ON MUHARREM VE AŞURA
Bugün içinde bulunduğumuz Muharrem ayına damgasını vuran iki konuya kısaca değineceğiz. Bunlardan ilki âşûrâ orucu diğeri de Hz. Hüseyin’in (r.a.) hunharca şehid edilmesi faciasıdir.
“Âşûrâ, Hz. Nûh’tan itibaren bütün Sâmî dinlerde mevcut olan ve Câhiliye devri Araplar’ı arasında da Hz.İbrahim’den beri önemli görülüp oruç tutulan bir gündür. ” (İslâm Ansiklopedisi, T.D.V., c.4, s.24)
İlgili hadislere baktığımızda bugüne dair şu bilgileri elde ediyoruz:
1- Peygamberimiz, ramazan orucu farz kılınıncaya kadar bugünde oruç tutmuştur.
2- Ramazan orucunun farz kılınmasından sonra ise kendisi bu orucu tutmamış müslümanları da bu hususta serbest bırakmıştır.
3- Bugün, Kâbe örtülerinin değiştirildiği gündür.
4-Hz. İbrahim’ in (a.s.) bugün doğduğu kabul edilir.
5-Hz. Musa (a.s.) Firavun’un elinden bugün kurtulmuştur.
6- Hz.Nûh’un gemisinin Cûdî dağına oturduğu gün, bugündür.
Bunların yanında; Hz.Adem’in (a.s.) tövbesinin kabul olması, Hz.Yûnus’un (a.s.) balığın karnından çıkması, Hz. Mûsâ (a.s.) ve Hz. İsâ’nın (a.s.) doğum günleri olması, Hz.Süleyman’a (a.s.) mülkün verilmesi, Hz.Dâvûd’un (a.s.) tövbesinin kabul edilmesi, Hz.Peygamberimize günahlarının bağışlanacağına dair teminat verilmesi, Hicret’in olması gibi bugünle ilgili olarak halk arasında çok yaygın olan bazı söylentilerin; sahih kaynaklara göre doğrulanması ise mümkün görülmemektedir. Bunların bir kısmının ilmen ispatı söz konusu olamazken, bir kısmının da yanlışlığı aşikârdır. Hicret olayı bunun tipik örneğidir. Çünkü Hicret; Muharrem ayında değil, Rebîülevvel ayının 12. gününde gerçekleştirilmiştir. Ancak daha sonra hicri takvimin başlangıç ayı olarak Muharrem ayı kabul edilmiştir. (Bk. a.g.e. c.4, s.25)
Diğer taraftan yine hiçbir dini gerekçesi bulunmadığı halde müslümanlar arasında bugünle ilgili olarak yapıla gelen bazı davranışlar vardır. Bunlar “...yıkanmak, gözlere sürme çekmek, süslenmek, kına yakmak, bayramlaşmak, hububat karışımı aş (aşure) pişirmek, sadaka vermek, mescidleri ziyaret etmek, kurban kesmek gibi fiillerdir. Ve bunlar hakkında sahih bir rivayete rastlanmamıştır.... Bu âdetleri Resûlullah’ın ve ashabının yaptığına dair herhangi bir kayıt yoktur.” (Bk. a.g.e. c.4, s.25)
Peygamberimizin sevgili torunu Hz. Hüseyin’in (r.a.) 10 Muharrem 61’ de Kerbelâ’da şehid edilmesinin tarihe kara bir leke olarak damgasını vurması; bu ayın en önemli ve en acı olayıdır. “Âşûrâyı Şîa’nın yas günü ilân etmesine karşılık Emevîler Kerbelâ faciasını unutturmak için bir vesile sayarak o günü âdeta bir bayram kabul etmişlerdi. Hatta Fâdımî Devletinin yıkılmasından sonra şenlikler düzenlenmiş, tatlı yiyecekler pişirilmiş ve bu konudaki bid’atlerin haklı gösterilmesi maksadıyla çeşitli hadisler uydurulmuştur.” (A.g.e. c.4, s.26)
Bugün ile ilgili şu önemli hususların bir kez daha gözden geçirilmesinde fayda var. Birlikte izliyoruz:
“İslam tarihinde birçok facia var, zulüm var, katliamlar var, belki bunların en büyüğü Kerbela Faciasıdır, ama bugün bizim bu tarihi facialar karşısındaki tutumumuz ne olmalıdır?
Müslümanlar parçalanmış, İslam düşmanları ve müslümanların malik oldukları maddi değerlere göz diken emperyalistler bu parçalanmışlığı kullanarak, derinleştirerek, arttırarak amaçlarına ulaşmak için kullanıyorlar. Biz onlara fırsat mı verelim, işlerini mi kolaylaştıralım; yoksa geçmişten de ibret alarak safları sıklaştırmaya, ihtilafları azaltmaya, çatışmaları sıfırlamaya, her alanda iş birliği yapmanın yollarını aramaya mı çalışalım? Elbette ikincisi. Öyle ise gelin On Muharrem’i ve Âşurâ gününü de bu anlam içinde, bu amaca yönelik olarak geçirelim…
Anma merasimlerinde bölünmeye, müslüman guruplar arasında olumsuz duygular oluşturmaya meydan vermemek için itidali elden bırakmamak gerekiyor. Mesela Türkiye’de yaşayan bazı Caferi kardeşlerimizin, zincirlerle döğünerek kan revan içinde kalmak yerine Kızılay’a kan vermeyi tercih etmeleri örnek alınacak bir itidal, hatta bir reform örneğidir.
Kerbela Faciası’nı, bugün müslümanlara fayda sağlayacak bir formatta anma işinin yalnızca Şîa’ya bırakılmaması da gerekiyor. Hz. Hüseyin hepimizindir, o zulme karşı çıkmak, haklıdan yana tavır koymak, acıyı derinlerde duymak ve göz yaşı dökmek de hepimizin (sünni - şii bütün müslümanların) vazifesidir. Anma toplantıları hem karma olmalı, hem de ayrıca şîîler gibi sünniler tarafından da tertip edilmelidir.
Bu toplantılarda acıyı tazeleyip göz yaşı dökmekten ziyade müslümanların birliği, parçalanmanın sebepleri, tefrikanın verdiği zararlar, Hz. Hüseyin’in davranışının dini ve ahlaki saikleri, zulmün kötülüğü, zalime karşı durmanın gerekliliği ve yöntemi... üzerinde durulmalı, Hz. Hüseyin’in, Sevgili Dedesinden miras kalan ahlakının örnek alınmasına ağırlık verilmelidir.
İşte böyle On Muharremler hem ibadet olur, hem o muhteşem mücadelenin hakkını vermek, bugünkü hayatımız için de oradan meyveler devşirmek sonucunu doğurur.” (Hayreddin Karaman, Yeni Şafak, 4 Şubat 2007)
Başta Hz. Hüseyin (r.a.) olmak üzere tüm şehidlerimizi rahmet, canileri de lanetle anarız. Tüm yeryüzünde ve bütün zamanlarda ne adına ve kimler tarafından yapılırsa yapılsın işlenen tüm zulümleri kınama, tüm zalimlerden berî olma ve bütün mazlumların acılarına ve mücadelelerine ortak olma ve kesinlikle zalimlere meyletmeme hususunda; Yüce Rabbimizden bizlere ortak bilinç, birlik ve dirlik ihsan etmesini niyaz ederiz.
Sözlerimizi şu âyet meâliyle noktalayalım:
“Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O’ndan da) yardım göremezsiniz!” (Hûd, 11/113)
Süleyman Önsay.