Namazı ikame etmek!
Mirac armağanı ve de müminin miracı olan namazla ilgili olarak Elmalılı merhum Kur’ân’da “yüsallûne” yani “namazı kılarlar” tabirinden daha çok “yukîmûne’s- salâte” yani “namazı ikame ederler” buyrulduğuna dikkatleri çekerek şu izahatta bulunur:
“ ‘Namazı ikame ederler’ demekte, ‘namazı kılarlar’ demekten fazla bir anlam vardır ki bu, en az ‘doğru dürüst’ yani ‘namazın şartlarına uymak, Allah’a boyun eğmek ve tevazu göstermek suretiyle güzelce kılmak ve hatta kıldırmak’ mânâlarını ifade eder. Ve bunun için namazda ta’dil-i erkan (namazı erkanına uyarak kılmak) vacip olduğu gibi, özellikle namaz için iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, namazın gereklerini tamamlamak için gayret sarf etmek de dinin lüzumlu gördüğü hususlardandır.
Ana-babanın çocuklarına namaz terbiyesi; din kardeşlerin birbirlerine tavsiye ve hatırlatması; amirlerin engelleri ortadan kaldırma ve imkanları tamamlama suretiyle beğendirmesi ve teşvik etmesi; Cum’a namazına ve cemaatle namaz kılmaya dikkat ve devam etmesi de bu cümledendir.”
Elmalılı merhum “İkame” kelimesinin lügatta kaldırıp dikmek veya düzeltip doğrultmak veya kıymetlendirmek ve devam ettirmek veya dikkat ederek yapma anlamlarına geldiğini ifade ettikten sonra bunun namazla ilgisini şöyle açıklar:
“İlk önce ‘dikmek’ veya ‘doğrultmak’ mânâlarını düşünelim:
Bu bize ‘es-salâtü ımâdü’d-dîn=Namaz dinin direğidir.’ (Münâvî, Feyzü’l-Kadir, IV, 248) hadis-i şerifini hatırlatır.
Bu hadiste din, yüksek bir binaya benzetiliyor ve namaz aynı o binanın direği gösteriliyor ki, iman da o binanın temelidir..
Bu âyette (Bakara, 3) de namaz cemaat ile kaldırılabilecek büyük bir direğe benzetiliyor ve onun güzelce dikilmesi veya doğrultulması suretiyle o yüksek binayı dinin inşa, koruma ve devam ettirilmesinin gereği anlatılıyor.
Bir de bu binanın ilerde açıklanacak esasları, diğer kısımları, süsleme ve güzelliklerinin bulunduğuna işaret buyruluyor.
Bundan dolayı ‘namaz kılarlar’ demekle, ‘namazı ikame ederler’ demek arasında ne büyük fark vardır.
Hakikatte din gayet büyük ve kudsi bir binadır.
Ve bu binanın kerestesi, malzemeleri, şekli ve planı (yani şeriat) bizzat Allah’ın yaptığı ve koyduğu bütündür.
Ona uygun olarak inşası, kurulup meydana gelmesi ve içinde saadetle yaşanması da insanlara aittir.
Temsilen (benzetme yoluyla) diyebiliriz ki, bu binanın mimarı Allah, baş kalfası Peygamber, amelesi ümmettir.
Bu binanın temeli kalplerin derinliklerinde atılacak ve ağızlardan taşacak, direği tek başına namazlarla hazırlanacak, düzlenecek ve cemaat ile görünme meydanına dikilecek, sonra üzerine diğer kısımları inşa edilecektir.”
“..Bu bina ve direk benzetmesi bize İslâm’ın sosyal durumunu ve bu konumda namazın kıymet ve yerinin önemini anlatıyor.
Hakikaten cemaatle namaz İslâm toplumunun direğidir ve bütün İslâmî teşkilatın binasıdır.
Ve cemaatle namaz kılmak ve kıldırmak, o direği dikmektir.
Tek başına kılınan namazlar da bu direğin hazırlanması ve düzlenmesidir.
Dosdoğru, içi-dışı temiz ve muntazam olarak namaz kılmak, imanın büyüyerek bütün vücuttan fışkırması ve hayatın gidişatına muntazam ve doğru bir akış vermesidir. Bununla iç ve dış, mümkün olduğu kadar, temizlenir; kalp ve beden mümarese (alışma) ile kuvvetlendirilir.
Herhangi bir kimsenin namazsız bulunduğu haliyle namazına devam ettiği halini karşılaştırırsanız, namazlı bulunduğu zamandaki ahlâkını, herhalde yükselmiş bulursunuz ‘Muhakkak ki namaz kötü ve iğrenç şeylerden vaz geçirir.’ (Ankebût, 29/45) âyeti, bu gerçeği anlatır. Bu karşılaştırmadaki yanlışlıklar, ayrı ayrı şahısları mukayese etmekten doğar. Bazı hususta ahlâklı farz edilen namazsız, namazına devam ettiği zaman hiç şüphesiz ahlâk ve maneviyatça daha yükselir.
Namazını kılan kimsenin hayatta en az dört kazancı vardır: Birincisi temizlik; ikincisi kalp kuvveti; üçüncüsü vakitlerin intizamı; dördüncüsü toplumsal düzelme.
Bu faydalar, devam şartıyla, en resmî bir namazda bile vardır. Namazın büyük faydalarını hesap etmek mümkün değildir. Fakat en ufak ahlâkî faydası bilfiil büyüklenmeyi kırmak, kardeşliğe hazırlanmak, Allah rızası için iş yapmaya alışmaktır.”
“Bunun için namazda giyinebileceği en güzel ve en temiz elbisesini giymek ve kendine gurur vermesi düşünülen bu hal içinde örtülecek nice ayıpların bulunduğunu düşünüp, yüzünü yani alnını ve burnunu yerlere koyarak, kalbinde iman ettiği Allah huzurunda o kibir ve gururu kırarak defalarca secdeye kapanmak en mühim bir esastır.
‘Her cami(ye gidişiniz) de güzel elbisenizi alın.’ (A’râf, 7/31). Namazda özellikle secdenin kibre olan bu mühim tesiri dolayısıyladır ki, kibirliler en çok namazın secdesine itiraz ederler. O süslü elbiseler içinde alınlarını Allah rızası için yere koyma zorunluluğu onların kibir damarlarına, sinirlerine pek fena dokunur.
‘Şüphesiz bu, (Allah’a) saygı gösterenlerden başkasına ağır gelir.’ (Bakara, 2/45).
Düşünmezler ki o süsler, o alınlar hep Allah’ın vergisidirler. Ve zamanı gelince o yağlı alınlar toza, toprağa karışacaktır. Hem o topraklar, o yerler o kadar hakaret edilmeye, devamlı olarak çiğnenmeye layık değildir. Zaman olur ki onlar için kanlar dökülür. Beşer hayatı oradan fışkırır ve onu fışkırtan Allah Teâlâ’dır. O süslere, o bedenlere emek vermiş birtakım Allah’ın kullarının da hakları geçmiştir. Şu halde o topraklara, o yerlere, toprak ve yer oldukları için değil, yaratıcısı olan Allah Teâlâ’nın büyüklük ve ululuğu adına hakkıyla secdeye kapanıp, kibirden ve bencillikten sıyrılmak ve insanlar ile kardeşçe geçinmek için onların topluluklarına karışmanın pek kudsî bir görev olduğunu unutmamak gerekir. Namaz o kibir ve gururu kırarken, aynı zamanda insanın ruhî hürriyetine öyle bir yükselme verir ki bu yükselme en görkemli kralların huzurundaki saygı duruşundan çok yüksektir. Bunun için namaz mü’minin bir mi’racıdır. Yani onu beşerî olmanın sertliğinden, tek olan Allah’a ait arşa çıkartan bir merdivendir. Namazda bütün bir beşer hayatının şekli ve dereceleri dürülmüştür. Allah’ın huzurunda bulunmak, hazırlanmak, düşünmek, istemek, defalarca kalkmak, bükülmek, düşmek, rahat edip oturmak nihayet selam ve selametle işini bitirmek, insanı, bütün hayatın kademelerinden geçirterek, varlığın sırlarını, dünya ve ahireti düşündürerek Cenab-ı Allah’a kavuşturur ve büyük bir iman ve sevap ile yine âleme döndürür. Yine bir hadiste açıklandığı üzere ‘Namaz, İslâm ile küfrün ayırıcısıdır’.” (1)
-------------------------------------------------------
1 - Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim, c.I, s.176, 177.
Süleyman Önsay.