EVDE TAKVA - ALLAHTAN KORKMA- SAKINMA
Takva libasına bürünen, gönlünü ve endişesini evine bağlayan hayır sahipleri ne mutlu insanlardır.Takva yüreğini sevdaya vermektir… Korkmaktır, sakınmaktır, sakınılması gerekenden…
Hayadır takva, edeptir, edebinden setri avrete dikkat edendir “ehl-i takva…”
İşlerin ve hamaliye hayatın girdabında kaybolmadan, edep ve haya’sı üzerine sinen, gözü evinin yolunda olandır “muttaki” olan. İmandan lezzet alan, ibadetlerinde zahid olandır ehl-i takva… Muhabbettir, eşiyle şakalaşmaktır, çocuklarıyla oyun kurmaktır… Amaç ve hedef adına, sadece O’nun rızasına…
Kendini sürekli karşı tarafa koyarak hareket etmektir. Yokluğa, darlığa hazırlıklı olmaktır takva. Kalbinde kir-pası arındırmanın endişesini taşıyan, gözlerini mahremi olmayandan uzak tutmanın, yolda yürürken ayaklarının ucuna bakarak tefekkürane bir şekilde yolda yürümenin adıdır kutlu sevda. Ne mutlu o kutlu yolculara ki! Evine helal lokma getirebilmek için kendini hırpalar. Zahiri zararı kendine yükleyip uhrevi kazanca talip olandır, ehl-i hal ve takva üzere olan.
Ehl-i takva öyle kimsedir ki; helal lokmayı evine getirirken yorgun-bitap düşsede, kapıyı açan ehlinin alnına bir gül konduran ve ince tebessümle, yorgunluğuna aldırmayandır. Çünkü bunun öğretisini üsve-i hasene (güzel bir örnek) olan efendisinden almıştır.
Evinde tv, internet başına geçip çocuklarını bir tarafa atmayan, onlarla oynamayı, hikmet ve irfan pınarından aktarmayı vazife bilendir muttaki olan. Görevi büyüktür erkeğin. Çünkü yarına dair ciddi sözleri vardır. Çocuklarına maddi mirastan ziyade; edep, terbiye, zorluk erlerinin çilelerini ve mücadelelerini bırakmanın hazzını tatmaktadır. Ashab-ı güzinden, hüzün yıllarından, ezilen mazlum halklarımızdan, Mescidi Aksa’mızdan kutlu yarınlarımız adına sözleri vardır. Şehadetin anlamını ve hikmetini öğretir. Kutlu bir güne, kutlu insanlarla yolculuğu, çocuklarına öğretendir baba. Çocuklarını uyuturken onlara anlamsız masallar anlatmak yerine onların kutlu nebilerin, davet önderlerinin hayatlarıyla gözlerinin kapanmasını sağlayandır muttaki baba. Çocuklarıyla evde cemaat olup namaz kılmaktır, duaya tutunmaktır, ehline imam olmaktır…
Erkeğin takvası; hanımın kendisine ve çevresine hürmet etmektir. Saygı duymaktır duymasını istediklerine… Evinde yardımcı olmaktır, yükünü hafifletmektir, sıkıntısını paylaşmaktır… Bütün bunlar karşılıksız, karşılığı sadece izzet ve takvada aramaktır…
Bazen eşler arasında ufak kavgalar olsa da sürdürmemek ve kısa kesmektir velev ki haklı da olsa… Bizler biliriz ki haklı da olsa kişi tartışmayı önce bitirirse ona, Efendimiz(sas)’in tabiriyle Cennet’in ortasında köşk vardır, haksız olduğu halde tartışmayı önce bitirirse cennetin köşesinde köşk vardır… Ne mutlu o köşk sahiplerine…
Efendimiz(sas) hayatımızın en büyük örneği olmalı… Suni söylemlerle (kılıbık) kendimizi asla şekillendirmemeli ve beylik söylemlerden uzak olmalıyız… Rehberimiz nasıl uygulamışsa aile modelimiz o olmalıdır…
Ne mutlu o eşlere ki gecenin bir vaktinde önce biri kalkıp teheccüd ve ibadetlerini yapıp sonra eşini kaldırmak için latifeden hafif su serperek kaldırıp daha sonra diğeride aynı şekilde onu uyandıran… Bu kullar ne halis kullardır…
Eşine ve çocuklarına merhamet eden, evin sırlarını dışarıya taşımayan, lokma yemeden evindeki lokmayı düşünendir muttaki baba.
Muttaki kadının ise evi sığınağıdır. Orada yüce ALLAH’ın dilediği şekliyle asıl kişiliğini bulur. Bu sayede çirkinleşmeden, sapmadan, lekelenmeden, yüce ALLAH’ın fıtratına uygun olarak hazırladığı görevinin dışındaki alanlarda boşuna çırpınıp yorulmadan tertemiz bir hayat sürdürür. Lezzet ve lütfu kocasıyla paylaşmanın hazzını taşıyandır muttaki hanım. Eşine yaren, çocuklarına anne olandır. Evin sırrını, açlık ve kederini çarşaf gibi dışarı açmayandır. Derdini sadece ilahi buyruğa, kalbini ve gönlünü mevlasına hazırlayandır hanım. Eşine karşı edebini ve sevgisini sunandır muttaki hanım.
Muâz İbni Cebel(ra)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Dünyada bir kadın kocasını üzerse, o kimsenin hûrilerden olan hanımı o kadına şöyle seslenir:
- ALLAH canını alsın! Üzme onu! O senin yanında şimdilik misafirdir. Yakında senden ayrılıp bize kavuşacaktır.” (Tirmizî, Radâ` 19. Ayrıca bk. İbni Mâce, Nikâh 62)
Öyle hanımlar vardır ki hayatın tüm olumsuzluklarını bağrına basmış, hem kendi vazifesini hem de eşinin vazifesini üzerine almıştır. İnsanoğlunun dayanamayacağı sınırları zorlarlar. İlk aklımıza gelen sahabeden Ebu Talha’nın eşi Ümmü Süleym. Öyle mübarek insan ki kıyamete kadar tüm hanımlara örnek olmuştur. Hz. Enes’in (ra) annesi Ümmü Süleym (rah), Resulullah’a (sas) ölü üzerine ağlayıp ağıt yapmak üzerine biat vermişti. Ümmü Süleym o sıralarda Ebu Talha ile evliydi. Ebu Umeyr künyesiyle çağırdıkları bir çocukları vardı. Bir ara Ebu Talha bazı işleri için medine dışına çıktı. Bu arada çocuk hasta oldu ve vefat etti.
Annesi Ümmü Süleym çocuğu yıkadı, kefenledi, kokular sürdü ve üzerine birşeyler örtüp ”Bunun vefat haberini Ebu Talha’ya ancak ben söyleceğim” diyerek evin bir odasına koydu. Ebu Talha eve geldi. Ümmü Süleym ona karşı süslenip kokulandı. Akşam yemeği hazırladı. Bir ara Ebu Talha: ”Ebu Umeyr ne yapıyor?” diye sordu. Annesi:”Yemeğini yiyip uyudu, istirahat ediyor!” dedi ve sonra ”Ey Ebu Talha şu komşulara ne dersin, birisinden emanet birşey almışlar sahibi emaneteni isteyince yüzlerini ekşitiyor, olur mu böyle?” diye sordu. Ebu Talha, ”Hayır olmaz gönül hoşluğu ile emaneti sahibine vermeliler” dedi. Bunun üzerine Ümmü Süleym(rah) ‘‘Öyleyse sende oğlun için sabret çünkü ALLAH verdiği emanetini geri aldı” dedi… Ebu Talha olanlara şaşırdı. Sabahleyin Resulullah’ın (sas) hanımının gece yaptıklarını ve söylediklerini anlattı. Efendimiz(sas) ”ALLAH geçen gecenizi size mübarek kılsın (doğru yapmış güzel söylemiş)” buyurdu.
İçten ve hamim bir şekilde Rabbine sığınan ebeveyne selam olsun. Onlar ki sadece Rabbimiz ALLAH’dır! diye hayatlarını ikame ederler. Nasuh bir tevbeyle Rab’lerine yalvarırlar. “Rabbim ne olur sen bizleri mağfiret eyle ve bizlerin edep yerlerini ört. Mahremimiz olmayan kullarına karşı en ufak bir kırıntı içimizde bırakma… Sen şüphesiz sana kullukta yakaranları bağışlar ve nimetlerinle donatırsın…”
Abdulkadir Seven.