Gönderen Konu: Takva Bilinci (Okunma sayısı 4553 defa)

webtasarim · « : Temmuz 07, 2024, 08:32:31 ÖÖ »

Takva Bilinci

Yüce Allah, insanı özgür iradesiyle hak ile batılı, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ve güzel ile çirkini ayırabilme kabiliyetiyle yaratmış; bu çerçevede ona birtakım sorumluluklar yüklemiştir. Merhametinin tecellisi olarak da elçiler ve ölçüler göndererek insanlığın yolunu ve ufkunu aydınlatmış; yaratılış gayesi doğrultusunda istikamet bulmasını sağlamıştır. Bu ilahi tecellinin sonuncusu olan Kur’an-ı Kerim, bir rahmet sağanağı misali yeryüzüne inişiyle, kötülüklerin kavurucu etkisiyle çoraklaşmış yüreklere ab-ı hayat; kendisine tabi olanlara birlik ve beraberlik, huzur ve kardeşlik harcı olmuştur. Hayatın batıl düşünce ve hurafelerle şekillendirildiği, insani erdemlerin örselendiği, ahlaki değerlerin itibarsızlaştırıldığı bir dönemde nazil olan yüce kitabımız, asabiyet ve taassubun işgal ettiği zihinleri azat etmiş, insanlığı küfrün, cehaletin ve şirkin dehlizlerinden imanın, ilmin ve hakikatin aydınlığına çıkarmıştır. Evrensel değer ve kavramlarıyla muhataplarının bilgi, bilinç ve davranış dünyasını biçimlendiren Kur’an-ı Kerim, insan onurunu ve saygınlığını esas alan ilke ve hakikatler istikametinde hayata yön vermiştir. Böylece bir cahiliye toplumundan tüm insanlık için numune-i imtisal olacak medeniyet inşa etmiştir.

İnsanın ve toplumun dönüşümünü bilgi, hikmet ve ahlak ekseninde gerçekleştiren İslam’ın varlık ve hayat tasavvurunun nirengi noktası olan tevhid, iman, hidayet, ibadet, ahlak, adalet, merhamet, emanet, ihlas, salih amel, cihad, şehadet gibi kavramlar vardır. Hz. Peygamber’in medeniyet inşa sürecinde öne çıkan söz konusu kavramlardan biri de takvadır. Allah korkusu ve Allah’a saygı anlamının yanı sıra insanın sınırlarını ve sorumluluklarını bilmesini de ifade eden takva, her türlü iyiliğin temeli ve hayra ulaşmanın en önemli vasıtasıdır. Özünde Allah’ın sevgisini ve rızasını kaybetme kaygısı da barındıran takva, iman, amel ve ahlak bütünlüğü içerisinde her dem istikamet üzere bulunma şuuru ve Allah’a karşı gelmekten sakınıp O’nun emir ve yasaklarına karşı sorumlu davranarak O’na layık bir kul olma çabasının adıdır. Bu bakımdan takva, bilinçsiz bir korku durumunu değil, bilakis yüksek bir şuur hâliyle Allah’ın emirlerine uyma ve yasaklarından kaçınma kararlılığıdır. O’na itaat edip isyan etmeme, her daim şükredip nankörlük etmeme, O’nu daima zikredip akıldan ve kalpten çıkarmama azmidir. Allah’a saygıda kusur etmeme ve O’ndan uzaklaştıracak şeylerden kaçınma dirayetidir. Yüce Allah’ın, “Ey iman edenler! Allah’a karşı gereği gibi saygılı olun ve ancak Müslüman olarak can verin.” (Âl-i İmran, 3/102.) fermanı mucibince ölüm gelinceye kadar O’nun koyduğu sınırlara riayet etme ve Müslüman olarak can verme idealidir. Bu yönüyle takva, kulluk bilincinin doruk noktasıdır.

Takva, aynı zamanda insan için yegâne üstünlük ölçüsüdür. Rengi, ırkı, dili, cinsiyeti, statüsü ve coğrafyası ne olursa olsun kişinin Allah katındaki değeri, kalbinde taşıdığı sorumluluk bilinci iledir. Nitekim Cenab-ı Hak, “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat, 43/13.) ayetiyle bu gerçeği beyan etmektedir. Dolayısıyla insan, başta Yüce Allah’a karşı olmak üzere kendisine, çevresine ve bütün varlık âlemine karşı yükümlülüklerine riayet ettiği ölçüde değerlidir. Bu yönüyle takva, kişiyi kendi iç dünyasına yönelten, Allah katındaki konumuna dair duyarlılık kazandıran, her türlü günah ve kötülüğe karşı korunaklı hâle getiren zarif ve güzel bir elbise ve sağlam ve dayanıklı bir zırh gibidir. Onu kuşananlar, hem bu dünyanın hem de ahiretin sıkıntılarından emin olurlar. Kur’an-ı Kerim’deki, “Ey iman edenler! Allah’a saygıda (takva) kusur etmezseniz O size bir temyiz kabiliyeti verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Enfal, 8/29.) ilahi fermanı bu gerçeği müjdelemektedir.

Takvanın karargâhı kalptir ve o, ancak hidayete kavuşan, imanın lezzetine erişen bir kalpte karar kılar. Takva şuurunun oluşup gelişmesinde ve kalpte karar kılmasında en önemli etken, Allah’ın varlığına ve birliğine dair imanın tahkiki boyuta ulaşmış olmasıdır. Bununla birlikte takva şuurunun sürekliliğini sağlamada ibadetlerin ve onların hayata yansıması olan tutum ve davranışların da önemli rolü vardır. İslam’ın sosyal hayatı tanzim eden ilkeleri de takva şuurunu tahkim eden unsurlar arasındadır. Nitekim İslam, insanın dünya ve ahiret huzurunu temin etmek için kendisiyle, Rabbiyle, toplumla, çevreyle ve bütün varlık âlemiyle ilişkisini en ideal düzeyde belirleyen ilkeler getirmiştir. Bu ilkelerin hayat bulduğu dönemlerde topluma huzur ve esenlik hâkim olmuştur.

Tarihsel süreç içerisinde takva şuurunun toplumsal yönü ötelenerek zaman zaman onun ideal anlam ve ruhundan uzaklaşıldığı vakidir. Bu meyanda takva adına kimi zaman ibadette aşırılıklara gitmek ve takvayı münzevi bir hayata indirgemek suretiyle kişinin kendine, topluma ve çevreye karşı sorumlulukları ihmal edilmiştir. Bu tür anlayış ve yaklaşımların, takvayı iman, ibadet, ahlak ve sosyal hayatın vazgeçilmez değeri olarak gören yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ve Allah Resulü’nün örnek yaşantısında karşılık bulması mümkün değildir. Zira Hz. Peygamber, münzevi bir hayatı takvanın gereği görüp dünya nimetlerine sırtını dönenleri ikaz etmiş; ferdî, ailevi ve içtimai sorumluklarını ihmal etmemeleri hususunda ashabını ve ümmetini şiddetle uyarmıştır. Dolayısıyla takva bilinci, tavır ve davranışların toplum ve çevre üzerinde oluşturabileceği etkileri de dikkate almayı gerektirmektedir. Bu dünyadaki tüm yapıp etmelerin ilahi mahkemede hesabının sorulacağının farkındalığıyla yaşamak, takva şuurunun bir gereğidir. Dünya hayatında ortaya konulan davranışlardan dolayı ahirette Cenab-ı Hak tarafından hesaba çekileceğine dair sarsılmaz bir iman, takvanın yegâne teminatıdır.

Bu itibarla yeryüzünde iyiliklerin kök salıp kötülüklerin ortadan kalkması ve güzel ahlaka dayalı bir toplumun inşası adına takva şuurunun bireysel, toplumsal ve uhrevi boyutlarının birlikte ihya edilmesi önemlidir. Böyle bir şuurun karar kıldığı bir kalbin taşıdığı güzellikler, elbette iyi ve güzel davranışlar olarak dışa yansıyacak ve böylece ruh-şekil, madde-mana, dünya-ahiret birlikteliğinin sağlandığı gerçek dindarlık tezahür edecektir. Allah’ın sevgisini, rızasını ve cennetini kazanmak da ancak bu bilinç ve duyarlılıkla mümkün olacaktır.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Takva Bilinci (Okunma sayısı 4553 defa)

webtasarim

Takva Bilinci

BENZER KONULAR