* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: O S.A.V MÜJDECİDİR  (Okunma sayısı 330 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
O S.A.V MÜJDECİDİR
« : Aralık 06, 2019, 11:52:58 ÖS »
O S.A.V MÜJDECİDİR

Efendimizin dünyaya teşriflerinin yıl dönümünü idrak etmemiz münasebetiyle O’nun gönderiliş nedenini ve hikmetini vurgulayan iki ayeti celileyi anlamaya ve kavramaya çalışıyoruz. Efendimizin gerek dünyada ve gerekse ahirette “Şahid” olmasının ne anlam ifade ettiğini arz etmiştik. Hatırlayalım Rabbimiz şöyle buyurdu:

“Ey Peygamber! Seni tanık, müjdeci, uyarıcı, izniyle Allah’a çağırıcı ve etrafını aydınlatan bir ışık olarak gönderdik.” (Ahzâb, 33/45,46) 

Bugün  O’nun (s.a.v.) “Müjdeci” olmasının mana ve muhtevasını arzedeceğiz.   

Kureyşliler Peygamberimiz (s.a.v.)’i türlü tekliflerle davetinden vazgeçirmeye çalışmışlar aksi takdirde O’nu öldüreceklerini söylemişlerdi. O’ndan ise daima kendisinin sadece bir müjdeleyici ve korkutucu olduğu cevabını almışlardı. Şu olayı birlikte hatırlayalım:

Kureyş müşriklerinin eşrafından bazı kimseler, bir gün, güneş battıktan sonra Kabe’nin arka yanında toplandılar. Birbirlerine:

“Muhammed’e haber salınız da, onunla konuşunuz, tartışınız; tâ ki mazur görülesiniz, kınanmayasınız!” dediler ve Peygamberimiz’e (a.s.): “Kavminin eşrafı seninle konuşmak üzere toplandılar, onların yanına gel!” diye haber saldılar.

Resûlullah (a.s.), acele, onların yanlarına geldi.

Onların iyi niyet taşıdıklarını sanıyor, doğru yola erişmelerini son derecede arzu ediyor, yüz çevirmekte direnip durmaları ise kendisinin çok ağırına gidiyordu.

Hemen varıp yanlarına oturdu. Kureyş müşrikleri:

“Ey Muhammedi Biz seninle konuşalım diye sana haber saldık. Biz vallahi Araplardan, senin kavminin başını derde soktuğun gibi kavminin başını derde sokan bir adam daha bulunduğunu bilmiyoruz!

Sen babalara, atalara dil uzattın!

Dini ayıpladın!

İlahlara dil uzattın!

Akılları akılsızlık, beyinsizlik saydın!

Birliği böldün, dağıttın!

Aramızda yapmadığın, başımıza getirmediğin kötü iş kalmadı!

Eğer sen getirip ortaya attığın o sözlerle mal, servet elde etmek istiyorsan; malca bizden daha zengin oluncaya kadar, senin için mallarımızdan mal toplayalım!

Eğer sen onunla içimizde en büyük şan ve şerefi kazanmak istiyorsan; biz seni seyyid ve ulu kişimiz tanıyalım!

Eğer sen onunla kral olmak istiyorsan; seni kendimize kral edinelim!

Şayet o sana gelen şey görüp de tesiri altında kaldığın cinlerden bir tâbi’  işi ise -ki bu bazen olabilir- biz seni ondan kurtarıncaya veya senin hakkında mazur sayılıncaya kadar,  tedavi çareleri araştıralım” dediler.

Resûlullah (a.s.), onlara:

“Dediğiniz şeylerin hiçbirisi bende yoktur!

Ben size getirdiğim şeylerle ne mallarınızı istemek,

Ne içinizde büyük şeref ve şan kazanmak,

Ne de üzerinize hükümdar olmak için gelmiş değilim.

Fakat, beni Allah size bir peygamber olarak gönderdi ve bana bir de Kitab indirdi.

Sizin (kabul edenleriniz) için, (Cennetle) bir müjdeleyici ve (kabul etmeyenleriniz) için de (Cehennemle) bir korkutup uyarıcı olmamı bana emretti.

Ben Rabbimin bana yüklediği elçilik vazifelerini size tebliğ ettim ve sizi öğütledim de!

Size getirdiğim şeyi kabul ederseniz, o, dünyada ve âhirette nasip ve azığınız olur!

Eğer onu kabul etmez, reddederseniz, Yüce Allah benimle sizin aranızda hükmünü verinceye kadar bana düşen, Allah’ın emrini yerine getirmek üzere, her güçlüğe göğüs gerip katlanmaktır” buyurdu. (M.Asım Köksal, İslam Tarihi, ist.2004, c.I, s. 311-313)             

Efendimizin müjdesine olumlu cevap verenler ölüm halinde bunun ne kadar gerçek ve değerli olduğunu analayacaklardır:

“Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler.”  *

Melekler, âyette vasıfları belirtilen müminlere, zikredilen müjdeleri ölüm sırasında vereceklerdir. Dosdoğru yolda yürümek, imanda sebattır. Bunu Hz. Ebu Bekir, söz ve davranışla düzgün olmak; Hz. Ömer münafıklık etmemek; Hz. Osman, amelde ihlâslı olmak, Hz. Ali, farzları edâ şeklinde yorumlamışlardır.

Meleklerin, “korkmayınız” müjdesi, ölüm sonrası ve geçmiş amellerle ilgilidir. “Tasalanmayınız” diye müjdeleri ise, geride bırakılan evlât ve aile ile ilgilidir. (Diyanet Vakfı Meali, Fussilet, 30 açıklaması)

Resûl-i Ekrem (asm) Fussilet sûresinin otuzuncu âyetini okuduktan sonra şöyle buyurmuştur: “İnsanlar bunu hep söylediler. Ancak sonradan çoğu küfre düştü. Kim bu söz üzere ölürse, o kimse istikāmeti doğru olanlardandır.” (İbn-i Kesîr, c. 3, 262) -Hayrat Neşriyat Meali-

Zaten Efendimiz’e ve O’nun müjdesine “evet” diyenlere “Enrolunduğun gibi dosdoğru ol!” ( Hûd 11/112) buyurulmuştu.

Bir Sahabî, Kâinatın Efendisine şu ricada bulundu:

“Yâ Resûlallah! Bana İslâm’ı öyle tanıt ki bir daha bir başkasına sorma ihtiyacı duymayayım”. Allah Resûlü de ona İslâmı şöyle özetleyiverdi:

“Kul âmentü billahi sümme’stekim=Allah’a inandım de sonra dosdoğru ol!” (Müslim)

Sözlerimizi Mevlâna’dan doğrulukla ilgili bir temsilî îkazla noktalayalım:

“Ayna ile terâzi, birisi incinecek yahut utanacak diye doğru söylemekten sakınır mı? Susar mı? Ayna ile terâzi öyle kadri yüce ve doğru mihenk taşlarıdır ki sen onlara iki yüz sene hizmet etsen ve daha sonra aynaya desen ki; ‘Ben sana bu kadar sene hizmet ettim, hatırım için beni çirkin gösterme!’ Terâziye de desen ki ‘Yalvarırım sana! Fazla tart, eksiğimi açığa vurma!’ Onlar sana cevap verir de derler ki: ‘Zavallı, herkesi kendine güldürme, kendini âleme maskara etme!’ Ayna ile terâzi  hile bilmezler, yalan söylemezler. Doğruluktan ayrılmayan ayna ile terâzi derler ki;

‘Allah, gerçekten bizim vasıtamızla tanınması, anlaşılabilmesi için kadrimizi yüceltti, bizi bu işte görevlendirdi. Bu doğruluğumuz olmasaydı, gerçeği olduğu gibi ortaya koymasaydık, bizim ne değerimiz kalırdı? İyilerin, güzellerin yüzlerini nasıl görür ve nasıl gösterebilirdik?’ (Mesnevî, beyt:3546-3551)” ( Doç. Dr. Ömer Çelik ve Diğerleri, Üsve-i Hasene, Erkam Yay., İst. 2003, s. 353.

Rabbim müjdeye layık olanlardan eylesin…

Süleyman Önsay.