NESİLLERİMİZİ HEBA ETMEYELİM
Yeni bir öğretim yılı daha başladı. Yıllar önce sunulan bir değerlendirmeyi önemine ve geçerliliğine binaen bir kez daha gündeme getiriyoruz. Şöyle demiştik:
Göz bebeğimiz olan yavrularımızın, ciğerparelerimiz olan çocuklarımızın ve geleceğimiz olan gençlerimizin vahim konumlarını yansıtan son yılların kanlarımızı donduracak derecedeki şok olayları ile ilgili bir değerlendirmeyi sizlerle paylaşacağız:
“Simgeler üzerinden yürütülen siyaset uğruna heba edilen bir neslin ruhunda ki boşluğun toplumsal dokumuzda ki fay hattını ortaya çıkaran bir depremle karşı karşıyayız.
‘Babamın işini bitirdin mi?’ diye soran kız ve arkadaşının işlediği cinayet üzerine Türkiye’de sorumluluk, vicdan sahibi herkesin yeniden oturup düşünmesi gerekir. 16 yaşında bir kızın babasını, anne ve ablasını planlı bir cinayetle göz kırpmadan öldürmeyi göze alabilecek olmasının bireysel bir vahşet olmaktan farklı bir anlamı, derinlerde ki bir bunalımın habercisi olduğunu görmek lazım... Lise düzeyinde işlenen cinayetler, ilkokullara kadar inen uyuşturucu alışkanlığı gibi görünür planda hissedilenler aslında birer sonuç....
Çocuk yaşta insanların okul basıp arkadaşını öldürdüğü, en küçük tartışmada çeteleşen tarafların birbirine kurşun yağdırdığı, hayatın başlangıcında gençlerin hiçbir insanilikle bağdaşmayan tasarlanmış cinayetlere giriştiği bir nesille karşı karşıyayız... Her toplumda görülen suç türünden farklı olarak, kültürümüzde, toplumsal yapımızda karşılığı olmayan yeni bir durumun habercisi aslında olup bitenler.
Her birinin işleniş tarzı bakımından insan havsalasının kavramaktazorlandığı bu cinayetlerin ortaya çıkardığı ‘yeni insan tipi’ üzerinde durmak zorundayız. Birer sonuç olarak önümüzde duran bu cinayetler, bu toprakların daha önce tanık olmadığı bir muhtevaya sahip. Hemen hepsinin daha çocuk yaşta veya gençlik dönemine yeni adım atmış insanların daha hayatı tanımadan vahşet denilecek derecede kan dökmesi, babasına bile kıyacak hale gelmesi sıradan bir cinayet olarak geçiştirilecek türden değil.…
Çağdaşlaşma adına geliştirilen modellerin imha etmeye çalıştığı gelenek ve kültür doğrudan var olan dini muhtevaya bilinçli bir karşıtlığa yöneldi. Din ve dini muhtevadan bağımsız olmayan toplumsal doku ve kültür yerine ‘seküler ahlak’a dayalı seküler insan tipi önerildi. Bu insan ve toplum modeli derin kimlik sorunlarıyla karşılaşacak, birey ‘toplumsal dönüşüm’ün tüm sarsıntıları karşısında var oluşsal bunalıma girecektir. Sorun bir varoluş sorunudur.
Dinin yerine sekülerliği yerleştirmeye çalışan Türk seçkinleri ruhunu boşalttığı insanımıza bir şey verememiştir. Dinle irtibatı kesilmiş bir ahlak sisteminin mümkün olmadığı, hele hele seküler ahlak gibi ucube modelin, kurgusal bir toplum fantezisinden ibaret olduğunu anlamak için gelinen noktaya bakmak yeterli...
Sonuç, medeniyet aidiyeti elinden alınmış, dinle irtibatı kesilmiş, değerler sistemi çökmüş bir insan tipi yetişiyor. Ve siyaset irtica üzerinden şiddet üretmeye devam ediyor.” (1.6.2006, Akif Emre)
Tam on üç yıl öncesi ile bugünü karşılaştırıp sonucu belirleme her birimize ait olsun!
Bu çok vahim ve acı durumu yansıtan satırlardan sonra, yıllar önce altı çizilen bir başka gerçeği de bir kez daha hatırlayalım:
“..dinleri eleştirmeye kalkan bazı akılsızlar, birtakım sistemlerin, düşüncelerin, felsefi rejimlerin, din yerine ikâme olabileceğini iddia ettiler. Bunun olmadığının en iyi örneğini de Rusya, marksizmle verdi. Bir toplumun içindeki insanlara dinden başka bir şeyle bir nizam veremezsiniz. Dinin nizamı içerisinde en önemli faktör mesuliyettir. Eğer bir insan yaşarken, yaşadığından mesul olmadığını düşünürse, o insanın yapamayacağı hıyanet, menfaati için yapamayacağı haysiyetsizlik kalmaz.” (Dr. Haluk Nurbaki, Bilişim Açısından İmanın Altı Şartı, s.110,111)
Sözlerimizi Kur’an-ı Kerim’den şu dua ve M. Akif merhumun bu ayetle ilgili yorumu ile noktalayalım: “Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helak edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin!” (Araf, 155)
“İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin, Allah’ım?” (A’râf 155)
Süleyman Önsay.