YOLCU GİBİ OLABİLMEK!
Doğumla başlayıp ölümle noktalanan ve adına ömür dediğimiz bu süreç tek kelimeyle bir sınav dönemidir. Peygamber efendimiz bu hayatın bütün gerçekliğine ve gerçeklerine rağmen mümin için ne anlam ve önem ifade ettiğini şöyle gözler önüne sermiştir:
“Ben dünyada ancak bir ağaç altında gölgelenip sonra yoluna devam edip orayı terk eden bir yolcu gibiyim.”
Yine Allah Resûlü, yattığı yerin çok basit ve hüzün verici olduğunu gören bir kadın sahabi tarafından gönderilen güzel bir yatağın, Hz. Aişe validemizce kabul edilmesi üzerine Hz. Aişe’ye;
“Bunu iade et, eğer Allah’tan dileseydim, Allah (c.c), yanımda altın ve gümüş dağlarını da beraber yürütürdü. Fakat ben böyle bir şey istemiyorum. Hatta bana Mekke’nin “BATHA” mıntıkasının dağlarını altın ve gümüş olarak arz ettiler, ben onları kabul etmedim. Yarabbi, bir gün aç olayım sana tazarru ve niyaz edeyim; bir gün tok olayım sana tokluğumdan, verdiğin nimetlerinden dolayı şükür edeyim, ben bunu istiyorum, dedim.”
Burada verilen mesaj, dünyanın gaile ve alayişine, dert ve dermanlarına, haz ve hüzünlerine, eza ve sefasına takılıp kalmadan ana görev ve hedefi unutmamaktır.
İman pusulası ve Kur’an haritasıyla tayin edilen hedef ve çizilen rotada “.. insan bir ikilemle karşı karşıya kalır: Aklının ve vicdanının buyruklarını nefsanî isteklerine hâkim kılanlar iradelerini inançlarıyla bütünleştirir; dinin buyruk ve yasaklarının mâkul, değerli ve uyulması gerekli ödevler olduğuna hükmederler.
Nefsânî arzuları akıl ve vicdanlarına galip gelenler ise, söz konusu buyruk ve yasakları birer külfet olarak gördükleri için bunların anlamsız ve yararsız olduğuna hükmederek sonuçta din karşıtı bir düşünceyi ve hayat çizgisini benimserler.”
Ankebut suresinin 64. Ayet-i celilesi,
“(Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi.”
“..bu kesimlerin algıladığı anlamda bir dünya görüşünün yanlışlığına dikkat çekmekte; bu anlayışla yaşanan bir dünyanın sadece sıradan, gelip geçici zevkler ve hazlardan ibaret olduğu uyarısında bulunmaktadır.
Halbuki insan için önemli olan, ‘âhiret yurdundaki asıl hayatı kurtarması, oradaki mutluluk ve esenliği için çalışmasıdır.” (1)
“Din karşıtı bir düşünceyi ve hayat çizgisini benimserler” denilen kitle, aynı zamanda Allah inancına sahip olduklarını zanneden ve iddia eden bir inanç yapısında olan kesimlerdir. Sûrenin önceki ayet-i kerimeleri bu gerçeği şöyle yansıtmaktadır:
61. Şayet onlara, “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı yasalarına boyun eğdiren kimdir?” diye soracak olsan, hiç tereddütsüz “Allah’tır” derler. O halde haktan nasıl yüz çevirirler?
62. Allah, kullarından rızkı dilediğine bol bol, dilediğine de ölçülü verir; kuşkusuz Allah her şeyi hakkıyla bilir.
63. Yine onlara, “Göklerden su indirip de onunla ölü toprağa hayat yeren kimdir?” diye sorsan, hiç tereddütsüz “Allah’tır” derler. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur; ama onların çoğu akıllarını kullanmazlar!
“..bu âyetler grubunda baskıcı putperestlerin asıl sorunları olan çarpık inançlarından ve bu yüzden içine düştükleri çelişkilerinden örnekler verilmektedir…
Müşrikler, bir yandan evreni yaratıp yöneten gücün Allah olduğunu söylerken diğer yandan Allah’tan başka şeyleri tanrı sayıp onlara tapıyorlardı; tevhidden sapma demek olan bu tutum hem bir çelişki hem de insanın en değerli meziyetlerinden olan aklı kullanmamak, akıl ölçülerinden uzaklaşmak demektir.
Bu durumda putperestlerin, sorulduğunda Allah’ı yaratıcı güç olarak tanıdıklarını söylemelerinin pratikte bir anlamı kalmamaktadır. Çünkü onlar, Allah’ın dinini, peygamberini ve kitabını inkâr ediyor; buyruk ve yasaklarım tanımıyor; eylemlerini sanki Allah yokmuş, O’na karşı sorumlu değillermiş gibi sürdürüyorlardı.
Kuşkusuz ilk muhatapları müşrikler olduğu için onlara hitap eden bu âyetler, aynı zamanda benzer tutumları sergileyen bütün insanları kapsamaktadır.”
“ Putperestlerin anılan tutumu benimsemelerinin temelinde dünya tutkusunun bulunduğuna işaret edilmektedir. Aslında bu durum birçok inkarcı için de geçerlidir. Çünkü din bir yasalar bütünüdür; buyrukları ve yasakları vardır ve bunlar insanın arzularını sınırlar. (1)
Buraya kadar sunduğumuz ayet-i celilelerin meallerinden, hadisi şeriflerden ve ilgili yorumlardan çıkan sonucu şöyle özetleyebiliriz:
a-Allah’ı yaratıcı olarak tanımak mümin olmak için yeterli değildir.
b- Dünyayı ve dünyalıkları putlaştırmak insanı müşrik yapar.
c-Dinin gereklerine göre yaşamamak şirk içinde hayat sürmektir.
d-Böyle bir yaşantı oyun ve eğlenceden öte hiç bir mana ve önem ifade etmez.
“ (Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!”
-----------------------------------------------------------------
1- Prof. Dr. Hayrettin Karaman ve Diğerleri, Kur’an Yolu: IV/264-265.
2-Ankebût Sûresi, 64
Süleyman Önsay.