yukarı kendiliğinden bir istihlâk eşitliği doğurmaktadır. Lüks haramdır. İsraf ve gösteriş yasak. Bir zengin müslümanla fakir bir müslüman arasında yaşama farkı çok azdır.

2-Faizin yasak edilmesiyle emeksiz kazanca prensip olarak set çekilmiştir. Prensip olarak İslâm sitesinde kazanç emeğe dayanır.

3-Zekât verme mecburiyeti, her şeye rağmen biriken sermayenin, tabiî yolu zedelemeyecek ve insanî çalışma içgüdüsüne aykırı olmayacak bir oranda sürekli olarak zenginlerden fakirlere doğru bir iktisadî kıymet akımı halinde akmasını sağlar.

4-İslâm Sitesinde Devlet, liberalist düzende olduğu gibi, prensip olarak iktisadî düzene karışmayan, dolayısıyla zenginin bekçisi bir devlet olmadığı gibi, herkesin malını eline geçirdiği için eşyada ve insanda istediği tasarrufu yapan, karşısında, maddî ve manevî hiçbir kuvvet bulunmadığı için insanın elinin kolunun bağlı olduğu komünist düzendeki gibi, içgüdülere aykırı bir devlet de değildir. Komünist düzende devlet, karşısında hiçbir dayatma gücü olunamayan ve ekmeğin bile ancak kendinden alınabileceği bir Dev’dir. Devlet, İslâm’da, kendisine dayatılabilinen, boykot edilebilecek, tenkit ve kontrol edilebilecek, her olayı dinamik olarak gözleyen, gerektiğinde her vakaya karışan, kıymetlerin elde edilme  ve dağıtılmasında olanca verimlilik ve eşitliği sağlamaya çalışan, peşin olarak hiçbir sisteme bağlanmayan, ana sisteme ve şartlara göre elâstiki bir kadrodur İslâm sitesinde, hiçbir şey boş ve faydasız yere elde edilmez Ve hiçbir şey haksız ve fazla olarak bir elde duramaz. Ve hiçbir şey boş ve faydasız yere yok edilemez.”(6)

Sözlerimizi Hucurat suresinin 13. âyet-i celilesinin mealiyle noktalayalım:

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”

---------------------------------------------------------------

1-Nedvî, Rahmet Peygamberi, s.354.

2-Doç. Dr. Ahmet Akgündüz, Ebedî Risalet, Tebliğ, İzmir, 1993, c.1, s.216.

3-Bk., a.e., s.215.

4-Bk., a.e., s.216.

5-Bk., a.e., s.223.

6-Sezai Karakoç, İslâm, s.66-68.