* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: O S.A.V ŞAHİDDİR  (Okunma sayısı 304 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
O S.A.V ŞAHİDDİR
« : Kasım 29, 2019, 08:59:49 ÖS »
O S.A.V ŞAHİDDİR
   
 Efendimizin dünyaya teşriflerinin yıl dönümünü idrak etmemiz münasebetiyle O’nun gönderiliş nedenini ve hikmetini vurgulayan iki ayeti celileyi anlamaya ve kavramaya çalışacağız. Rabbimiz şöyle buyurdu:

“Ey Peygamber! Seni tanık, müjdeci, uyarıcı, izniyle Allah’a çağırıcı ve etrafını aydınlatan bir ışık olarak gönderdik.” (Ahzâb, 33/45,46.)

Bugün mesajın ilk bölümünde zikredilen “Şahid” yani “tanık” kavramı ne mana ifade ediyor, bunu kavramaya çalışacağız.!

“Şehîd ve şahidin bir mânası da ‘temsil eden, şahsında gösteren’dir. Peygamberler Allah Teâlâ’nın irade ve rızasını temsil eden, onun dilediği, beğendiği, hoşnut olduğu kulu şahıslarında gerçekleştiren kâmil insanlar, has kullar ve bu mânada canlı şahitlerdir. Hâtemü’l enbiyâ olan Hz. Muhammed ise bütün peygamberlerin güzel sıfat ve özelliklerine vâris olmuş, yalnız kendisine ait bulunan kemalât ile de onları aşmıştır. Onun bütün peygamberlere şahit olması, bu özelliğinin tabii bir sonucudur. İnsanlar dünyada yaşadıkları kulluk imtihanının âhirette sonucunu almak üzere toplandıklarında peygamberleri, bir ‘cevap anahtarı’ gibi onlara takdim edilecek; doğru ve yanlışlarını onların şahıslarında, kendi gözleriyle görecek, vicdanlarıyla hissedeceklerdir.” (Komisyon, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsiri, Ankara 2006, c.II, s.52)

Şu tablo bu tanıklığın yani ahirette cevap anahtarı olma yönünün gözler ve gönüller önüne serildiği bir öneme sahiptir. Abdullah ibn-i Mes’ud (r.a.) şöyle nakletti:

“Resûlullah (s.a.s.):

-‘Bana Kur’an oku !’ buyurdu. Ben:

-Ey Allah’ın Resûlü, Kur’an sana indirilmişken ben mi sana Kur’an okuyayım? dedim. Resûlullah (s.a.s):

-‘Kur’an’ı başkasından dinlemekten pek hoşlanırım’ buyurdu.

Bunun üzerine ben kendilerine Nisâ sûresini okumaya başladım.

‘Her ümmetten bir şâhit getirip seni de bütün bunlara şâhit tuttuğumuz zaman onların durumu nice olur?’ anlamındaki âyete [Nisâ sûresi, 4/41] geldiğimde:

-‘Şimdilik yeter!’ buyurdu. Bir de baktım Resûlullah, iki gözü iki çeşme ağlıyordu.” (Prof. Dr. M.Yaşar Kandemir ve diğerleri, Riyâzü’s Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Erkam Yayınları, c.III, s.156)

Öncelikle O (s.a.v.), inancından asla taviz vermeyen bir örnektir:

Peygamberimiz (a.s.), Allah’ın dini İslâmiyeti açıklayıp herkesi ona girmeye davet ve teşvik etmeye koyulunca, Peygamberimiz (a.s.)la Kureyş müşrikleri arasında, iş büyüdü.

Kureyşîler kendi aralarında hep Peygamberimiz (a.s.)ı konuştular ve birbirlerini onunla savaşmaya kışkırttılar.

Bir kez daha, Ebu Talib’in yanına varıp:

“Ey Ebu Talibi Sen aramızda yaşça, şeref ve mevkice bizden ileridesin! Biz senden kardeşinin oğlunu bizimle uğraşmaktan men etmeni istemiştik. Sen onu bizimle uğraşmaktan men etmedin!

Biz, vallahi, artık onun atalarımıza dil uzatmasına, akıllarımızı akılsızlık saymasına, ilahlarımızı yermesine, katlanamayacağız!

Sen ya onu bizimle uğraşmaktan vazgeçirirsin, ya da iki taraftan birisi yok oluncaya kadar, onunla da, seninle de çarpışırız!” dedikten sonra, dönüp gittiler.

Kavmi ile ilgisini kesmek ve onlara düşman kesilmek gibi bir durumla karşılaşmak, Ebu Talib’e çok ağır gelmişti. Fakat, Peygamberimiz (a.s.)ı yardımsız bırakmak da, müşriklere teslim etmek de, gönlünün asla razı olamayacağı bir keyfiyetti.

Ebu Talib Amca; adam gönderip Peygamberimiz (a.s.)ı getirtti:

“Ey kardeşimin oğlu! Kavminin ileri gelenleri bana geldiler. Şöyle şöyle söylediler. Senden, bana şikâyetlendiler. Senden dolayı beni çok üzdüler. Atalarına dil uzatmak, ilahlarını yermek, gibi, onların hoşlanmayacakları şeylerden vazgeç!

Hem bana, hem kendine acı! Güç yetiremeyeceğim, altından kalkamayacağım bir işi bana yükleme!” dedi.

Peygamberimiz (a.s.); Ebu Talib Amcasının bu sözlerinden, fikir değiştirdiğini, artık yanında dikilip kendisine yardım etmekten âciz kaldığını, desteklemeyi bırakacağını, kendisini müşriklere teslim edeceğini sandıve:

“Ey amca! Vallahi, bu işi bırakmam için Güneşi sağ elime ve Ayı sol elime koysalar da, Allah onu üstün kılıncaya ya da ben bu yolda ölüp gidinceye kadar bırakmam!” dedi.

Gözleri yaşardı ve ağladı. Ayağa kalkarak dönüp giderken, Ebu Talib: “Gel ey kardeşimin oğlu!” diye seslendi.

Peygamberimiz (a.s.) dönüp gelince, Ebu Talib:

“Ey kardeşimin oğlu! Git, istediğini söyle! İşine devam et! İstediğini yap! Vallahi, ben seni hiçbir zaman onlara teslim edici değilim!” dedi. (M. Asım Köksal, İslam Tarihi, ist.2004, c.I,s. 304-306)

Diğer taraftan O (s.a.v.), yaşantısının her anında ve her boyutunda öncelikle Rabb’inin hükümlerine uyan bir örnektir:

Öyle buyuruldu:

“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet, onların arzularına uyma, Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamaları için onlardan sakın (diye onu indirdik).” (Mâide, 49)

Bu ayet-i celile ilgili şu bilgi ve değerlendirmeler mü’minler için çok hayati bir öneme sahiptir:

Rivayete göre Yahudilerin ileri gelenlerinden bir grup Hz. Peygamberi yanıltmak ve ona yanlış hüküm verdirmek maksadıyla şöyle demişlerdi:

“Ey Muhammed! Bilirsin ki biz Yahudilerin bilginleri ve eşrafıyız. Biz sana tâbi olursak bütün yahudiler sana tâbi olur. Şimdi bizimle hasımlarımız arasında bir dava var, davayı sana getirelim, sen de bizim lehimize hüküm ver. Böyle yaparsan sana iman eder ve seni tasdik ederiz.”

Hz. Peygamber ahlâka aykırı olan bu teklifi reddetmiş, olay üzerine bu âyet inmiştir.(İbn-i Kesir, III, 122; Şevkânî, II, 58)

Yüce Allah, Yahudilerin ve başkalarının tuzağına düşmemeleri için Hz. Peygamber’in şahsında müminleri de uyarmakta, kendisine dava getirdikleri takdirde onların isteklerine göre değil, Allah’ın indirdiği Kur’an’a göre hükmetmesini, onların şaşırtmalarına aldanıp da Allah’ın indirdiği hükümlerden herhangi birini ihmal etmemesini emretmekte; Yahudiler Hz. Peygamber’in vereceği hükmü kabul etmeyip ondan yüz çevirdikleri takdirde bundan dolayı başlarına felâketlerin geleceğini Resûlullah’a haber vermektedir.

Çünkü Hz. Peygamber’in verdiği hükümden yüz çevirmek “adaleti kabul etmeyip haksızlığa ve zulme yönelmek” demektir. Adaletin saptırılması ise toplumu felâketlere sürükler. Medine Yahudileri her fırsatta İslâm’a karşı tavır aldıkları ve müslümanlara ihanet ettikleri için başlarına belâ açmışlar; bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı da sürgün edilmiştir. (Buhârî, “Megazî”, 14)

Yüce Allah, olup bitenlerden ibret almayan insanların birçoğunun fâsık olduğunu yani O’nun hükmünü kabul etmeyip, O’nun kanunlarının dışına çıktığını haber vermektedir. (Komisyon, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsiri, Ankara 2006, c.II, s.288)

Hutbemizi noktalarken şu gerçeği görmüş oluyoruz: “Peygamberimizi övmekle değil, O’nu örnek almakla sorumluyuz.”

Süleyman Önsay