* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: KADERE TESLİMİYET  (Okunma sayısı 527 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
KADERE TESLİMİYET
« : Haziran 08, 2018, 05:49:36 ÖÖ »
KADERE TESLİMİYET

Kader başa geldiği zaman gönderene kafa tutmak, inancı öldürür, tevhid -Allah'ı birleme- nurunu söndürür, tevekkül ve ihlâsı yok eder.

Îman sahibinin kalbi, “niçin ve neden oldu” gibi sözleri bilmez. Belki “şundan veya bundan oldu” gibi yersiz lafları da dile getirmez. Bildiği tek şey vardır, o da başına gelen bir şeyi; “Baş üstüne, hoş geldi, sefalar getirdi!” diye karşılamaktır.

Nefis, tümüyle muhalefet safında durur. Durmadan kavga çıkarır, daima karışıklık ister. Onun ıslahını dileyen, şerrinden emin oluncaya kadar nefsiyle cihat ehli olsun. O nefis, şer içinde şerdir. Onunla cihat edersen emin olabilirsin. Neticede göreceksin ki hayır içinde hayır oluyor. Cihat devam ettiği müddetçe, onu her iyiliğe uyar bulursun. İbadetleri hoşlukla yapmaya koyulur. Ve bu uyarlık mükâfatı olarak şu ilâhî hitap ona gelir:

“Ey mutmainne -sakin, Hakk’a uyar- nefis, Rabb’ine dön! O, senden razı; sen de O’ndan hoşnut olarak!” (Fecr, 89/27-29)

Bu cihat sonunda, nefse itimat caiz olur. Çünkü şerli yönü ıslah olmuştur. Nefsi halkın eline bırakma! Ta ki manevî pederi İbrahim'e (as) nispeti yerinde olsun.

O ki, nefsi bir yana atmıştı. Ve herkesten ayrı tutmuştu. Şahsî hevesini söndürmüştü. Boşlukta uçuyordu. Bütün varlığı ile sakindi. Her şey onu ateşten korumaya geliyordu. Ama O’nun bunlara aldırış ettiği yoktu. Allah'tan başka kimseden talebi yoktu.

“O’nun hâlimi bilmesi, Bana yeter!” diyordu.

Çünkü tam teslim olmuştu. Hakkıyla tevekkül etmiş, Rabb’ın zatına sığınmıştı. İşte bu sığınmadır ki;

“Biz ateşe, ‘İbrahim'e yakıcı olma, serin ve selâmet üzere ol!' dedik.” (Enbiyâ, 21/69) mealinde gelen ilâhî fermanın inzaline sebep oldu.

Sabırlı kullara, Allah'ın bu dünyada hesapsız yardımı olur. Âhirette ise sayısız nimetleri… Şu âyet-i kerime sözümüze şahittir: “Sabırlı kulların mükâfatı bol ve hesapsız verilir.” (Zümer, 39/10)

Sabırlı kulların bu âlemde çektiği cefa, O’nun gözünden kaçmaz.

Siz, bir an olsun O’nun uğruna sabır yolunu tutun; yıllarca ecrini alırsınız. Zaten ömür boyunca “Kahraman” lakabıyla gezen, onu, bir anlık cesaret sonunda almıştır.

“Allah sabırlı kişilerle olur.” (Bakara, 2/153) Bu oluş, maddî bir terim değildir, manevîdir. Sabırlıyı Allah zafere ulaştırır, yardımını bol eder. Siz sabra devam ettikçe her an yardımcınız O olur. Yeter ki O'na bağlanmayı ve O'nun varlığına sığınmayı bilesiniz. O'nunla sabredin, O'nunla ayık olun; gaflet uykusundan uyanın.

Uyanmayı, ölüm anına bırakmayın; önceden uyanın. Biliniz ki o anda uyanmanız sizi felâketin kucağından çeviremez. O'nun huzuruna varmadan uyanın. Sonra pişman olursunuz; ama ne çare ki faydasız olur.

Allah yolunda olun. Sâlihler böyle yaptı da erdi. Siz Allah yolunda olursanız, O da size yardımcı olur. Sâlih kişiler, hak yolda böylece kemale erdiler; bir an bile ilâhi yardım onlardan kesilmedi.

Hak katından çıkacak kararların lehinize olmasını arzu ediyorsanız, Allah’a itaate koşun. O'nun yolunda sabırla devam edin. Yaptığı işlere boyun eğin. Hakk'ın hükmü ne olursa olsun, razı olun. Gerek size, gerekse başkasına bu yolda her ne ki geldi, uhdenize düşen razı olmaktır, teslim olmaktır.

Allah yolcuları dünyayı bir yana attılar. Kısmetlerini alırken takva eli ile aldılar. Bu arada verâ -şüphelileri bırakma- hâlini de bir yana atmadılar. Bu hâli benliklerine sindirdikten sonra öbür âlemi istediler.

Bu işleri bitince, ahiret yolculuğuna hazırlık yapmaya koyuldular. Nefislerine karşı isyan bayrağını çektiler.

Yaratanları önünde boynu bükük ve itaat ehli oldular. Onların vazifesi, önce nefislerini yola getirmek, sonra başkalarını…

Önce özlerine öğüt verdiler; sonra da başkalarına…

Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir; sonra da başkalarını. Sana nefsin özelliklerini bulmak başlıca vazifedir. Bunu yapmadan başkasına gitme. Senin, henüz ıslaha muhtaç hâllerin vardır. Bunu sen de biliyorsun. Yazıktır; bunu bildiğin hâlde, gayrın ıslahı sana nice nasip olur? Gözlerin bir adım öteyi görmüyor. Körleri neyinle yola getirmek sevdasındasın? İnsanları, ancak ileri görüşlü ve basiret sahibi olanlar yola getirebilir. Daimî dalgalarla kabaran denizden ancak Ahmed-i Mahmûd (sav) -Peygamberimiz- kurtarabilir. Ve O’nun hakiki vârisleri... İnsanları Allah'a, Allah'ın irfan ve tam îman nasip ettiği kimseler götürebilir. Ama O’nun hakikî ilminden ve irfanından nasibi olmayanlar, öncü olamazlar.

Kader oluğu altında uyu. Uyurken sabra yaslan, önce uyur görün, sonra tam uykuya dalar, hakikate erersin. Kurtuluş yolunu gözeterek kulluğa devam et.

Böyle devam ettikçe, iyilikler akar, gelir. Yazılandan gayri gelmez. Bu arada iyi olmayacağını sandığın şeyler de gelebilir. Tam arzu ettiğin de gelir; hepsini hoş gör. Kadere uy! Bu yolda hayli emek sarf eden evliyaullaha dönün. Onların tuttuğu yolu siz de benimseyin. Kader, yolunda boynu eğiklerden oldukları için Cenab-ı Hakk onları zatına ulaştırdı.

Geliniz, varlığımızı bir yana atarak onlara koşalım.

Bu yolda biraz da perişanlık çekelim. Halk bizi rezil görsün. Ne çıkar! Biraz zahmet çeksen, O'na vardıktan sonra hepsi geçip gider. İçimize ve dışımıza sultan kesilen nefsimizi Hak yoluna çevirelim. Cihan Şahı'nın elçisine başvuralım. Onu gönderenin hatırı için elini eteğini bırakmayalım. Rasulullah’ı sevin ve O’nun sünnetlerine emirlerine bağlanın. Bunu yaparsanız, Hakk'ın sohbetine erer, iyilik kaynağını bulursunuz.

O’nun fazilet kapısına anlattığımız yoldan gidilir. Başka yol yoktur. Fazilet sofrasına böyle oturmak kabil olur. O’nun rahmeti, kadere uyana gelir. Bu hâlin sahipleri teklerdir. Milyonda bir çıkar. Her soyda ve her kabilede bir tane ancak çıkar. Belki de çıkmaz.

Takva hâli sana gerekli iştir. Allah yolunun gerçek erlerine uy. Nefsine uyar olma. Şeytan ve kötü arkadaşlarından kaç! Îman sahibi, bunların cihadından fariğ olmaz. Bunların elinden kurtulup başını dışa çeviremez. Nefisle cihat etmekten alnının teri kurumaz. Onun üzerinden ne zırhı çıkar, ne de atının eğeri sökülür.

Nefsi bir yana at. Şahsî arzularından geç. Yukarıda, azıcık vasıflarını anlattığımız er kişilerin ayakları altında toz ol, toprak ol! Onlar ellerini birbirine vurduğu zaman gözden kaybolacak kadar küçül!

Ortalığı yalan, nifak tohumları kapladı. İçi dışına uymayan kimselere yanaşmayın. Yalancı ve insanları doğru yoldan saptıran kişilerden uzak durun. Bu vasfı onların, yalnız dış cephelerinde aramayın. İçlerini biraz sezecek olursanız, onların fenalığını hemen anlarsınız. Kötü arzularını da yenmeye gayret et. Nefsin fenalığını düşünmeden başkasını kötülersen, büyük hata etmiş olursun.

Nefsine muhalif ol. Ona uyma. Onu kuvvetle bağla, çözme. Onu hapset. Yalnız hakkı kadar ver. Fazla verme, sonra azar, baş edemezsin. Her zaman onunla mücadele et ve onu yenmeye çabala.

Elindeki silah takva ve tevhit olsun. Yalnız hâlinde şüpheli iş tutma. Allah'tan yardım dile. Doğru olmak ve yardım dilemek, senin askerlerindir, işte silâh, işte asker, kumanda edebilirsen ne âlâ; yoksa yanarsın. Bunlar sana yeter. Gayret et, şeytanı da, nefsi de, kötü duyguları da yenebilirsin. Hak’tan yardım diledikçe, O seninledir. Bu olduktan sonra nasıl başarı elde edemezsin ki?

Bir eline dünyayı, öbür eline de âhireti al. İkisini yan yana getir. Bir yere yerleştir. Aralarından çık. Mevlâ’na yönel. Tek olarak Hakk’a yönel. Kalbin çıplak olsun; onda ne dünya ne de âhiret bulunsun. Hiç biri olmamalı.

Mevlâ’ya yöneldiğinde, masivâdan -Hak’tan gayrı işlerden- soyun. Yaratan ile yaratılmışları karıştırma. Hâlık'ı bırakıp halk ile olma. Bütün sebeplerden kesil.

Yaratıcılık iddia edenleri yere vur. Bunları yap, sonra dünya ile âhireti bıraktığın yere git; dünyayı nefsine ver. Âhireti kalbine koy, Mevlâ’yı da sırrında sakla.

Nefisle olma. Kötü arzuyla olma. Dünya ile olma.

Âhireti de bırak. Hakk'ın gayrı bildiğin her şeyden silkin. Bunları yapabildiğin an, tükenmez hazineye erersin, sonsuz hazine dedikleri budur. Hidayet bu yolda olur; oraya erersen ölmek senin için muhal sayılır.

Günahtan dön. Koşar adımla efendine git. Tövbe edeceğin zaman dışını ve içini temizle. Tövbe ilk defa kalple olur.

Tam ve pürüzsüz dönüşle Mevlâ'na sarıl; günah libasından çık. Mecazî mânâda değil, hakikî mânâda Allah'tan utan. Bunlar kalp işidir; olması için kalbin temiz olması şarttır. Peygamber’in göstermiş olduğu yola girmek gerekir.

Kalıbın kendine has işi vardır. Kalbe de has olan bazı işler bulunur. Sebep kisvesinden soyunmak, kullara dayanmamak, kalbin yapması gereken şeydir. Kalp, tevekkül denizinde yüzer. Allah bilgisini varlığına sindirir. O’nun sonsuz ilim denizine dalar. Sebebi bırakır. Sebebin asıl sahibini arar. Bu durumda vasat hâlde bulununcaya kadar zahmet çeker. Sonra içine döner ve şöyle der:

“Bizi yaratan, doğru yolu gösterir.” (Şuârâ, 26/78)

Sonra yoluna devam eder. Yerleri aşar. Sahilleri dolaşır. Sonra... Sonra, doğruyu bulur. Yolunu aydınlık kaplar. Allah'a hakiki mânâsıyla inanır. Yolunu kesen engeller yok olur.

Hakk'ı arayanın kalbi, mesafeleri aşar. Her adımda görüşü ötelere geçer. Yürüdüğü yolda korkulu bir şey gelse, îman kalkanı onu saklar; ona şecaat duygusu verir. Korku buharı kalmaz, ateş korları yok olur, emniyet nuru gelir; yakınlık sevgisini benliğinde bulur.

Başına bir iş gelecek olursa, sabır eli ile karşıla. Şifa buluncaya kadar dur. Bağırma, çağırma. Şifa gelirse, şükür eli ile al. Bu hâle geldiğin zaman, en güzel şeyi bulmuş olursun.

Cehennem korkusu, îman sahiplerinin ciğerlerini parçalar. Renklerini değiştirir. Kalpleri mahzun olur.

Bu duygu sonunda Allah'ın rahmet suyu üzerlerine saçılır. Lütuf hoşluğuna kavuşurlar. Âhiret kapısı onlar için açık olur; sevdikleri makamı görür ve sonunda oraya yerleşirler. Bir zaman rahat edip huzur bulduktan sonra, bu defa Celâl perdesi açılır.

İlk korkudan daha büyük bir ürperme hâsıl olur.

Kalpleri Hakk’a doğru uçmaya başlar. Bu devir de biterse, Cemâl kapısına yol açılır. Artık bulacaklarını bundan sonra bulurlar. Sakin ve emin olurlar; fakat bu emniyet ilk defadan çok üstün ve hoş olur. Dereceler bir bir artar, perdeler arka arkaya açılmaya başlar. Duyguları yeni yeni şeyler sezmeye koyulur, çünkü Hakk’ın tam yakını olmuş olurlar.

Gayretin yemek, içmek ve evlenmek olmasın. Bunların tümünü gönlünden çıkar. Gayen bunlar olmasın. Çünkü hepsi nefsin arzularıdır. Tabiatın gereği sayılır. İlâhî kuvvet, bunlarla seni bulamaz. Bunlara kapılırsan kalbin hakikî isteği nerede kalır? Onlar, Hakk’ı ararlar. Sana da iç âlemin isteği gerek.

Bütün gayretin en çok lâzım olana olmalı. O en lüzumlu olan ise Allah'tır. O'nu ara. Allah ve O’nun katında olan sana yeter.

Her şeyin bir karşılığı olur. Dünyaya âhiret, yaratılmışlara ise Yaratan bedeldir. Dünyayı kalbinden atarsan yerini âhiret alır; halk bir yana bırakılırsa onun yerini Hak alır.

Şu günün, ömrün için son olduğunu bil. İşlerini ona göre ayarla. Bu duygu sana yeter. Öbür âleme hazırlık yap. Ölüm meleğini candan bekle. Onun gelişi seni sevindirmeli.

Îman sahiplerine dünya, pişme ocağıdır. Âhiret onları hazır bekler. Hakk'ın gayreti onların kapalı perdesini açar. Onlarda Tekvin -istediğini yapabilmek- sıfatı tecelli eder. Bu, öbür âlemde olması gereken bir vasıftır. Ama onların dünyası da bir âhiret olur. Dünya ile âhiretin onlara bir değişik hâl getirmediği de, ayrıca iddiası gerekmez bir gerçektir.

Allah'ı sevdiğini belirtiyorsun. Nimet hâlinde “Allah!” de; sonra da kaç, kaybol; bu yakışır mı? Belâ geldi mi, sanki ilâhî duyguların sönüyor ve sen çırpınıyorsun.

Allah'ı yalnız iyilik içinde mi anacaksın? Belâ karşısında dağ gibi olmalısın. Allah sevgisi o zaman belli olur. Bu duygudan mahrumsan hiçsin. Bu yol, içi bozukları hemen açığa çıkarır. En ufak bir değişik hâl, iç âlemi perişan etmeye yeter.

Bir adam Peygamber (sav) Efendimiz’e geldi:

“Seni seviyorum, Yâ Rasulullah!” dedi. Peygamberimiz şöyle buyurdu:

“O hâlde fakirlik hâline razı ol!” Bir kişi yine geldi:

“Ben Allah'ı seviyorum!” dedi. Peygamber (sav) Efendimiz buna da şunları söyledi:

“O hâlde, belâ gömleğini giy. Allah ve Peygamber sevgisini fakirlik hâli ve belâ takip eder.”

Bundandır ki birçok iyiler şöyle derler:

“Belâ velilere -Allah dostlarına- gelir. Ta ki, bir iddia pe­şinde koşmayalar. Böyle olmasaydı herkes velilik iddiasında bulunurdu.”

Allah, belâ anında dimdik durmayı iyilere verdi. Fakirlik ve ihtiyaç hâli ise bu sevginin gereğidir.

“Yâ Rabbi, bizi ateşten koru. Dünyada iyilik, âhirette yine iyilik ver.” (Bakara, 2/201)

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]