Hukuk ihlali yani yolsuzluk!
M. Akif merhumun “Hâlik’ın nâ-mütenâhî adı var, en başı: Hak.
Ne büyük şey kul için Hakk’ın elinden tutmak!” (1) dediği gibi hak kelimesi yüce Rabbimizin isimlerindendir. Hakkı belirleyen, onun ölçülerini koyan, sınırlarını çizen ise, mukaddes kitabımız yüce Kur’an’dır.
Rabbimiz öyle buyurdu: “Biz Kur’an’ı sadece hak olarak indirdik, o da gerçeği söyleyerek geldi; seni de ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.”(2)
Büyük müfessirlerimizden “Taberî’ye göre Kur’an’ın hak olarak indirilmesinden maksat, onun adalet ve insafı, güzel ahlâkı, iyi ve övgüye değer davranışları emretmesi; zulüm, haksızlık, kötü huy ve çirkin davranışları yasaklamasıdır (XV,177).”(3)
Kendi hür iradeleriyle İslâm’a teslim olup, vasıfların en güzeli ve değerlisi olan müslüman unvanını kazanan müminlere düşen; yaşantılarındaki tüm ilişki ve davranışlarını hak olarak indirilen Kur’an’ın sonsuza değin gerçek ve geçerli olan buyruklarına, hükümlerine, kriterlerine ve öngörülerine göre ayarlayarak hakça yaşamalarıdır.
Bunu gerçekleştirmek yani Kur’an’ın çerçevesinde hep birlikte hakça yaşamak ise cepheleşmeyi değil, kenetlenmeyi; gaddarca davranmayı değil, tüm davranışlarda merhamet sergilemeyi; tecâvüzkâr olmayı değil, her ne pahasına olursa olsun hak ve hukuka teslimiyeti gerektirir.
“..Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
‘Yemin ederek bir müslümanın hakkını alan kimseye, Allah cehennemi vâcip kılar, cenneti de haram eder.’
Bir adam dedi ki:
-Ya Resûlallah! Şayet o küçük ve değersiz bir şey ise?
Bunun üzerine Peygamberimiz:
‘Misvak ağacından bir dal bile olsa böyledir’ buyurdu.”(4)
“Hadiste ‘müslümanın hakkı’ diye özellikle belirtilmesi, gayr-ı müslimin hakkının helâl sayıldığı gibi bir düşünceyi akla getirebilir. Oysa gayr-ı müslimin hakkı da aynı şekilde haramdır. Müslümanın hakkını almanın hükmü ne ise, gayr-ı müslimin hakkını almanın hükmü de aynıdır. Bu hakkın az veya çok, küçük veya büyük olması da haksızlığın hükmünde bir değişiklik meydana getirmez.”(5)
Kâinatın Efendisi bir hukuk şaheseri olarak nur-şifa-rahmet olan buyruklarında çağların ufkuna şu ölümsüz gerçeği kazıdı:
“Ben sadece bir beşerim. Sizler bana yargılanmak üzere geliyorsunuz. Belki sizin biriniz, delilini getirmekte diğerinizden daha becerikli ve daha üstün anlatımlı olabilir. Ben de dinlediğime göre o kimsenin lehinde hüküm veririm. Kimin lehine kardeşinin hakkını alıp hüküm vermişsem, ona cehennemden bir parça ayırmış olurum.”(6)
“Hak, sahibi yönünden 3 kısımdır:
1-Sadece Allah’a ait olan haklar (Allah hakkı- Amme hakkı),
2-Yalnız kişileri ilgilendirenler (Kul hakkı),
3-Hem Allah hem de kullarla ilgili olanlar (Müşterek hak).
1-Allah Hakkı:
a) Namaz, oruç, hac, zekât, cihad, emr-i bilmaruf nehy-i anilmünker, adak, besmele çekmek gibi ibadet ve dinin emirlerini yerine getirmek ile ilgili haklar.
b) Suçtan men etmek, hadleri (Allah’ın belirlediği zina, iftira, hırsızlık, alkollü içki ve yol kesme cezalarını) ve taziri ( çeşitli suçlarla ilgili devletin koyduğu cezaları) uygulamak ve topluma ait yerleri, malları, değerleri korumak gibi umumun menfaatini ilgilendiren haklar.
Hükmü:
*Affetmekle, barışmakla, şikayetten vazgeçmekle ceza düşmez. Mesela, malı çalınan kimsenin hırsızı affetmesiyle veya dava hakime intikal ettikten sonra hırsızla barışmasıyla hırsızlık cezası düşmez.
*Bu hak miras kalmaz. Mesela, mirasçı miras bırakanın suçundan dolayı cezalandırılamaz.
*Tedahül (birden fazla işlenen aynı suça bir tek ceza verilmesi) uygulanır. Mesela, bir çok hırsızlık yapıp ta henüz ceza almamış suçluya yalnız bir ceza verilir. Çünkü cezadan maksat onu suç işlemekten caydırmak olduğundan dolayı bir ceza yeterli görülür.
*Bu cezalar ancak devlet yetkililerince infaz edilir.
2-Kul Hakkı:
a) Sağlığın, malların, çocukların korunması; suçun, tecavüzün önlenmesi; kamu hizmetlerinden faydalanılması gibi umûmî olan haklar,
b) Kişilerin kendilerine ait varlıklar (para, servet v.s…) üzerindeki; hanımın eşi üzerindeki nafaka, ana-babanın çocukları üzerindeki yetiştirme-büyütme-velâyet gibi hususî haklar.
Hükmü:
*Sahibinin rızasıyla ceza düşebilir.
*Miras olarak kalır.
*Her suç için ayrı ceza gerekir.
*Bu hakkı hak sahibi veya velisi alır.
3- Müşterek Hak:
a) Allah ve kul hakkının birlikte bulunup hükmün Allah hakkına göre verildiği; boşanan kadının iddet beklemesi, zina iftirası atanın, iftiraya uğrayanca affedilse bile cezadan kurtulamaması gibi.
b)Yine hem Allah hem de kul hakkının söz konusu olup hükmün kul hakkına göre değerlendirildiği; öldürülen kimsenin velîsinin, kâtili affetmesi veya bir mal karşılığında barışmalarıyla kısas cezasının uygulanmaması gibi haklar.” (7)
Sözlerimizi, hakkın ne derece kutsal olduğunu ve sorumluluk ifade ettiğini gözler önüne seren Peygamberimizin şu ikazlarıyla noktalayalım:
“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir.) Şâyet iyilikleri yoksa, kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir. 8
-------------------------------------------------------------------------------------------
1- M.Akif Ersoy, Safahat, İst. 1998, s.340.
2- 17/İsrâ Sûresi, Âyet:105.
3- Prof. Dr. Hayreddin Karaman ve Diğerleri, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, DİBY, c.3, s.455.
4- Prof. Dr. M.Yaşar Kandemir ve Diğerleri, Riyâzü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Erkam Yay., c.2, s.158-159.
5- Ae.
6-A.e., c.2, s.170.
7- Bk. Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, Risale, 1991, c.5, s.15-18
8-Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir ve Diğerleri, Riyâzü’s- Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Erkam Yayınları, c. 2, s.150
Süleyman Önsay.