Ahir Zamanda Unutulan Ahlak - Tevekkül
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Ey İnsanlar! Allah’tan hakkıyla sakının, takvalı olun ve rızkınızı (helal) güzel yoldan isteyin. Hiç kimse Allah’ın kendisine takdir ettiği rızkı er veya geç elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse Allah’tan hakkıyla sakının ve rızkınızı güzel (helal) yoldan isteyin. Helal olanı alın, haram olanı terk edin.” (İbn Mace, Ticaret,2)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, bu hadis-i şerifiyle insanı harama sürükleyen dünyalık endişesine dikkat çekmektedir. Hâlbuki müslümana dünya hayatı için endişe çekmek yakışmaz. Bir müslümana yakışan ahlak, ahiret için endişe taşımak, dünya için ise elinden geleni yaptıktan sonra Allah’a tevekkül etmektir.
Ahir zamanda unutulan mefhumlarımızdan biri de tevekküldür. Tevekkül dinî ve tasavvufî bir terim olarak “bir kimsenin kendini Allah’a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde Allah’ı kefil bilip sadece O’na güvenmesi” şeklinde tarif edilir. (el-Müfredât, “vkl” md)
Tevekkül sahibi olan insan, işlerin mutlaka Allah’ın takdir ettiği şekilde neticeleneceğini bilir, güvenir. Bu sebeple gönlü endişelerden, şüphelerden, kuruntulardan kurtulur, huzura erer.
Gönül huzursuzluğu insanın işlerini daha iyi yürütmesini sağlamaz, aksine insanı endişeyle aceleci kararlar vermeye sevk eder. Tevekkül de insanın tedbir almasına mani olmaz, aksine kula düşen teşebbüsü yaptıktan sonra neticeyi Allah’a bırakmayı sağlar.
Dinimiz sebeplere müracaat etmeyi tevekküle aykırı görmez. Aksine Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem,
“Devemi bağladıktan sonra mı tevekkül edeyim yoksa bağlamadan mı?” diye soran bir sahâbîye, “Önce bağla, sonra tevekkül et,” şeklinde cevap vermiştir. (Tirmizî, “Ḳıyâme”, 60)
Fakat insan devesini, bahçeye bağlamalıdır; gönlüne değil. Yani dünya işlerini akıllıca idare etmeli ama gönlüne yük haline getirmemelidir.
Unutmamalıdır ki rızkı asıl veren Allah-u Zülcelâl’dir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem,
“Eğer siz Allah’a hakkı ile tevekkül etseniz kuşlar gibi rızıklanırdınız. Onlar aç gider, tok dönerler.” (Tirmizi, Zühd, 33; İbn Mace, Zühd, 14; İbn Hanbel,1/332) buyuruyor.
İsraf Gönül Huzursuzluğu Getiriyor
Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur, demişler. Gerçekten de insan dünyayı dert ettikçe derdi bitmiyor. Hatta dertler daha da büyüyor, ruh ve beden sağlığını bozuyor.
Ahir zamanda insanların dünya tasası çekmesinin sebebi rızık endişesi değildir, asıl dünya hayatının bazı lüzumsuz masrafları insanların gönlüne yük olmaktadır. Mesela bir esnaf, dürüstçe çalışıp işlerini devam ettirirken rızkını kazanmaktadır. Fakat şeytan gelir, “Bugün bu kazanç yetiyor ama ya yarın öbürgün yetmezse… Bak herkes işini büyütüyor. Sen de kredi al, işini büyüt,” der. Ayet-i kerimede Rabbimiz;
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet va’dediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Bakara, 268) buyurarak bizi ikaz ediyor.
Gerçekten de şeytan insanı sürekli Rabbinin vereceği nasip hakkında suizanna düşürmeye çalışır. Eğer insan bu vesveseye mağlup olur da, gidip faizle kredi alırsa işte asıl ondan sonra gönül huzuru daha da çok bozulacaktır. Bu sefer o borcu faizle birlikte ödemek daha zor olacaktır.
Hâlbuki insan Allah’a tevekkül edip, daha yavaş ama sağlam adımlarla yürüse, Allah’ın takdir ettiği nasibe kavuşur. Bir insan dürüst olur, işini iyi yaparsa zamanla itibar kazanır ve helalinden kazancı artar.
Bir insanın kazancı helal olursa ailesi huzurlu olur, ondan aşırı isteklerde bulunmaz. Ama kazancına haram karıştırırsa ailesi, çoluk çocuğu doğru yoldan sapar. O zaman ne kadar çok kazansa da onların israflarına yetişemez. Hâlbuki takvalı olur, onlara da takvalı olma hususunda örnek olursa Allah’ın takdir ettiği rızık yeterli gelecektir.
Zamanımızda insanlar lüks sitelerde oturup, gösterişli alış veriş merkezlerinde alış veriş yapmayı adeta bir ihtiyaç gibi telakki etmektedir. Elbette hayat tarzı olarak gösteriş ve israfı seçince bu masrafa yetişmek zorlaşmaktadır.
Şu geçici dünyada israf etmeyip, ihtiyaçlarla yetinen bir kimseye helal yoldan gelen rızık daima yeterli gelecektir. Bunun için de dünya hayatını bir yolculuk olarak görmek, dünyevi kazançları sadece bir yol azığı saymak gerekir.
Dünya Sadece Yol Azığıdır
Biraz düşünürsek, bize bu dünyada giydirilen zenginlik, makam ve rütbe gibi sıfatlar adeta bir elbise gibi üzerimizden çıkarılacak. Hepimiz mezara kefenle gireceğiz ve orada bir tek sıfatımız kalacak; “Allah’ın kulu.”
Çünkü bu dünyaya bir tek bunun için gönderildik; Allah’a kulluk etmek için. Dünya nimetleri ise sadece, “…bir yol azığından ibarettir.” (Ra’d; 26)
İnsan dünyada bir yolcudur; dünya çarşısından ahirette bize lazım olacak sevapları kazanıp daima dönüş için hazır bulunmamız gerekir. Ama ne yazık ki bu çarşının gürültü patırtısı bize dönüşü unutturmaktadır. Bu sebeple Rabbimiz ikaz ediyor:
“Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o çok aldatıcı şeytan sizi Allah’ın affına güvendirerek aldatmasın.” (Lokman; 33)
Dünya hayatını yolculuk gibi gören insan, yol azığı olarak mütevazı bir hayatla yetinir. Allah’ın nasip ettiği bütün imkânları dünya konforu için harcayıp tüketmez, aksine hep ahireti düşünür.
Böyle yapan kişilere dünya işleri kolaylaşır ve rızkına bereket verilir. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:
“Kimin düşüncesi ahiret olursa, Allah ona gönül zenginliği verir, işlerini kolaylaştırır. İstemediği halde dünya nimetleri verilir. Kim ahireti unutup sadece dünyayı düşünürse, Allah da fakirliği onun gözleri önüne diker, işlerini darmadağın eder. Dünyada ise, ancak kendisine takdir edilen kadar verilir.” (Tirmizi, Sıfat’u Kıyame, 30)
Rabbimiz bizi dünya hevesleri hususunda ikaz ediyor:
“Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.” (Hadid; 20)
İnsanı dünyadaki zaruri ihtiyaçlar değil, bu ayet-i kerimede sayılan lüzumsuz süsler, övünme arzusu, başkalarıyla rekabet duygusu gibi şeyler yorar. İnsan bu nefsanî hislere kapılmazsa dünyanın endişesini çekmez. Çünkü dünya hayatının zaruri ihtiyaçlarını Allah-u Zülcelâl mutlaka verecektir. Kişinin haram ve şüpheli yollardan sakınması da rızkına mani olmayacaktır.
Rabbimiz şöyle vaad etmiştir:
“…Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah’a güvenen kimseye O yeter. Allah, buyruğunu yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir.” (Talak, 3)
Tevekkül İçin Dua Edelim
İnsanoğlu zayıf yaratılmıştır. En küçük şeylerden bile endişelenmek, huzursuz olmak hep insanın zayıflığının neticesidir. Bu hâle karşı da Allah’tan yardım istemek lazımdır.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin öğrettiği bazı dualar, tevekkül sahibi olmak için Allah’tan yardım istemeyi öğretmektedir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gece namazından sonra yaptığı bir duasında şu niyazlar yer almaktadır:
“Allahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim, sana yöneldim” (Buhârî, Teheccüd, 1; Müslim, “Müsâfirîn”, 199; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 119)
Yine Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem gönül huzursuzluğuna ve endişelere karşı şu duayı tavsiye ediyor:
“Bir iş için evinden çıkan kimse,
“Bismillâh, Allah’a inandım, O’na dayandım, O’na tevekkül ettim; güç kuvvet yalnız O’nundur” derse Allah onu en hayırlı şekilde rızıklandıracak ve kötülüklerden koruyacaktır. (Müsned, I, 66; benzer ifadeler için bk. Ebû Dâvûd, “Edeb”, 103; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 18).
Müminin helal rızık vesilelerine sarılması tevekküle mani değildir. Ancak rızkı verenin Allah-u Zülcelâl olduğunu unutmamalı, ona tevekkül etmelidir. Rızkını helal yollardan aramak ve kolaylaşması için dua etmek, kulluk edeblerindendir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Ali’ye şöyle dua etmesini tavsiye etmiştir:
“Allahım! Bana helâl rızık nasib ederek haramlardan koru! Lütfunla beni senden başkasına muhtaç etme!” (Tirmizî, Daavât 111)
Rabbimiz cümlemizi şeytanın vesveselerinden muhafaza buyursun, gönül huzuruyla ibadet nasip eylesin. Amin.