OLMAZSA OLMAZLARIMIZ ARINMA - TEMİZLENME
Cenab-ı Hak Mâide suresinin 6. Âyet-i celîlesinde abdest veya teyemmüm etme emrinden sonra “Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz” buyurarak tertemiz olma olgusuna dikkatleri çekmiştir.
Yine aynı surede helal ve haram gıdaların açıklanmasından sonraki 100. âyetinde;
“De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de (bu böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah’tan korkunuz ki kurtuluşa eresiniz” işaretiyle dünyada aranılması gerekenlerin “çok değil, iyi, temiz ve helal olan” olduğu vurgulanmıştır.
Enfâl suresinin 36. âyetinde;
“Şüphesiz ki inkâr edenler mallarını, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlûp olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaklardır” gerçeğine dikkat çekilmiş bir sonra ki âyette ise bu toplamanın nedeni açıklanırken“(Bu toplama) Allah’ın murdarı temizden ayıklaması (mümini kâfirden ayırması) ve bütün murdarların bir kısmını diğer bir kısmının üstüne koyup hepsini yığarak cehenneme atması içindir. İşte onlar ziyana uğrayanların kendileridir” ifadeleriyle kâfirler yani münkir, müşrik, münafık ve mürtedler murdar olarak nitelendirilmiştir.
Yarın mahşer meydanındaki bu toplanmada müminler arasında yer alıp ziyana uğrayanlardan olmamak için dünya sahnesinde hangi çağda ve hangi şartlar altında yaşarsak yaşayalım küfre bulaşmamaya yani inkar, şirk, nifak ve irtidattan uzak durmaya özen göstermek zorundayız. İşte bu ise haliyle dört dörtlük bir arınmayı gerektirmektedir.
Ki, “İslâm toplumunun yeniden doğuşunda, şuur uyanışı ve bilme savaşıyla birlikte ve onlardan önce girişilmesi gerekli büyük iş, ruhumuzun arınmasıdır. Batı sularıyla kirlenmiş, materyalizm buharıyla buğulanmış, inkâr tuzuyla bulanıklaşmış, kuşku ve tedirginlikle bulutlanmış, şüpheyle kararmış ruhumuzun, yıkanıp arınması başlamadan, yeniden doğuş veya dirilişten söz edilemez.
Ruhumuz, Kur’an kevserinde yıkanmadan Batı cehenneminin is ve dumanlarından temizlenemez.
Ruhumuzun arınması, Kur’an’ı ruhumuza geçirmekle mümkündür.
Kur’an hükümleri, inanç olacak bizde, düşünce olacak, davranış olacak, duygu olacak ki, sonra ruhumuzdan taşan diriltici hakikat ırmağı, dudakları susuzluktan çatlamış insanlığın ruhuna aksın, kireçleşmeye yüz tutan medeniyetin taşlaşmasını durdursun.
Ruhumuz, inanca bağlı bir metafizik ürpertiyle, arınmaya başlar. Bir nevi dünya sahnesinde katarsisi [temizlenmeyi] yaşamamızla. Hatalarımızı, hakikatten kaçışlarımızı, sorumluluk duygusuyla bağdaşmaz davranışlarımızı vicdanın yüksek fırınına koyup en yüksek ateşte eriterek, ruhumuza musallat aykırı duygu, kara düşünce, marazi duyarlık, batıl inanç gibi menfi varoluşlardan kurtulabiliriz. Ruh, bu türlü kendisine yabancı unsurlardan temizlendikçe aslına dönmeye, paslarından temizlenmiş bir aynaya dönüşmeye, dolayısıyla hakikati yansıtır hale gelmeye başlar...
Bilgin[ler] bu ruh arınmasının metotlarını ortaya koyabilir, şair[ler] acılarını ve sevinçlerini, yani ruh halini anıtlaştırabilir, fakat bu arınmaya çağıracak olan önderler, toplumun adeta alınyazısını yüklenmiş ruh kahramanlarıdır. Bilgiyi de, sanatı da bu ruh arınması uğrunda kullanacak ruh kahramanları.
İslâm dünyası bu kahramanlara muhtaçtır. Bizi alıp Kur’an’a götürecek, toplumun ruhunu Kur’an’da yıkayacak, arıtacak, onu yeni doğmuş çocuk kadar saf ve masum hale getirecek, manevî bir ab-ı hayatta abdest aldırtacak, tövbe ve pişmanlık ateşiyle posa ve tortularından kurtaracak ruh kahramanlarına...
Her inanmış genç, önce kendi ruhunu arıtmaya çalışmalı, sonra bilgiyle donanmalı, sürekli şuurunu uyanık tutmaya çalışarak İslâm toplumunun dirilişine kendini adamalıdır.
Şöhret yerine hizmeti, haset yerine takdiri, had bilmezlik yerine hakkı teslimi, boş övünme yerine alçakgönüllülüğü yerleştire yerleştire ruhunu arıtmalı, durmaksızın arıtmalı, ölünceye kadar arıtmalı.” (1)
Allah (c.c.) bunun yani arınmanın gereği olarak şu özelliklerin adeta altını çizmiştir:
“Biliniz ki Allah’ın elçisi aramızdadır. Birçok durumda o sizin dediklerinizi yapsaydı işiniz kötüye giderdi, fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu gönlünüze sindirdi; inkarcılığı, yoldan çıkmayı ve emre aykırı davranmayı da size çirkin gösterdi. Allah tarafından bahşedilmiş bir lütuf, bir nimet olarak doğru yolu bulmuş olanlar işte bunlardır. Allah her şeyi bilmekte, yerli yerince yapmaktadır.” (2)
“İnsanların çoğunda özellikle kötü, aleyhte ve tehlike bildiren haberleri hemen kabul etme eğilimi vardır. ...
Sahabede iman, Peygamber’e güven ve sevgi vardı. Şu halde daha sonraki zamanlarda da insanların, Peygamber ahlâkındaki önderleri seçmeleri ve onlara güvenmeleri gerekmektedir.
Bazı fıkıhçılar âyetten şu hükümleri de çıkarmışlardır: “Dinin emirlerine aykırı hareket eden, günah kaygısı taşımayan kimsenin verdiği habere ve bilgiye dayanarak hükmetmek ve harekete geçmek caiz olmadığına göre, böyle kimseleri işbaşına getirmek, önder seçmek, arkalarında namaz kılmak da caiz olmaz. Fâsık imamların arkasında namaz kılmak mecburiyeti hasıl olursa, kılmadığı takdirde zulmetmeleri ihtimali bulunmak şartıyla, durumu kurtarmak ve fitneyi önlemek için namaz kılınır, ama sonra bu namaz yeniden kılınır.Fıkıhçıların, içinde yaşadıkları güç şartlar çerçevesinde çıkardıkları bu hükümlerin ibret alınacak evrensel yönü, din, siyaset ve cemiyet hayatında istibdadın çirkinliğini, özgürlüğün önemini vurgulaması ve erdemli toplumun erdemli önderlerle birlikte düşünülmesi gerektiğine dikkat çekmesidir.””(3)
Görülüyor ki arınmanın temelinde:
a- Peygamberimize (sünnetine, hadislerine) güvenmemiz,
b- İmanı sevmemiz ve gönlümüze sindirmemiz,,
c-Küfrü yani inkarı, şirki, nifakı ve irtidadı; günahkarlığı ve isyanı çirkin görmemiz gerekmektedir,
Rabbim görenlerden ve arınanlardan eylesin..
-------------------------------------------------------------
1-Sezai Karakoç, günlük yazılar III sûr, 4. Baskı, s. 71,7
2-Hucurat-7,8
3-Komisyon, Kuran Yolu Tefsiri
Süleyman Önsay