Tasavvufun Elzem Oluşu 2
Lazımlılık
Lügatte, gerek, gerekli, lazım gelmek, gerekmek;[1] bir şeyden asla ayrılmayan, onunla beraber olan, gerek, mukteza, bir şeyin varlığında ihtiyaç olan şey[2] manalarına gelmekte. Istılahta ise olmaması düşünülemeyen şey anlamına gelir.[3]Istılahi manadaki bu Lazımlılık iki türlüdür:
Lazım-ı zihni: Bir manayı anlama noktasında zihnin direkt kendisine gittiği şey. Dolayısı ile mananın tasavvurundan kendisinin tasavvurunun gerektiği şey demektir. Tıpkı 3 sayısının tekli, 4 sayısının çift olmasının lazımlılığı gibi.
Lazım-ı vucudi: Müsemmanın hariçte var olmasından kendisinin de var olmasının lazımlılığı gereken şeydir.[4]
Ayrıca bu ifade ettiğimiz taksim ve manalara ilave olarak, her sanat ehline göre lazımlılığın farklı manalara geldiği de ehlince malumdur.
Genel bir hakikatı ortaya koyma adına:
Öncelikle İslam ümmetini diğer beşeri mefkure sahipleri veya muharref din ehlinden ayrıcalıklı kılan temel ayrım noktası, Müslümanlar’ın hayatında İslam’ı yaşama adına, hangi zaman ve zemin olursa olsun süreç içinde olaylar sebebi ile bir gevşeme, bozulma söz konusu olduğunda, Allah’ın (c.c.) güvencesi ile hiçbir şekilde bozulmamış ve bozulması söz konusu olmayan bir hakikate sahip olmaları olsa gerek. Müslümanları ayrıcalıklı kılan bu değişmez hakikat ise Kur’an-ı Azim’dir. Zira cenab-ı hak ~~15.9~
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ ~ ~ ~
[5] ayet-i celilesinde bu hakikati vadetmektedir. Bu ayet-i celilenin tefsirine dair müfessirlerin şöyle demektedir:
“Allah (c.c.) Tevrat’ı indirdi. Onun muhafazasını İsrailoğullarına havale etti. Onlar ise Allah’ın kitabını tahrif edip onu değiştirdiler. Furkan’ı (Kur’an-ı Kerim’i) indirdi. Ve kendisi onu muhafaza edeceğini haber verdi. Allah (c.c.) onu Kur’an’ın karileri ile muhafaza etmiştir. Kurraların kalpleri Allah’ın (c.c.) kitabının hazinesidir. O, kitabını zayi etmez.”[6] Kur’an-ı Kerim’in lafızları mahfuzdur.[7] İmam Katade “Buradaki muhafazadan maksat İblis’in ona bir şeyler ilave etmeye veya ondan bir şeyler çıkartmaya güç yetirememesi” manasındadır, der.[8] “Şayet denilirse ki madem Allah (c.c.) onu muhafaza etmeyi vadetti. O halde neden sahabe efendilerimiz onu toplamayla meşgul oldular? Bu noktada sahabe efendilerimizin onu toplama gayretleri cenab-ı hakkın o Kur’an-ı Kerim’i muhafaza etmesindeki muradında onları (sahabe efendilerimizi) istimal etmesidir.”[9] “Özellikle onu mahfaza edeceğiz cümlesinin isim cümlesiyle getirilmesi, isim cümlesinin (dil bilim açısından) devamlılığı ifade etmesi hasebi ile bu muhafaza işinin sürekli olacağına işaretledir.”[10] “İmam Hasan, Kur’an-ı Kerim’in muhafaza edilmesinden maksat kıyamet kopana dek hükümlerinin baki kalmasıdır. Allah (c.c.) kendilerine hayrı murad ettiği kullarının kalplerinde muhafaza edecek. Ta ki süreç içinde birileri bir nokta dahi ilave veya eksiltecek olsa, küçük çocuklar dahi o kişiye ‘Yalandır, doğrusunu söyle!’ diyecekler. Bu durum semavi olan kitaplardan Kur’an-ı Azim’in dışında hiçbir kitap için mümkün olmamıştır.”[11]
Bu manayı teyid eden şu örnekliği de kısaca arz etmek yerinde olacaktır. “Abbasi halifesi Memun zamanında çok iyi hatip, edip, katip olan bir Yahudi’yi Memun’un meclisinde kendisine takdim ettiler. Meclis dağıldıktan sonra Memun bu kişiye ‘İslam ile şereflen, sana dilediklerini yapıp vereyim’ dedi. Adam ‘Ben dinimden ve babalarımın dininden dönmem.’ dedi ve meclisten çıkıp gitti. Bir yıl sonra Müslüman olarak Memun’un yanına tekrar gelip Müslüman olduğunu söyledi. Memun ‘Sana bir yıl önce Müslüman olmayı teklif ettim de, sen kabul etmedin. Nedir seni Müslüman olmaya sevk eden?’ dediğinde, adam “Ben meclisinden çıktıktan sonra kendi kendime, şu dinleri bir sınayayım, dedim. Diğer semavi kitaplardan hem hattı güzel hem de içine bazı ilaveler ve eksiltmeler olan nüshalar yazdım. Bu kitapların ehli olan din adamlarının bir kısmı bu yaptıklarımı anlamadı ve anlayanların da bir tepkisi olmadı. Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim’i de güzel bir hat ile yazıp içine ufak tefek ilave ve eksiltmeler koydum. Bu yaptığımı Müslümanlara sunduğumda, O’na yaptığım ilave ve eksiltmeleri hemen görüp O’nu yaktılar. Anladım ki bu hak dindir ve Müslüman oldum, der.”[12]
Buraya kadar zikrettiğimiz tefsirlerden anlaşıldığı üzere, kıyamet kopuncaya dek Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’in muhafazasını (sebeplerle muhafaza etmeyi) kendi üzerine almıştır. Bu mahfuz Kur’an-ı Kerim ana hattı ile bizlere emredilenin ne olduğunu ortaya koyarken, nasıl olacağını da Kur’an ayetlerinin tensibi ile Allah Resulü (O’nun sahih olan Sünnet-i Seniye’si) ortaya koymaktadır. Bu hakikate işaretle Sıddıki “Kur’an ile birlikte Hadis, Müslümanlara kendi içtimai bünyelerinin ana temelleri olarak hizmet etmiştir. Çeşitli ilimler bu iki kaynaktan doğmuştur.” demektedir.[13] Bu da Müslümanların hayatlarında bir düzensizlik, bozulma, çözülme ve çürüme söz konusu olduğunda yeniden dirilmeleri, ayağa kalkmaları için ehli olan alimlerin işin temel kaynağı olan Kur’an-ı Azim ve Sünnet-i Seniye’ye müracaat etmeleri sebebi ile bir nevi fabrika ayarlarına dönmeleri ve ilahi hakikat ile yeniden ayağa kalkmaları için ellerinde bulunan en büyük nimet ve fırsattır.
Konumuz olan “tasavvufun lazımlılığı”nı 4 T ile pratize ettiğim (Tesbit, Teşhis, Tenkid, Teklif) kavramlar altında ele almanın faydalı olacağı kanısındayım.
-----------------------------------------------------------------------------------------------
[1]Türkçe Sözlük,TDKYay.
[2]Lugat-ı Naci,Çağrı Yayınları,‘L’ md. s. 649
[3]İbni Hacib, el-Muntehe’l-usuli,c. 6, s. 79
[4]Ez-Zerkeşi,Bahru’l-muhit, c. 1, s. 17,40
[5]Hicr, 9
[6]Tefsiru’l-Kuşeyri, c. 6, s. 133;Kabasun min nuri’l-Kur’an, c. 5-6.s. 54
[7]Felsefetu’t-Tefsir, s. 263
[8]el-Vesiyt fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 3, s. 40
[9]Tefsiru’l-Hatib eş-Şerbilani, c. 6, s. 219
[10]Tefsiru Ebu’s-Suud, c. 4, s. 10
[11]El-Bahru’l-Muhiyt, c. 13, s. 234-235
[12]Tefsiru’n-Nablusi, c. 6, s. 397
[13]Sıddıki,Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 39