Tasavvufun gayesi nedir?
Tasavvuf, İslâmın bildirdiği hedeflere ulaşmada etkili bir yoldur.
Bu hedeflerden bir kısmını şu şekilde sıralayabiliriz:
a) Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak. (1) Yani kalp ve ruhunu,
Cenab-ı Hakk’ın razı olduğu sıfatlarla donatmaya çalışmak.
İlahi ahlak, en kısa ifadesiyle, “Kur’an ahlakıdır:”
b) Sünnet-i seniyyeye ittiba. Yani, Resulullah’ın hayatını örnek almak,
Onun gibi yaşamaya çalışmaktır. Sünnete ittiba, velayet yolları
içinde en güzeli, en müstakimi, en parlağı, en zenginidir.
(2) Kur’ân’ın ifadesiyle Hz. Peygamber, “usve-i hasene”dir
(Ahzab, 51) Yani, model insandır, en güzel örnektir.
c) Nefsi terbiye. Tabiatında günahlara meyil bulunan nefis,
terbiye ile güzel bir vaziyet kazanabilir. Nefis, ilk haliyle ham
petrole benzer. Arındırılmazsa bir işe yaramaz, hatta zarar verir.
Fakat iyi bir terbiyeden geçerse, ondan çok istifade edilir.
d) Kesb-i kemal, seyr-i cemâl. (3) Bedenen büyüyen insan,
ruhen de büyümelidir. “Büyük insan bedenen büyük olan değil,
manen büyük olandır. Çekirdeğin ağaç olmaya çalışması gibi, insanın
da hedefi, insan-ı kâmil derecesine ulaşmak olmalıdır. Bu dereceye gelen insan,
İlâhi san’at eserlerini seyir ve temaşadan büyük bir haz ve lezzet alır.
Kainat kitabının anlayışlı bir mütalaacısı olur.
e) Allah’a kurbiyet. Yani, Allah’a yakınlık kazanmak. Şüphesiz, bu kurbiyet,
mekanî bir yakınlık değildir. (4) Bir subayın rütbece ilerlediğinde padişaha
daha yakın olması, veya bir talebenin ilimde ilerledikçe hocasına daha iyi
muhatab olması şeklindedir.
f) İhsan mertebesine ulaşmak. Hz. Peygamberin (asm.)
tarifinde ihsan, “Allah’ı görür gibi ibadet etmektir.” (5) Bu mertebedeki mümin,
kendini Allah’ın huzurunda görür, huzur içinde yaşar. Daha cennete gitmeden,
iç aleminde cennetin lezzetlerini hisseder.
g) İhlası elde etmek. İhlas, yapılan amelin Allah emrettiği için yapılmasıdır.
Kurtuluş, ancak ihlas iledir. İhlasın zıddı, riyadır. Riya ise, yapılan işin gösteriş
için yapılmasıdır. Kendi haline bırakılan nefis, riyaya yönelir.
Terbiye edilen nefis ise, böyle aşağı şeylere tenezzül etmez;
doğrudan doğruya Allah’a müteveccih olur.
--------------------------------------------------------------
1. Nursî, Sözler, Sözler Yay. İst. 1987, s. 508
2. Nursî, Mektubat, s. 450
3. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, s. 89
4. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, s. 90
5. Buhâri, İman, 37; Müslim, İman, 1