İslam Son ve Tek Dindir
Öncelikle şu temel bigileri bir hatırlayalım:
Kur’ân-ı Kerîm’de İslâm için “Allah katındaki din” (Âl-i İmrân 3/19), “dosdoğru din” (er-Rûm 30/30), “hak din” (et-Tevbe 9/33; el-Fetih 48/28; es-Saf 61/9) tabirleri yer almaktadır.
Yine Kur’ân-ı Kerîm’de İslâm dışındaki inanç sistemlerine de din denilmektedir (et-Tevbe 9/33; el-Fetih 48/28; es-Saf 61/9; el-Kâfirûn 109/6).
Buna göre kaynağının ilâhî olması ve orijinal şeklini koruması sebebiyle İslâm hak dindir. İlâhî vahye dayanmakla birlikte aslî şeklini koruyamamış dinlere de (Yahudilik, Hıristiyanlık) değiştirilmiş, tahrif edilmiş anlamında muharref dinler denilmektedir. İlâhî vahye dayanmayan dinler ise bâtıl dinlerdir...
Bütün peygamberler hak dini tebliğ etmiş, onun yaşanmasını teşvik etmiş, kendileri de örnek olmuşlardır. Hz. Mûsâ’nın getirdiği dine Yahudilik, Hz. Îsâ’nın getirdiği dine de Hıristiyanlık adı sonradan verilmiştir. Ne Hz. Mûsâ, ne de Hz. Îsâ bu adları kullanmışlardır. Onlar Allah’ın emirlerini tebliğ etmiş, bir olan Allah’a iman ve kulluğa çağırmış, ilâhî kitap olan Tevrat ve İncil’e göre yaşamaya davet etmişlerdir.
Kur’ân-ı Kerîm, peygamberlerin getirdikleri dinlerin aynı hak din olduğunu kaynak ve temel esaslar açısından belirtmiş, ama İslâm adını son peygamberin tebliğ ettiği dine ad olarak vermiştir. “Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim” (el-Mâide 5/3) meâlindeki âyet de bunu ifade eder. (İlmihal I, s.10,TDV İSAM)
İslam, bütün rasullerin ve nebilerin dinidir.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Nuh’un dilinden şöyle buyrulur:
“Müslümanlardan olmakla emrolundum.” (Neml,91)
Hz. İbrahim ve İsmail’in dilinden:
“Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl….” (Bakara,128)
Hz. Yakubun çocuklarına vasiyetinden:…
“…Şüphe yok ki, Allah, razı olduğu İslam dinini sizin için seçti. O halde siz ancak Müslüman olarak can verin.” (Bakara,132)
Hz. Musa’nın dilinden:
“… Eğer Müslüman iseniz Allah’a tevekkül edin.” (Yunus,84)
Hz. Musa’ya inanan Firavunun sihirbazlarının dilinden:
“Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür.” (A’raf,126)
Hz. İsa’nın havarilerinin dilinden:
“Allah’a iman ettik ve sen şahit ol ki biz gerçekten müslümanlarız.” (Ali İmran,52)
Sahih Hadis-i Şerifte de şöyle buyrulur:
“Peygamberler; babaları bir, anneleri ayrı olan kardeşlerdir. Dinleri de birdir.”
“ Benim ile benden önceki peygamberlerin benzeri; bir ev inşa edip onu süsleyen ve onu güzelleştiren adam gibidir. Ancak evin köşelerinden birinin bir kerpici (taşı) eksiktir. İnsanlar bu evi ziyaret eder hayran kalırlar ve (Neden bir kerpiç yerine konmamıştır?) derler. İşte ben o kerpicim ve peygamberlerin sonuncusuyum.” (Buhari ve Müslim)-Said Havva, İslam I, Mukaddime-
Yahudilik ve Hıristiyanlığın Hükmü.
Diğer taraftan Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte, her ne kadar onlar kendilerini Hz. Musa ve Hz. İsa’ya nispet etseler de Hak din olma özelliğini kaybetmiş birer tahrif edilmiş din oldukları gerçeği altı yönden şöyle özetle gözler önüne serilmektedir:
1. Allah inancı. Yahudilik Tanrı’nın birliği üzerinde ısrarla durmasına rağmen, en azından tarihlerinin bazı dönemlerinde ona beşerî nitelikler nisbet etmişler ve âdetâ Tanrı’yı beşerî organ ve duygular taşıyan bir insan gibi tasvir etmişler, insanlaştırmışlardır. Hıristiyanlar ise Tanrı’nın birliğini farklı şekilde ele alıp teslîsi savunmuşlar, aşırı bağlılık duygusuyla, Hz. Îsâ’yı tanrılaştırmışlardır.
Halbuki İslâm, Allah inancı hususunda gerek yahudilerin gerekse hıristiyanların sonradan düştükleri yanlışlık ve aşırılıkları düzeltmiş, Tanrı’nın beşerîleşmesini veya beşerin tanrılaşmasını reddetmiş, bu noktada Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ’nın hakiki mesajını hatırlatarak Allah’ın bir ve benzersiz olduğunu vurgulamıştır.
2. Melek inancı. Meleklerin Allah’ın oğulları ve kızları olduğu iddiasını ve beşerî şekillerdeki tasvirlerini reddederek hem yahudi ve hıristiyanların düştükleri yanlışı göstermiş hem de Allah’ın yüceliğini vurgulamıştır.
3. Kutsal kitaplar. Ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar, Allah tarafından Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ’ya verilmiş kutsal kitapları orijinal şekilleriyle muhafaza edebilmişler, Tevrat ve İncil zaman içinde ya kaybolmuş ve yeniden yazılmış ya da çeşitli ilâve ve eksiltmelere mâruz kalmıştır. Kur’ân-ı Kerîm ise hem vahyedildiğinde yazıya geçirilmiş olması hem de ezberlenmek suretiyle muhafaza edilmesi yönüyle orijinal ve aslına uygun şekliyle günümüze kadar gelmiştir.
4. Peygamberlik.Yahudilik ve Hıristiyanlık sonradan tahrif edildikleri için örnek ve önder şahsiyetler olan peygamberlerle ilgili çeşitli iddia ve iftiralarda bulunup sonra gelecek peygamberleri kabul etmezken İslâm, hem bütün peygamberlere imanı şart koşmuş hem de onları lâyık oldukları güzel vasıflarla tavsif etmiştir.
5. Dünya-âhiret dengesi. Yahudilik dünya hayatına, Hıristiyanlık da dünyadan uzaklaşıp mânevî hayata daha çok ağırlık verirken İslâm her ikisi arasındaki dengeyi kurmuş ve korumuştur: “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu iste, ama dünyadan da nasibini unutma...” (el-Kasas 28/77).
6. Mükellefiyetlerin azlığı. Madde-mâna, dünya-âhiret dengeleri açısından en ölçülü ve kolayca yaşanabilir; çeşitli emir ve hükümlerde kolaylığı öngörmesi açısından en kolay olan din İslâm’dır. (İlmihal I, s.12,TDV İSAM)
Ehl-i Kitab’ın hükmü:
Müşrik, Kur’ân dilinde iki anlama gelir ki biri zahirî, diğeri hakikîdir.
Zahirî müşrik, açıktan açığa Allah’a ortak koşan, birden fazla ilâh olduğu kanaatinde olanlardır. Bu anlama göre, Kitap ehline müşrik denmez.
Hakikî müşrik de gerçekten tevhidi ve İslâm dinini inkar edenler, yani mü’min olmayan gayr-i müslimlerdir.
Bu anlama göre, kitap ehli olan Yahudiler ve Hıristiyanlar da müşriktirler. Çünkü bunlar, dıştan tevhide inandıklarını ileri sürmelerine rağmen, gerçekte Allah’ın çocuğu olduğu kanaatindedirler.
Hıristiyanlar, teslise (Allah’ın baba, oğul ve Rûhu’l-Kudüs olmak üzere üç olduğuna) inanırlar. Ve “Mesih, Allah’ın oğludur” derler.
Yahudiler de “Üzeyr Allah’ın oğludur” demişlerdir.
Böyle demekle birlikte onlar tevhide inandıklarını da iddia ederler. Demek ki her ikisi de dıştan dışa müşrik değillerse de, gerçekte müşriktirler.
Bunun için mutlak olarak müşrik denildiği ve özellikle iman karşılığında söylendiği zaman, mutlak anlamı üzere kullanılmış demektir ve genel olarak kâfirleri kapsar.
“Ne kitap ehlinin kafirleri ve ne de müşrikler Rabbinizden size her hangi bir iyilik inmesini istemezler.” (Bakara, 2/105) gibi, mutlak küfürle karşılıklı olarak söylendiği zaman da müşrik kâfirden daha özel olarak, Kitap ehlinden başkalarına ait olur.
(Elmalılı M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim, c.2, s.94. Bakara, 221 tefsiri)
Süleyman Önsay.