EY MÜ’MİN
Tevhid ve şirki yaratıp, tevhide uyanlara hidayeti, şirkin peşinden gidenlere ateşi vaad eden Allah’a Hamd olsun. Salat ve selam, Tevhid’i bütün insanlığa tebliğ eden Hz. Peygamber (s)’ e, ehline, ashabına ve kıyamete kadar, şirkin karşısında tevhidi savunan ve bu uğurda mücadele eden müvahhidlerin üzerine olsun.
Günümüz insanı, nefsin ve şeytanın vesvesesiyle maneviyattan uzaklaşmış, ilahi ve fitri olan davranışlarını terk etmiş, dünyaya meyil etmiş, nefsi ve ifsadi olan hal ve davranışlarda bulunmayı kendisine gaye edinerek, asli amacını unutmuştur. Asıl amacın Allah’a kulluk olması gerekirken, bu amacını bir tarafa bırakmış, nefsi heveslerinin peşinden koşmaya başlamıştır.
Şeytani düşünceler ve global küfrün, müslüman birey üzerindeki ortak gayeleri örtüşünce, zaten nefsinin ve maddiyatın peşine takılmış olan müslüman fert, onların hazırlamış oldukları ve müslümanın hayatının tamamını kuşatacak şekilde tuzaklarıyla karşılaşmaktadır. Bu tuzaklar; insan daha çocukken başlamakta ve bir ömür boyu sürmektedir. Bilinçsiz bir şekilde sürekli olarak erteleye durduğumuz; ‘’Şimdi çocuktur, İyi bir eğitim alsın, gençliğinde; gençliğini yaşasın, Üniversiteden sonra hele iyi bir işe yerleşsin, hele bir evlensin, hele ev alsın, araba alsın…’’şeklindeki düşünceler araç olarak kalması gerekirken, hayatımızda amaç haline gelmiştir.
Yukarıda saydığımız, amaca dönüşmüş araçlar, küfrün programları, projeleri ve telkinleriyle daha bir kalıcı, meşru ve olmazsa olmazlarımız arasına girmişlerdir. Bu program ve projeler, televizyon, gazete-dergi, internet, eğitim müfredatı v.b. araçlarla bizleri kuşatmakta, sürekli telkinde bulunmakta, ‘hayat biçimlerini’ bize dayamakta, ahlaksızlıklarını, inançsızlıklarını, haram yeme-içme çirkefliklerini hayatın tabii bir akışı gibi bize empoze etmektedirler. Sahip olduğumuz kültürel değerlerimiz, örf ve adetlerimiz, hatta inanç ve ibadetlerimiz eleştirilmekte, gereksiz oldukları vurgulanmakta ve terk edilmesi ima edilerek önemsizleştirilmektedir.
Küfür bu projeleriyle Müslümanlar üzerinde istediği tahribatı yapmış, uyguladığı programlarla tahribatın etkisinin artarak devem ettiğini, bize yaptıkları telkin ve yönlendirmelerin yerine ulaştığını, çünkü onların telkin ve söylemlerini artık bizim birbirimize yapmaya başladığımızı, yönlendirmek istedikleri yere gönüllü olarak meylettiğimizi üzülerek görmekteyiz.
Çünkü insan öz değerlerinden uzaklaştıkça, örf ve adetlerini terk ettikçe, hatta ibadet anlayışında zaaflar ortaya çıktıkça, aynı oranda başkalarının değer yargılarına yakınlaşacak, geleneklerini benimseyecek, ibadet anlayışında başlayan zaafiyet, onlar gibi ‘’ibadetsiz bir hayat ‘’ anlayışına sahip olmaya başlayacaktır. Bu durumda şeytan ve onun düşüncesinin vücut bulduğu küfür cephesinin müslüman birey hakkında sürekli yapmayı planladığı, ancak ümitsizlik içerisinde olamayacağını tahmin ettikleri halde, büyük bir emel ile başarılı olup sevindiklerini, ama hazin bir şekilde, müslüman birey için trajik bir durum ortaya çıkardığı görülmektedir.
Zira ulvi bir düşünce ve ilahi bir dayanağı olan İslam inancı ve bu inancın temsilcisi müslüman birey; sahip olduğu bu değerli düşünce ve emsalsiz hayat nizamını tam olarak öğrenip yaşamaya başladığı zaman, bırakın şeytan ve düşüncelerinin orda durup yer bulması, belki de yapılan zikir, eda edilen ibadetin oluşturduğu o manevi ortam ile, oradan fersah fersah uzaklaşacaktır. Hatta müminin ihlaslı ibadeti, samimi zikri şeytanı ve düşüncelerini yakın çevresinden uzaklaştırdığı gibi, çevresindeki, beldesindeki bir çok müminin uyanışına da vesile olacaktır. Belki de müminlerin tekbirleriyle ve o tekbirlerin sarsıcı nağmeleriyle küfrün bütün kaleleri(düşünceleri) çatırdayacak, şeytan ve dostları korumasız kalacak, müminlere vesvese verme irade ve gücünü kaybedecektir.
Çünkü güneş doğunca, yarasalar kaybolmaya mahkumdur. Yarasaların karanlıkta dolaşma kabiliyetine sahip olması, güneşin olmamasındandır. Karanlık korkaklıktır, sinsiliktir, gizli kapaklı iş çevirmektir. Işık ise nurdur, cesarettir, güneş gibi mertçe meydana çıkmaktır. Müminin inancı güneş gibi apaydınlıktır. O ortaya çıktığı yerde, kendisinin dışındaki tüm düşünceler zail olur. Yeter ki ‘O’ düşünceyi yaşayacak müvahhidler, O’nu yaşatacak tevhid erleri güneş gibi ortaya çıksınlar.
Ey Mümin! Sahip olduğun asil düşüncen, seni şerefli kılmaya yeter. Kılacağın namazın seni günahlardan, kötülüklerden alıkoyacaktır. Rehberin olan Kur’an sana hayat kaynağın olarak yeter. Yaşamak istediğin hayatın Hz.Peygamberin (s) hayatı gibi bir hayatın olsun. Toplumsal dayanışmada bulunmak istiyorsan, yetimlerle, fakirlerle, mustazaflarla arkadaş ol. Allah (cc)’ın seni hatırlamasını istiyorsan dua et. Hele Tevbe!.. Tevbe gibi bir nimeti nasıl unutursun? Allah(cc)’a en yakın durmak istiyorsan secde’ye kapan. Secdeye kapan ki şeytan ve şeytani bütün düşünceleri hükümsüz kılabilesin. Kulluğun en ulvi eylemi olan secde ile bütün yarasaları( kötü düşünceleri) nefsinden, ailenden, mahallemizden ve bütün bir coğrafyamızdan kovabilmelisin.
İnancını mertçe yaşayıp, güneş gibi ortalığı aydınlatanlara ve kıyamete kadar bu aşk ve heyecanda olanlara selam olsun. Allah’a emanet olun.
Kenan ÇAPLIK.