Özü bilmek Öze dönmek
İletişim teknolojisi çok gelişti. Dünyanın bir ucunda söylenenler anında bize ulaşıyor. Gerekli gereksiz her konudan haberdar oluyoruz. Bu durumu bir fırsat bilenler de her şey üzerine konuşuyor. Biz de dinliyoruz.
İslâm üzerine de çokca konuşuluyor. İlgili, ilgisiz herkes din hakkında bir şeyler söylüyor. Hakikati söyleyen azınlığın yanında, epey bir kalabalık, dini kendi çıkarlarına, arzuladıkları hayata uygun bir şekle sokmaya çalışıyorlar. Astrologlar, medyumlar bile iddilarına dinden deliller getirme peşindeler.
Çıkarılan gürültü, kargaşa arasında dinin esası, hakikati ancak bir silüet olarak görünüyor. Din hakkındaki doğrular netliğini kaybedince, biz de ne yapacağımızı şaşırıyoruz.
Halbuki bu dinin sahibi Allah'tır. Aslı-esası hiç bozulmadan bu din kıyamete dek var olacaktır.
Sorun, bizim çer çöp arasında yolumuzu kaybetmemizden kaynaklanıyor. Yüreğimizi ve zihinlerimizi şöyle bir silkeleyip kendimize döndüğümüzde, dinimiz her zamanki berrak, pırıl pırıl, güler yüzlü haliyle bizi karşılayacak.
Unutmamak İçin Tekrar
“ Akl-ı beşer nisyan ile malûldür” sözü, eskilerden yadigâr anlamlı bir söz. Yani “insan aklı unutmakla kusurlu” demiş atalarımız.
Bu sözde insan tabiatının bir yönüne atıfta bulunulduğu gibi, bilinenlerin tekrar edilmesi gereği de hatırlatılıyor. Unutma kusurundan kurtulmanın tek yolu tekrar.
Tekrarlamak, bilgiyi tazelemenin ötesinde önem taşıyor. Sık sık yaptığımız şeyler hayatımızın kendisi oluyor. Onu içselleştiriyoruz, halimiz o oluyor.
Düşünün ki, namazı günde beş kez tekrarlıyoruz. Her bir namazın içinde de sürekli tekrarlar var. Mesela Fatiha Suresi'ni günde kaç kez okumuş oluyoruz? Kaç kez rükû ve secde yapıyoruz?
Tekrarlamak gerçekten önemli demek ki. Önemli şeyleri tekrarlamak, yenilemek daha da önemli. Hele de ebedi hayatımız, ahiretimiz söz konusu olduğunda...
Müslüman kalmak, müslümanca yaşamak, bu devirde daha çok tekrara bağlı gözüküyor. İmanımızı, bu imanın muhtevasını, nereden gelip nereye gittiğimizi, neleri yapmamız, nelerden uzak durmamız gerektiğinin bilgisini hep tekrarlamakta fayda var.
Çünkü bu zaman, bu hayat, inanılmaz ölçüde aşındırıcı bir karakter taşıyor. Kirli-temiz demeden sürekli suyla dolup boşalıyor kabımız. Kirlerin tortuya dönüşüp kabımızı büsbütün işe yaramaz hale getirmemesi bizim çabamızla mümkün. Sık sık “tertemiz, arı-duru olan”la yıkamakla mümkün.
Evet, bugünkü dünya, içimizi arındırmayı mümkün kılan ilmi, ameli terkettiğimizde, bizleri kolaylıkla haktan, hakikatten uzaklaştırıyor. Kalplerimizi yıpratıyor, direncini kırıyor.
“ Müslümanız elhamdülillah, dinimize, kitabımıza saygımız var” tesellisinin de tek başına bizi taşıyabileceği bir yer yok. Başıboş bırakılmadığımızı bilmek ve Sahibimiz'e itaat ve ibadet etmek zorundayız. Aslında, kibirlenip sırtımızı dönmezsek, bu itaat ve ibadetin ne büyük saadet, nasıl bir coşku ve zevk hali olduğunu farkedeceğiz. Çünkü tabiatı gereği kalbin tek huzur ve sükun yolu bu.
Allah'a kulluk bilmekle olur. Hz . Peygamber s.a.v. Efendimiz, bu öğrenmenin kadın erkek her müslümana farz olduğunu buyurmuşlardır.
Öneminden dolayı da bilme-öğrenme, yani kısaca ilim konusu dergimizde sıkça yeralıyor . Başta söylediğimiz gibi tekrar etmekte fayda var.
Hatırlatalım; tekrarla ayakta kalma devrindeyiz.
Müslümanlar olarak dinimizi bilmek zorundayız. Nasıl inanacağız, nasıl ibadet edeceğiz, nasıl yaşayacağız ki doğru yol üzere olalım, Rabbimiz'in hoşnutluğunu kazanalım.
Bunun için güzel dinimize dair bilgilerimiz zaman zaman gözden geçirilmeli. Bir şekilde aşınan, unutulan varsa düzeltilmeli, yerine konulmalı.
Öz Bilgi İhtiyacı
İslâm alimleri, asırlar boyunca çok ayrıntılı bilgiler içeren ciltler dolusu kitapların yanısıra, her yaştan, her eğitim düzeyinde müslümanın kolaylıkla anlayabileceği rehber kitaplar da yazdılar. Bu kitaplar, Allah yolunun karışıklıktan uzak, sade bir zihinle, berrak bir kalple yaşanmasına kılavuzluk etti.
Bu kitaplarda İslâm'ın en temel hükümlerine yer verildi. Bu durum, daha fazla ilim gereksiz demek değil elbette. İsteyen herkese ilim sarayının kapıları sonuna kadar açık. Fakat mesleği icabı her konuyu bütün ayrıntısına kadar araştırması gerekenler dışında, hayat şartları herkese yeterince zaman tanımıyor.
Bu durumda ve özellikle bugünkü şartlarda dinimiz hakkında bilinmesi zorunlu olanları tamamlayıp, bunlarla sürekli şekilde amel etmek en kolay, en güvenli yol gibi görünüyor.
İmam Gazalî rh .a. Hazretleri'nin “ Eyyühe'l-Veled: Ey Oğul” adını taşıyan bir kitapçığı vardır. Ve bu ufacık kitabın da önemli bir hikayesi. İmam Gazalî Hazretleri'nin bu kitabı yazmasına sebep olan olay şudur:
İmam Gazalî rh .a.'in yanında ilim tahsil eden, bütün konuların en derin meselelerine vakıf olan talebelerinden biri, günün birinde tefekküre dalar ve kalbine şu düşünceler gelir:
“Çok çeşitli ilimler okudum, gençliğimi bunları öğrenmekle geçirdim. Şimdi bana bir iş düşüyor:
Öğrendiklerimin hangisi bana fayda verecek, kabrimde bana arkadaş olacak, bunu anlamalıyım. Faydası olmayacak olanları da terk etmeliyim. Rasulullah s.a.v. Efendimiz de bir duasında: ‘ Allahım, Faydasız ilimden sana sığınırım' buyurmuyor mu?”
Böyle düşünür ama işin içinden çıkamaz. Nihayet fikrini almak üzere hocası İmam Gazalî'ye bir mektup yazar. Şöyle der:
“Her ne kadar yazmış olduğunuz İhyau Ulumi'd-Dîn ve diğer eserleriniz sorularımı cevaplandırıyorsa da gayem, bana yazacağınız birkaç sayfayı yanımda taşımak ve Allahu Tealâ'nın izniyle hayatım boyunca onlarla amel etmektir.”
Evet; biz İmam-ı Gazalî Hazretleri'nin hocalık yaptığı Nizamiye Medresesi'nde talebe de değiliz. Bizim, kabirde bize arkadaş olacak bilgilere, birkaç sayfaya ihtiyacımız var. O talebeden daha çok ihtiyacımız var.
Asıl Olana Dönmek
Dergimizin yedinci sayısında Faruk Gürbüz şöyle yazıyordu:
“... Denizlere doğru akıp giden ırmaklar nasıl bir mecraya muhtaçsa, Allah'a giden bir mümin de hayatının akışını disiplin altına alacak, onu derleyip toparlayacak, denetleyecek bir ilmihale, yani davranış bilgilerine muhtaç.
İlmihal, ahiret yolcusu bir müminin Kur'an ve Sünnet'ten süzülmüş rehberlik bilgilerini ihtiva eden kılavuz kitap.
İlmihal, bir müminin su gibi akıp giden hayatının mecrası.
İlmihal ilâhi bir disiplin. Hayatın nizamnamesi...
Öyle ki, ilmihal doğru imanın yollarını öğretir. Sonra bu sağlam itikad üzerine davranışlarımızı bina ederiz. Amellerimiz itikadımızın aynası olur.
Çocuklarımıza kazandırmamız gereken davranışların en güzelleri ilmihallerimizde vardır. Zaten ilmihal, sözlük manası itibariyle ‘hal ilmi', yani davranış ilmi demek.
Beşikten mezara hayatımızı yönlendirip terbiye eden bilgileri kapsar. Temizlikten yeme ve içme adabına kadar, her türlü davranışın en mükemmelini ilmihallerde buluruz.
Her türlü davranışımızın önünde ve sonunda dualar öğreniriz ilmihallerden... Böylece her işimizde Yüce Mevlâmız ile gönül bağlarımız, muhabbet ve tevekkül bağlarımız tazelenir.
Kısaca, Cenab -ı Allah'ın sevdiği bir ahlâk ile süslenip edeplenmiş oluruz.
Zaten tasavvuf erenlerinin bir maksadı da, Allah'ın kullarını ilmihal bilgileri ile beslemek ve ondaki peygamberî edeplerle süslemek değil mi?”
Bu sözler dört yıl önce yazıldı. Bu sözlere duyulan ihtiyaç bugün artarak devam ediyor.