CEHENNEM ATEŞİNİ GÖREBİLMEK
Dünyada yaşarken sahip olunan inanç ve değerler, duygu ve düşünceler, söz ve davranışlar, giyim ve kuşamlar, kişisel ve kurumsal hayatlar, komşuluk ve akrabalıklar ve ailevî, idarî, ticarî, hukukî ilişkilerdeki ilâhî emir ve ölçülere ters düşmelerle ilgili Kur’an’da yapılan îkaz ve tehditleri ve haber verilen ötede bekleyen ateşi bugün burada göremeyenler, yarın orada ona girmeye mahkum olacaklardır.
Evet, bugün burada küfürdeki ateşi, isyandaki azabı, haramlardaki acıyı göremeyenler orada bir hayat boyu azaptan başka bir şey kazanamadıklarını anlayacaklardır. İşte o gün bu hüsranı yaşayanlardan olmamak için bugün varlığına inanmış olduğumuz Cehennemi; hayatımızın her boyutunda tüm dehşetiyle bizlere yansıtan kâmil bir imanın, kesin bir bilginin ve sağlam bir bilincin sahibi olmak zorundayız.
Zira Yüce Rabbimiz öyle buyurdu:
“Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız”
“ Mutlaka Cehennem ateşini görürdünüz.”
(Tekasür, 5-6; Diy. Vakfı Meali)
Aslolan, sadece Ahirette Cehennemin var olduğu bilgisine sahip olmak değil, yaşarken Cehennemi görebilme çizgisine ve “Onlar Ahirete îman ederler (kesin bilgiyle inanırlar)” ayet-i celilesinin sırrına ulaşabilmektir. O imanın verdiği bilince kavuşabilmektir. Ki Müslümanları diğer din mensublarından ayıran ana farklılıklardan biri de işte bu özelliktir. Bakınız, çağımızın İslâmî düşünce temsilcilerinden Sezai Karakoç bey bu gerçeği veciz bir şekilde şöyle ifade eder:
“Öbür dinlerde kıyamet, kâinatın sonuna ait bir bilgi ve haber olmaktan öteye geçmezken, İslâm’da kıyamet inancı ve duygusu, hayatın içine girer ve bir nevi ‘kıyamet şuuru’ halini alır. Bu şuurla donanmış Müslüman, her saat Yaratıcının karşısına çıkacakmışcasına bir hazırlık içindedir…
Müslüman,Yaratıcıya teslim olmuş kişidir. Her an O’nun kıyametine de kendini teslim etmeye hazır kişi…
Müslüman, vücudunda bir kıyamet taşıyan, ötenin sarsıntısını duymamış kişilere bir kıyamet aşılayan ve onları en şiddetli bir kıyametle sarsan bir kıyamet adamıdır.”
(Sezai Karakoç, Kıyamet Aşısı, s.7,9)
Seyyid Kutub merhum Bakara suresindeki
“Onlar Ahiretten hiç kuşku duymazlar” ayet-i celilesini yorumlarken bunun bir yol ayrımı olduğunu vurgular ve şöyle der:
“Onlar Ahiretten hiç kuşku duymazlar” vasfı; “.. insanı, başıboş bırakılmadığının, iş olsun diye yaratılmadığının, kendi keyfine bırakılmayacağının ve kendisini ilâhi adaletin beklediğinin bilincine erdirir. Bu bilinç sayesinde insanın kalbine güven dolar, iç dünyasının fırtınaları durulur, iyi amellere ve sonuç olarak yüce Allah’ın adalet ve rahmetine sığınır.
Ahirete kesin olarak inanmak, duyu organlarının kapalı duvarları arasında yaşayan kimse ile uçsuz-bucaksız bir varlık bütünü içinde yaşayan kimse arasında; yeryüzündeki hayatını varlık alemindeki yegâne payı sayan kimse ile dünyadaki hâyatını Ahirette göreceği karşılığın türünü hazırlayan bir imtihan dönemi kabul eden, Ahiretteki hayatı şu dar ve sınırlı alanın ötesinde yaşanacak gerçek bir hayat olarak algılayan kimse arasında yol ayrımı ve ara kesit oluşturur.”
(Seyyid Kutub, Fi Zılal’il-Kur’an, c.1.)
Sahabeyi Kiramı bu yolun kutlu ve mutlu öncüleri yapan; işte bu şuur yani yaşarken onlara Cehennemi gördüren bir iman kalitesine ulaşmış olmalarıydı.
“Hâris b. Malik (R.)’den…
(Günlerden bir gün) Hz. Peygambere (S.) uğradığında (aralarında şu konuşmanın geçtiğini anlattı.)
-Nasıl sabahladın Ya Hâris?
-Gerçek mü’min olarak sabahladım Ya Resûlallah!
-Ne söylediğinin farkında mısın? Hele iyi bir düşün. (Ya Hâris!) Her şeyin (özünü yansıtan) bir hakikati vardır.’Gerçek mü’min olarak sabahladım’ dediğine göre senin imanının hakikati nedir?
-(Ya Resûlallah!) Dünya benim için cazibesini yitirdi. Ona ait hiçbir ihtirasım yok. Gecemi (ibâdetle) uykusuz, gündüzümü (oruçla) susuz geçirdim.
Apaçık bir şekilde Rabbimin arşına bakar gibiyim. Cennet sakinlerini birbirlerini ziyaret ederken görür gibi oluyorum. Cehennemlikleri görür ve Cehennemin içinde (kopardıkları feryadı da işitir) gibiyim.
(Aldığı cevaplardan sonra) Allah Resûlü:
-Ya Hâris! Gerçeği bildin, özü kavradın. Bu halin üzerinde devam et, buyurdu ve bu sözlerini üç defa tekrarladı.”(M. Zevâid) (A. Rıza Demircan, Allah’ın Resûlü’nden Hayat Düsturları, s.32)
Bir yandan Cehennem endişesi diğer yandan da Cennet özlemi içinde olabilmek.
“Leylasının yurduna yalın ayak, başı kabak giderken ayağına batan dikenlerden haberi olmayan Mecnun gibi oluversek, Mısırlı kadınların Hz. Yusuf’un güzelliğini gördüklerinde ellerindeki bıçak ellerini kestiği halde acı duymadıkları gibi bizler, hep Cennet özlemiyle yaşayabilirsek bu dünyanın acılarının farkında olmayız.”
Ne mutlu bu hale ulaşabilen ve bu hal üzere ölebilenlere!
Sözlerimizi şu veciz hatırlatmalarla noktalayalım:
“Allah’ı kaybetmiş insan, neyi aramaktadır?
Allah’ı aramayan insan, neyi bulacaktır?
Kur’an’dan kaçan hangi kitaba inanacaktır?
Peygamberi görmeyen, hangi insanı görecektir?
Cennetini elinden kaçırmış olan, Cehennemden başka neyi kazanacaktır?” (Sezai Karakoç, Kıyamet Aşısı, s.35)
Süleyman Önsay.