* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Takva 1  (Okunma sayısı 446 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı anadolu

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 813
    • www.fanidunya.net
Takva 1
« : Aralık 21, 2022, 08:56:56 ÖÖ »
Takva  1

İslam literatürünün en güzel kavramlarından biri de takvadır. İslam Ansiklopedisi takva kelimesinin “vikaye” mastarından türediğini, “korumak, korunmak, sakınmak, saygı göstermek, dindar olmak, itaat etmek, korkmak, çekinmek” anlamları olduğunu söyler ve devamla şu açıklamayı yapar: “Söz konusu fiilin kökü korku anlamını da içermekle birlikte bu, korkunç bir şeyden çekinmeyi değil, seven birinin sevdiğinin gönlünü incitmekten çekinmesini, Yaradan’a karşı saygı ve sorumluluk duyma hassasiyetini ifade eder. Bu bağlamda takva karşılığı olarak önerilen ‘Allah bilinci, Allah’a karşı sorumluluk bilinci’ ifadeleri kavramın içeriğine daha uygun görünmektedir.” Elbette literatürde çok sayıda açıklama bulunmaktadır ve bu açıklamaların hepsi de etkileyici ve güzeldir. Allah’ın hükümlerine saygı göstermek şüphe yok ki kalplerdeki takvadandır. Nefse/kalbe takvayı Allah ilham eder.

Dikkat çeken önemli hususlardan ilki “korumak” ve “korunmak” anlamlarıdır. Bunlar diğer anlamları kapsayıcı niteliktedir. Korumak, kendisinde olanı yahut kendisine verilmiş olanı (emaneten) muhafaza etmeyi, korunmak ise dış etkilere karşı uyanık ve dikkatli olmayı ifade eder. Her iki durumda da özne söz konusudur yani koruyan da korunan da öznedir. Koruyan neyi koruyacaktır? Kendisinde olan ya da kendisine verilen nedir? Bizzat kendisidir. Kendisi olma ve kendisinin kendisine verildiği bilincidir. Yani “varlık olmak” bakımından kendisi ve “var olmak” bakımından kendisidir. Kişinin bedeni ve tüm uzuvları onu varlık olarak ifade ederken; kendisine, dünyaya ve Yaradan’a dair bilinci onun var olmasıdır.

Bu benim bedenim, onunla ilgili kararı ben veririm, denilemez. Fiziksel olarak kişiyi temsil eden beden ve uzuvlar olduğu için kişi onların sahibi olduğu zannına, dolayısıyla da karar verebileceği yanılgısına düşer. Çünkü beden (ve uzuvlar) hazzın ve acının nesnesidir. Meseleye daha yakından bakıldığında bu zan, bu yanılgı hemen anlaşılır. Kişiyi ilk sınırlayan bedenidir. Bir sınır varsa o sınırı koyanın kim olduğuna bakılır. Sınırı koyan sınırı kaldırabilir, genişletebilir ya da daraltabilir. Başkası tarafından sınırlanan bir şeye sahip olunamaz, onunla ilgili gelişigüzel karar alınamaz. Mesela beş dönümlük bir arazinin sahibi filanca adamdır denildiğinde, o araziyi filanca adama tapu ile tescil eden devlet, örtük olarak kastedilmiş olur. Eğer devlet ortadan kalkarsa filanca kişi kendi gücü ile o araziyi sahiplenme, koruma girişiminde bulunacaktır. Filanca kişiden daha güçlü biri o araziyi filancanın elinden alabilir. Dolayısıyla o arazinin sahipliği konusunda filanca adamın güvencesi devlettir. Filancanın beş dönümlük araziden taşmamasının da güvencesi devlettir. Taştığı anda ona dur der. Devletin güvencesinde olan bir sahipliktir bu. Filanca buraya istediği her şeyi ekemez ya da istediği her şeyi yapamaz, ne ekip biçeceği ve nasıl kullanacağı da devlet tarafından sınırlandırılmıştır. Mesela oraya kafasına göre ev yapamaz, yasaklanmış bitkilerin tarımını yapamaz. Kişinin bedeni de hemen hemen aynı ilkelere, üstelik de bir üst ilkeye tabidir.

Bir diğer husus da bir şeye sahipseniz ona söz geçirebilmeniz gerekir. Bedenine sahip olduğunu söyleyen birinin bedenine sözünü geçirebilmesi, sözünü dinletebilmesi gerekir. Fakat bunu yapamıyor. Bir kişi üç gün uyumazsa dengesi şaşar. Ya da üç gün yemek yemese güçten düşer ve tüm ilgi alanlarını kaybeder. Demek ki beden mekanik olarak işleyen bir mekanizmadır. Belirli kurallara tabidir, bu kurallara riayet edildiğinde işlemeye devam edecektir.

Kişi kendi bedeni ve uzuvlarının kendisine emaneten verildiğini anlamış olduğunda iki sorumlulukla yüzleşir. Bunlardan ilki emanete hıyanet etmemek diğeri de bu emanetle ne yapacağını bilmeye gayret etmek. İşte kişi, bu aşamadan sonra “var olma” bilincine ulaşacaktır. İlk olarak kendisine bu emaneti kimin verdiğini, ikinci olarak bu emanetin hangi sınırlar içinde işlevsel olacağını, üçüncü olarak da bizzat kendisinin bu emanetle nereye ulaşacağını (yani kendisine verilen potansiyeli/sırrı açığa çıkarma) bulmaya ve bilmeye çalışacaktır. Bulma ve bilme çabası dünyada, toplumsal hayatın cereyanında, sosyal/ekonomik/kültürel ağın içinde bunların bir parçası olarak ve bunları bir bütün kabul ederek gerçekleşecektir. Bu da kişiyi “korunma” evresine getirmiş olur.

Korunma, dış uyaranların saldırısına karşı durmayı onları savuşturmayı ya da onlarla mücadele etmeyi ifade eder. Çünkü “koruma” gayretiyle hareket eden kişi, kendisi dışındaki dünyanın dikkatini celbeder. Elinizde, içinde hiçbir şey olmayan ya da değersiz şeylerin bulunduğu bir çantayla caddede yürüyebilirsiniz. Hiç kimse sizinle ya da çantanızla ilgilenmeyecektir. Hatta siz bile çantayı umursamayacaksınız. Ancak çantanın içi parayla dolu olduğunda durum değişir. Aslında yine hiç kimse sizin çantanızla ilgilenmeyecektir ancak sizdeki çantayı kaybetme ya da çaldırma korkusu anında diğerlerinin dikkatini çekecektir. Kişinin kendisini korumaya yönelik en küçük hareketi hayatın dikkatini uyandırır ve hayat hemen o kişiye para pul, şan şöhret olarak yönelir. Korunma tam da bu yönelimi kaçmadan, kaybolmadan ona kapılmadan ve onu kaybetmeden bertaraf etmektir. Koruduğunuz şeyi koruyup koruyamayacağınız test edilecektir. Kişi bu testi geçtiğinde koruyan ve korunan olarak var olacaktır.

Koruma ve korunma yakınlaşmayı sağladığına göre öncelikle “uzaklık” söz konusu. Bu, tıpkı bir yerlerde gizli olan hazineden haberdar olmak gibidir. (Siz haberdar olduğunuza göre birçok kişi de haberdardır.) Haberiniz olduğu an hazineye en uzak olduğunuz andır. Yakınlaşmak için hazineyle ilgili bilgi toplamanız gerekir. Ulaştığınız her bilgi sizi hazineye yaklaştıracaktır. Nihayet hazinenin bulunduğu bölgenin bilgisine ve hazinenin yerini gösteren bir haritaya ulaştınız. Şimdi hazineye çok yakınsınız ama koşarak gidip hazineyi çıkaramazsınız. Plan yapmanız gerekir. Çünkü hazinenin bulunduğu yerin bilgisini ve haritayı korumanız (saklamanız) ve diğer hazine arayıcılarından da korunmanız gerekir. Yoksa hazineye ulaşamayabilirsiniz. Yapacağınız plan sizi hazineye götürürken tüm hazine arayıcılarını da boşa düşürmesi gerekir. Koruma ve korunmanın dış dünyayı celbetmesi tam da bu şekilde cereyan edecektir.

Hazinenin kişinin özünü (cevherini) temsil ettiği ve kalpte olduğu (kişiye verilen emanet yani kendisi), haritanın akıl olduğu kabul edilirse, kişinin belirli bir yaştan (evreden, aşamadan) sonra kendisine verilenin ve kendisinin farkına vardığı anlaşılır. Çocuk belirli bir yaşa kadar hazineden ve kendisinden haberdardır ama aklı dışarıdaki dünyanın cazibesiyle çelinmemiştir. Kendisini dünya hayatına kaptırıp hazineyi kaybettiğini anlar. Ona yeniden ulaşabilmesi için aklını kullanması gerekir. Aklı onu hazineye ulaştırdığında diğerleri için timsal olur. Bu yüzden takvanın mekânı kalptir. Hz. Peygamber (s.a.s.), eliyle göğsüne işaret ederek, “Takva buradadır.” demiş (Müslim, “Birr”, 32; Tirmizî, Birr, 18) ve “Allah’ım, nefsime/kalbime takvasını ver!” diye dua etmiştir (Müslim, “Ẕikir”, 73; Nesâî, İstiʿâẕe, 13). Kalpteki takvadan maksat; iman, samimiyet ve Allah’a duyulan saygıdır.

Koruma ve korunma yakınlaşmayı sağlıyor, toplumsal bellekte takva O’na “yakınlaşmayı” ifade ediyor. O zaman korunma anlamı daha incelikli ve daha geniş bir anlama ulaşıyor. Bu, dilimizden (Türkçe) kaynaklanan bir husus olabilir: Korunmadaki “-n” eki karşılıklılık bildiriyor; koruyacağım “şeye” dünya sürekli ve daima saldırıyor. “-n” eki saldırana karşılık verilmesini sağlayan pasif-etken bir duruşu işaretliyor ve anlam yüklüyor. Zira “-n” eki, bir alan savunmasını değil öz savunmayı temsil ediyor. Yani belirli bir alanı ya da değerler silsilesini değil bizzat kişinin özünü “var olmak” bakımından, ona bir bilinç atfederek görünür kılıyor. Böylece yasak olanı, yasağı ihlal edeni (günah/günahkâr) yok saymadan, onları yok etmeye çalışmadan koruma ve korunmanın evirerek dönüştürme gücüne vurgu yapıyor. Onlar olmasaydı benim korumam ve korunmam anlamını yitirecekti. Ben (kendimi) korur ve korunurken, yakınlaşıyor ve beni (aklımı) çelen dünyayı itham etmeden, onu karalamadan onun içinde ve onunla birlikte…

RADYO DİNLEME LİNKİMİZ
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]