TAKVA SAHİPLERİNİN DÜNYADAKİ İZLERİ
“… Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, seyyiatımızı ört, bizleri iyilerle (ebrarlarla) beraber vefat ettir.” (Al-i İmran, 193)
Rasulullah (s.a.v.)e ayeti kerimede geçen Birr nedir? Diye sorulunca “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz birr değildir. Fakat iyilik (Birr) Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere iman etmek, sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolcuya, dilencilere ve köle azad etmeye vermek ve namazı kılmak, zekâtı vermektir. Sözleştikleri zaman verdikleri sözü tam olarak yerine getirenler sıkıntı, hastalık ve savaşın şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar bunlardır. Ve takta sahibi olanlarda bunlardır.” (Bakara, 177) ayetini okumuş ve “Her kim, bu ayet ile amel ederse, imanını kemale erdirmiş olur.” buyurmuştur.
Ayeti kerime de iyilik diye tercüme ettiğimiz “birr”; Kuran’ın en kapsamlı kelimelerindendir. Kişiyi Allah’a yaklaştıran hayırlı işler, iman, ibadet, ahlak, Allah’ın rahmeti, rızası, cenneti ve en doğru ve en güzel hayatı yaşamak anlamlarına gelir. Allah’a karşı saygılı olmak anlamına gelen takva kelimesi ile de paralel anlamlar ifade eder.
Bakara 177 deki “Birr” kelimesi gönüldeki imanın ve takvanın dışa vuruşu tavır ve davranışlara yansıması olarak karşımıza çıkar. Bu anlamıyla Birr ya da iyilik iman ile amelin ihsanla birleştiği ete kemiğe bürünmüş takvanın ta kendisi olur. Ebrar da içi dışı takva dolmuş her hal ve tavrında Allah hatırlanan elleriyle kollarıyla kalbiyle yaşayan Kur’an ahlaklı muttaki kişi olur.
Takvanın da mertebeleri vardır. Bunları sırası ile şöyle sayabiliriz:
<!--[if !supportLists]-->• <!--[endif]-->Kişinin iman edip şirkten korunması takvanın ilk basamağıdır.
<!--[if !supportLists]-->• <!--[endif]-->Kişinin diğer insanlar başta olmak üzere çevresi ile ilişkileri sosyal takvasıdır.
<!--[if !supportLists]-->• <!--[endif]-->Kişinin kendisi ile Allah arasındaki takvası üçüncü derecesi yani ihsan derecesidir.
Birr; gerçek muttaki ile riyakârı ayırt edecek ilahi ölçütlerin görünür verisidir. Nasıl ki dünyada ağırlık ve uzunluk ölçüsü birimleri varsa kalpten ve imandan kaynaklanan takvanın manevi terazideki ölçeği de “birr” dir. Yani takva gizli değildir. Kalple sınırlı da değildir. “Allah kalbimize bakar sen benim kalbime bak benim kalbim tertemiz” işi hiç değildir. Küpün içinde ne varsa dışına o sızar. Âlemlere rahmet olarak gönderilen efendimiz; “Mü’min bir delikten iki defa ısırılmaz.” “Münafığın alameti üçtür; Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz ve emanet edince hıyanet eder.” gibi onlarca uyarısı ile bize gördüğümüz şeylerde basiretimizi kullanmamızı istemiştir. Gördüğünü doğru algılayamayan körlerden olmayıp etrafımızdaki kişileri tanımaya yöneltmiştir. Bu anlamıyla ölçülü bakan Münafığı da görür, muttakiyi de görür.
Yüce Rabbimizin Kur’an’da “Sadıklarla beraber olun” (Tevbe, 119) “Takvada ve ebrarlıkta (Allahtan sakınmakta ve iyilikte) yardımlaşın. Günah işlemekte ve düşmanlıkta yardımlaşmayın” (Maide, 2) buyruğunu Müslümanların yerine getirebilmesi için bunların Kur’an’da ve Hadis’te tanıtılması gerekir.
Muttakilerin bazı özellikleri vardır. İşte huzurunda durduğumuz bu ayeti kerime de bize muttakinin ölçütünü veriyor. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ve diğer peygamberlerin görülen bilinen ve modellemesi istenilen özellikleri gibi. Bu vasıfları taşıyanlar muttaki ve ebrar kişilerdir. Taşımayanlar arkadaşlarına, yaşadığı çevreye, malını kazandığı ve harcadığı yere, yaptığı hareketlere ve düşünce tarzına bakarak kendisinin Kur’an’ın tanımladığı hangi sınıfa girdiğini değerlendirmelidir.
Efendimiz, insanın öncelikle kalbine dikkat çekmiştir. “Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa, cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir." (Buhârî, Müslim)
Kalp imanla doldurulmalı, söz ve davranışlarla da dışa vurulmalıdır.“Bir elime güneşi bir elime ayı koysanız da davamdan vaz geçmem.” diyen peygamberimiz gibi Müslüman olduğumuz dünyanın her yerinde şerefle haykırılmalıdır. Efendimizin özetleyip ana damarlarını belirlediği imanın 6 şartı muttaki kişinin hem iç âleminde yerleşmiş ve tezyin edilmiş olmalı hem de bu inancın savunulması dilinde olmalıdır. Dili ile imanını haykıramayanlar ya da “para ile imanın kimde olduğu belli olmaz” safsatasına inananlar muttaki olamazlar. Muttakiler tıpkı efendimiz gibi yapmalı; imanları ve ihlâsları gereği yanındaki köleleri fakirleri uzaklaştırmayıp onların kokularına, her türlü eksikliklerine katlanarak yaşamalıdır. Küfrün şatafatına, mü’minin açlığını ve ağız kokusunu tercih etmelidir.
Yeni yepyeni bir toplum inşası için mü’minlerle, sadık ve salih kişilerle birlikte Allah’ın safında bir duruş ve haykırış sergilemeliler. Dışa vurulmayan takva sahtedir. Etrafa rahmeti ve bereketi saçan bahar yağmurlarının letafeti gibi kalbin hallerinin dışa vuruşu da içteki iman kuşunun çırpınışı gibi estetik olmalı, şefkat ve merhamet yağdırmalıdır.
Takva ya da “birr” başkasına emredilecek, öğütlenecek ya da vaaz edilecek bir şey değildir. Bilakis her mü’minin çalışıp didinip ulaşması gereken cennet yoludur. Zira kendimizi ebrarların yolundan alıkoyup ihmal etmek “İnsanlara birr’i emredersiniz de, kendinizi unutursunuz öyle mi? Üstelik kitabı da okuyorsunuz. Aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Bakara, 44) ilahi hitabında akılsızlık olarak değerlendirilir.
“… Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size Allah'tan korkmanızı (Takva sahibi olmanızı) emrettik…” (Nisa, 131) ayeti ve benzerleri takva sahibi olmanın bize namaz, oruç, hac ve zekât gibi diğer ümmetlerle beraber bütün fert ve toplumlara emredilmiş genel bir hedef olduğunu gösterir. Üstelik oruç gibi ne belirli bir zamanla kayıtlanmış nede gücü yeten tutsun, tutamayan fidye versin ya da hasta ve yolcular tutmaya bilir diye hafifletilmemiştir. “gücünüz yettiği kadar takvalı olun.” Fermanı en büyük hafifletme kabul edilmiştir. Ancak her zaman ve her durumda hastalıkta ve sağlıkta elimize, dilimize ve gönlümüze son ana kadar hep takva emredilmiştir.
Selim Armağan